Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

‘Zaman Makinesi’nin kısa tarihi

"Newton'ın hareket yasaları uzayda mutlak konum fikrini sona erdirmişti. Einstein'ın görelilik kuramı da 'mutlak zaman'dan kurtuldu."

Yukarıdaki satırlar, ünlü fizikçi Stephen Hawking'in Zamanın Kısa Tarihi adlı kitabının 51. sayfasından alıntı. Hawking, aynı kitabın 147. sayfasında ise şöyle diyor:

"Maddenin kütle ve enerjisi, en sonunda evrenin geri kalanına iade edilir."

Geçtiğimiz yılın Mart ayının 14'ünde ölen Hawking'in, ölümü de bu perspektifle yorumladığı varsayılabilir. Zamanın Kısa Tarihi'nin ana fikri bu yoruma elverişli çünkü. Kitap, zaman makinesi fikrine de uzak değil. Einstein'ın görelilik kuramı kitabın yine 51. sayfasında şu cümlelerle anlatılmış:

"İkiz kardeşleri düşünelim. İkizlerden biri yaşamak için bir dağın tepesine gidiyor. Diğeri deniz seviyesinde kalıyor. Dağın tepesindeki, diğerinden daha hızlı yaşlanacaktır. Bu yüzden tekrar bir araya geldiklerinde biri diğerinden daha yaşlı olacaktır. Bu durumda ikizlerin arasındaki yaşlanma farkı çok küçüktür. Ama ikizlerden biri bir uzay gemisiyle ışık hızına yakın hızla uzun bir yolculuk yaparsa fark çok daha büyük olacaktır. Seyahat eden, döndüğünde dünyada kalana göre çok daha genç olacaktır. Buna 'İkizler Paradoksu' adı verilir. Ama bu, ancak kafamızda halen mutlak zaman fikri bir yer tutuyorsa paradoks sayılabilir. Görelilik kuramında biricik bir mutlak zaman yoktur. Bunun yerini, her bireyin nerede olduğuna ve nasıl hareket ettiğine bağlı olan kendi kişisel zaman ölçüsü almıştır."

Hawking'in 'İkizler Paradoksu' olarak bahsettiği durum, teorik fizikçi Kip Thorne'un ilham verdiği 2014 yapımı Interstellar (Yıldızlararası) filminde de baba-kızın öyküsü üzerinden işlenmişti.

Üç Boyutlu Portre'de bu hafta zaman yolculuğu ve zaman makinesi fikrinin edebiyat, sinema ve bilim tarihindeki yerinin portresini sunmaya çalışacağız. Bu fikrin edebiyat tarihindeki mucidi Herbert George Wells. Wells'in 1895'te yazdığı Zaman Makinesi adlı roman, görelilik kuramına birebir uyan tezler doğrultusunda yapılan zaman yolculuğunu anlatıyor. Victoria devri İngilteresi'nde yazılan bu romanın 29. sayfasında söz konusu tezler şu cümlelerle ifade ediliyor:

"Bilincimizin onun üzerinde hareket etmesi dışında zaman ile öteki üç boyut arasında hiçbir fark yoktur.

***

Matematikçilerin kabul ettiğine göre uzayın üç tane boyutu vardır. Bunlara uzunluk, genişlik ve derinlik adı verilir ve bunlar her zaman diğer ikisine dik olan üç tane düzleme atfen tanımlanabilirler. Ancak felsefeciler niçin özellikle üç boyut diye sormaktalar, neden üçüne de dik bir başka yön olmasın."

Şu satırlar ise kitabın 31. sayfasından:

"Mevcut andan devamlı kaçmaktayız. Maddesel olmayan ve hiçbir boyutu bulunmayan zihinsel varoluşlarımız beşikten mezara kadar sabit bir hızla zaman boyutundan geçmekteler."

Wells'in 1897'de yazdığı 'Ben Nasıl Öldüm?' başlıklı sansasyonel yazıda ise 'zaman uzayı' kavramı, Einstein'ın görelilik kuramından sekiz yıl önce kullanılıyor:

"Ölüm fermanımı alalı on yıl oldu. Bütün bu yıllar boyunca ölüme mahkûm bir adamdım. Şimdi de öyleyim ve umudum o ki uzun yıllar öyle olacağım. Böyle bir zaman uzayında ortak düşmanımızı atlattığım ya da atlatmaktan ziyade ıskaladığımın farkına dün vardım."

TELESKOP DA BİR ZAMAN MAKİNESİ

Zamanda yolculuk, Wells'ın başyapıtı yayınlandığından beri insanların en merak ettiği konulardan biri, belki de birincisi. Birçok filme konu olan bu fikrin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ise bilimciler tarafından uzun süredir araştırılıyor. Bu konuda çalışan bilim adamlarından Birmingham Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Nikk Effingham, zaman yolculuğu ihtimalinin ölçülemeyecek kadar küçük olduğunu, ama imkânsız olmadığını söylüyor.

Hubble Teleskobu kimi bilimcilere göre zaman makinesinin bir türevi. Elbette teleskop zamanda hareket imkânı tanımıyor ama başka zamanları şu an itibarıyla gözlememizi sağlıyor. Bir yıldızın 500 milyon önce yaydığı ışık bize henüz ulaştığından, bu teleskopla bakıldığında o yıldızın 500 milyon yıl önceki halini görmüş oluyoruz.

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (NASA) Hubble Uzay Teleskobu'nun yerini almak üzere geliştirdiği James Webb Uzay Teleskobu projesi ise zaman makinesine daha yakın bir buluş olarak nitelendiriliyor. Teleskop, üç yıl ertelemeyle 2021'de uzaya fırlatılacak. Bu teleskop, gelişmiş kızılötesi merceklerle yıldızların geçmişteki hallerini gözlemleyebilecek. Bu yüzden bilim dünyasında zaman makinesi olarak adlandırılıyor.

10 milyar dolara mal olan James Webb Teleskobu sahip olduğu teknoloji sayesinde evrenin yaklaşık 13,8 milyar yıl önce oluşumuna sebep olan Büyük Patlama'dan 200 milyon yıl sonraki halini inceleyebilecek.

Hubble Uzay Teleskobu, 1990 senesinde Discovery uzay mekiği tarafından yörüngeye taşınmıştı. James Webb, Hubble'dan elde edilen verilerin yüz kat fazlasına ulaşacak.

ANCAK TEORİDE MÜMKÜN

Fizikçiler, hali hazırda teorik bir zaman makinesinin matematiksel modeli olduğunu iddia ettikleri bir kutu ürettiler aslında. Bu kutu, zaman ve mekân boyunca geriye ve ileriye hareket edebiliyor. Kutunun işlevi, evrendeki uzay-zamanın eğriliğini, kutuda oturan hipotetik yolcular için bir çembere doğru bükmek ve bu çemberin geleceğe ve geçmişe atlamasına izin vermek.

Kanada'da bulunan British Columbia Üniversitesi'nden teorik fizikçi ve matematikçi Ben Tippett, "İnsanlar zaman yolculuğunun kurgu olduğunu düşünüyor. Biz ise bunun mümkün olduğunu düşünüyoruz" diyor. Maryland Üniversitesi'nde görevli astrofizik uzmanı David Tsang ile birlikte çalışan Tippett, Einstein'ın genel görelilik kuramını kullanarak bir matematiksel model üretti. Fizikçiler, bu model sayesinde hemen yarın inşa edebilecekleri bir zaman makinesi planına sahip olduklarını iddia etmiyorlar. Bir zaman makinesi inşa edebilmek için gerekli olan materyallerin çok karmaşık olduğuna söyleyen fizikçiler, bu maddelerin bazılarının henüz keşfedilmediğini kabul ediyorlar.

Geliştirilen model, tıpkı Wells'in 124 yıl önce söylediği gibi evrene üç mekânsal boyuttan bakmaktansa, dördüncü boyut olan zamanı ayırarak, bu dört boyutun aynı anda hayal edilmesi fikrine dayalı. Stephen Hawking de, bir röportajında zamanda yolculuk üzerine görüşlerini açıklarken Wells'in sözünü ettiği dört boyut fikrinden yola çıkıyor ve solucan delikleri ile kara deliklerin bir tür zaman makinesi olarak görülebileceğini söylüyor:

"Zamanda yolculuk vaktiyle bilimsel bir sapkınlık gibi görülüyordu. Kafayı yemiş derler korkusuyla bu konuda konuşmaktan kaçınırdım. Fakat artık o kadar temkinli değilim. Aslında Stonehenge'i inşa eden insanlara daha fazla benziyorum. Zamana taktım kafayı.

Zaman yolculuğunun nasıl mümkün olabileceğini anlamak için zamana fizikçilerin yaptığı gibi bakmamız lazım, yani dört boyutlu olarak… Göründüğü kadar zor değil. Her dikkatli öğrenci bütün fiziksel nesnelerin, hatta tekerlekli sandalyedeki benim bile, üç boyutlu var olduğunu bilir. Her şeyin bir genişliği, bir yüksekliği ve bir de uzunluğu vardır.

Fakat başka tür bir uzunluk da var, zaman içinde bir uzunluk... Bir insan 80 yıl yaşayabilir, fakat sözgelimi Stonehenge taşları binlerce yıldır ayakta. Ve güneş sistemi milyarlarca yıl sürecek. Her şeyin uzayda olduğu kadar zamanda da bir uzunluğu var. Zamanda yolculuk, bu dört boyutun içinden yolculuk etmek demek.

***

Geldiğimiz noktada bizce bu mümkün. Dahası, buna bir isim bile veriyoruz: Solucan delikleri. Gerçek şu ki tüm çevremiz solucan delikleriyle doludur, sadece görülmeyecek kadar küçüktürler. Solucan delikleri çok ufaktır. Uzay ve zamanın kuytularında oluşurlar.

***

Zaman içinde de küçük gedikler, çatlaklar ve boşluklar vardır. En küçük birimlerin, atomlardan ve moleküllerden bile küçük birimlerin altına indiğimizde, kuantum köpüğü denilen bir yere ulaşırız. İşte solucan delikleri buradadır. Uzay ve zaman boyunca sürekli küçük tüneller veya kestirmeler şekillenir, kaybolur ve bu kuantum dünyası dâhilinde yenilenir. Ve bunlar aslında iki ayrı yeri ve iki ayrı zamanı birbirine bağlar.

Ne yazık ki bu gerçek hayata ait zaman tünelleri, santimetrenin sadece milyar-trilyonda biridir. Bir insanın geçemeyeceği kadar küçüktür -fakat solucan deliği zaman makineleri kavramının vardığı yer de burası. Bazı bilimciler bir solucan deliğini yakalayıp trilyonlarca kere büyütmenin ve böylece bir insanın, hatta bir uzay gemisinin geçebileceği hale getirmenin mümkün olabileceğini düşünüyor.

Yeterince güç ve ileri teknoloji bulunabilirse, belki dev bir solucan deliğini uzayda inşa etmek bile mümkün olabilir. Bunun yapılabileceğini söylemiyorum, fakat yapılabilse hakikaten çarpıcı bir aygıt olurdu.

***

Zaman bir nehir gibi akıyor ve öyle görünüyor ki her birimizi acımasızca sürüklüyor. Fakat zaman başka türlü bir nehir. Geleceğe yolculuk için anahtar olabilecek yapısıyla bu nehir, farklı yerlerde farklı hızlarda akıyor. Bu fikir ilk defa 100 yıl kadar önce Albert Einstein tarafından öne sürülmüştü. Zaman akışının yavaşladığı ve hızlandığı yerlerin varlığını fark etmişti. Kesinlikle haklıydı. Ve ispatı zihnimizde. Uzayda.

***

Samanyolu'nun merkezinde, bizden 26 bin ışık yılı uzakta galaksinin en ağır nesnesi bulunmakta. Bu süper ağır kara delik, dört milyon güneşin çarpışıp bütün çekiminin tek bir noktada yoğunlaştığı kütlesel bir güce sahip. Kara deliğe yaklaştıkça hissedilen yerçekimi şiddeti de artıyor. Yeterince yaklaşıldığında, ışık dahi bu çekim şiddetinden kaçamaz. Bu tarz bir kara deliğin zaman üzerindeki ağırlaştırıcı etkisi galaksideki herhangi bir şeyden çok daha dramatik bir etkiye sahip. Bu durum onu doğal bir zaman makinesine dönüştürüyor.

***

Yapılması gereken şey, hızlı, çok hızlı yolculuk etmek. Kara deliğin içine hapsolmaktan kaçınmak için gereken hızdan bile fazla bir hızda. Bu, evrenle ilgili bir diğer garip hakikatle ilgili. Işık hızı olarak bilinen, saniyede 270 bin kilometre yol alan kozmik bir hız var. Bu hızı geçebilecek hiçbir şey yok. Bilimin en yerleşik ilkelerinden birisi bu. Buna inanın ya da inanmayın, ışık hızına yakın bir yolculuk sizi geleceğe taşıyacaktır. Buna benzer bir şeyi, dünyanın en hızlı parçacığını CERN'de inşa ettik."

'İKİZLER PARADOKSU'NUN ORİJİNALİ

Albert Einstein'ın, Wells'in Zaman Makinesi'nin yayınlanmasından on yıl sonra ortaya attığı Özel Görelilik Kuramı, Stephen Hawking'in İkizler Paradoksu olarak açıkladığı teorinin orijinaliydi. Hawking, bu teori doğrultusunda Zamanın Kısa Tarihi'nde, kişinin geçmişe gittiğinde kendisiyle karşılaştığında olacakları ise şöyle öngörüyor:

"Kim bilir belki de karşı parçacıklardan yapılmış tamamen karşı dünyalar, karşı insanlar vardır. Ama sakın ola kendi karşıtınızla veya karşı benliğinizle tokalaşmaya kalkmayın. Büyük bir ışık parlamasıyla birlikte ikiniz de yok olursunuz."

'ZAMAN SİNEMASI' FİLMOGRAFİSİ

Zaman, zaman yolculuğu ve kırılması konularının sinema tarihinde de önemli bir yeri var. Bu konulara odaklanan filmlerden bazıları şunlar:

- Back to the Future (1987): Robert Zemeckis imzalı kült zaman seyahati filmi. Türünün ilk çarpıcı örneklerinden.

- Terminator (1988): Zaman yolculuğu konulu aksiyon filmi. Gösterime girdiği dönede gişe rekorları kırmıştı. Yönetmeni James Cameron.

- Twelve Monkeys (1995): Bruce Willis'in oynadığı kült zaman yolculuğu filmi. Yönetmeni Terry Gilliam.

- Donnie Darko (2001): Richard Kelly'nin yönettiği, Jake Gyllenhaal'ın oynadığı bir paralel evren ve zaman filmi.

- Stay (2005): Zamanın göreliliğini konu alan bir psikolojik gerilim. Yönetmeni Marc Foster.

- Los Cronocrimenes (2007): İspanyol yapımı bir zaman seyahati filmi. Yönetmeni Nacho Vigalondo.

- Triangle (2009): Zaman kırılması konulu önemli filmlerden biri. Christopher Smith imzalı.

- Source Code (2011): Jack Gyllenhaal'ın oynadığı bir zaman döngüsü filmi. Yönetmeni Duncan Jones.

- Predestination (2014): Yeni nesil zaman paradoksu filmlerinin en popüler olanlarından. Yönetmeni Sperig Kardeşler.

- Edge of Tomorrow (2014): Tom Cruise ve Emily Blunt'ın başrolde olduğu zaman seyahati konulu bir aksiyon filmi. Yönetmeni Doug Liman.

- Interstellar (2014): Daha şimdiden kültleşmiş bir uzay-zaman filmi. Yönetmeni Christopher Nolan.

KİTABIN KENDİSİ MAKİNEYE DÖNÜŞTÜ

Bir başyapıt olan Zaman Makinesi adlı romana önsöz yazan edebiyat profesörü Patrick Parrinder'e göre Wells'in 1897'de yazdığı 'Ben Nasıl Öldüm?' başlıklı sansasyonel yazıdaki en önemli ifade 'zaman uzayı' kavramıydı. Çünkü henüz görelilik kuramı ve kuantum mekaniği ortada yokken Wells bu kavramla her ikisinin altyapısını oluşturan bir fikir ortaya atmış oluyordu. Wells, bundan iki yıl sonra Tales of Space and Time (Uzay ve Zaman Öyküleri) adını verdiği bir derleme de yazdı. Yani bu kavramı kullanması rastlantı değildi.

Bilim kurgu türünün üç atasından biri sayılan (Diğeri ikisi Jules Verne, Hugo Gernsback) Wells, çağdaşlarına göre daha rasyonel, hatta kötümser bulunan bir yazardı. Ancak öngörüleri en uzun zamana yayılan da o oldu. Bir başka deyişle Zaman Makinesi'nin kendisi, içinde bulunduğu çağı aştığı için şimdilik göreceli bir zaman makinesine dönüşmüş durumda.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA