Türkiye'nin en iyi haber sitesi

MAHMUT ÖVÜR

Öcalan mı Koçyiğit mi?

Sesli dinlemek için tıklayınız.

Başından beri ilgili birçok insan, "terörsüz Türkiye" sürecinin kolay geçmeyeceğini, gelgitler yaşanacağını biliyor ve söylüyordu. Yakın tecrübemiz de dünyadaki örnekleri de bu tür süreçlerin inişli çıkışlı olacağını gösteriyordu.
Bu ihtimal nedeniyle MHP Lideri Devlet Bahçeli süreci en uç noktadan, Öcalan'a çağrıyla başlattı, riske girdi, eleştirildi, hatta yeri geldi "İmralı'ya ben giderim" demeyi bile göze aldı ama hiç geri adım atmadı.
Başkan Erdoğan'ın tavrı da başından beri hiç değişmedi. Her konuşmasında şu gerçeğin altını çizdi:
"Terörsüz Türkiye süreciyle ülkemizi yarım asırlık prangadan, enerjisini emen büyük bir beladan kalıcı olarak kurtaracağız. Ne yapıyorsak bunun için yapıyoruz."
Şu uyarıyı da hep yaptı:
"Elbette bu dönemde, bilinen bilinmeyen pek çok badireyi atlattık. Pek çok sabotajı savuşturduk, düğümü çözdük."
Bugün İmralı'ya gidiş üzerinden kopartılan akıl almaz gürültü, pusuda bekleyenleri sevindirse de gerçekte büyük fotoğrafın yanında bir hiç niteliğinde.

'ÖCALAN'IN MESAJLARI MUAYYENDİR'
Dün MHP Lideri Bahçeli tam da bu gerçeği dile getirdi ve sürecin devamına işaret etti:
"PKK'nın kurucu önderliğinin mesajları makul, müspet, muteber ve muayyendir. Bu mesajın hilafına, kamuoyuna maksatlı açıklamalar yapmanın, süreci çarpıtmanın hiçbir mana ve ehemmiyeti yoktur."
Bahçeli bir kez daha işin bamteline, "PKK'nın kurucu önderliğine" vurgu yapıyor ve 27 Şubat'taki Öcalan'ın açıklamasını hatırlatıyor. Çünkü sürecin esas yönünü o metinde yer alan tarihi tespitler gösteriyor.
Öcalan 27 Şubat manifestosunda 50 yıllık silahlı mücadeleyi bitirme gerekçesi olarak iki net tespit yapmıştı. İlki PKK'nın "anlam yoksunluğu" ile ilgiliydi:
"Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990'larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkârının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK'nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır."
İkincisi ise geçen yüzyıla damgasını vuran statü taleplerinin 21'inci yüzyıldaki toplumsal taleplere bir cevap olmadığı gerçeğiydi:
"Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan ayrı ulusdevlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır."

'İMAMOĞLU'NUN EVE DÖNÜŞ YASASI'
Bu tespitler üzerine kim ne söylerse söylesin sinek vızıltısı olur. Konuşan ister Gülistan Kılıç Koçyiğit olsun isterse Kandil'deki bir baron; hiçbirinin "siyaseten" bir karşılığı olmadığı gibi ciddi anlamda kıymeti harbiyesi de yok. Hatta Koçyiğit'in "Suriye yönetimine entegrasyonu" gölgeleyen sözlerine, bir yerde "geri adım atmadık" diyerek siyasi kadrolara mesaj verme çabası olarak bile bakılabilir. Baksanıza "Kürt sorunu vardır" diye mangalda kül bırakmayan ama sıkışınca "Tabanımızdan tepki var, İmralı'ya gidemeyiz" diyen CHP, ülkenin 50 yıllık prangasından kurtulma girişimini "İmamoğlu'nun evi dönüş yasası"na indirgeme zavallılığı içinde. 29 maddelik CHP Raporu'nda genel yaklaşımlar dışında dişe dokunur bir öneri yok.
Parti çıkarı hepsinin gözünü körleştirmiş durumda.
Son sözü de ilk sözü söyleyen MHP Lideri Bahçeli'ye bırakalım:
"Bazı provokatif çıkışlara, siyonist-emperyalist telkinlere, abuk sabuk ifadelere, tahrik ortamını canlandırmaya dayalı küstah söylemlere rağmen terörsüz Türkiye hedefinde aşama aşama, kademe kademe sonuca doğru gidiyoruz."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.