Beşerin iki melekesi vardır, gönül ve akıl.
Mevlâna'nın rubailerinde gönül yokluk deryasıdır. Sınırsız bir derya.
Yaradılış sırrına ermek isteyen insan cüzi akılla yetinemez. Aşkın kanatlarına ihtiyaç vardır. Akıl Cebrail gibidir, aşk katına çıkamaz. Aşk ise ab-ı hayata benzer. "Ey aşk hastası gönül kendine gel, cesur ol. Bugün yiğitlik gösterecek gündür. Aklın tedbirine giren her şeyi bırak, şimdi divanelik zamanıdır."
Akıl (AKL) bağlamak kelimesinden türemiştir. Sahibini tehlikelere düşmekten alıkoyar. Koyar da tehlikeye girmeden yani deryanın kıyısında dikelip durmak yerine deryaya dalmadan da mânâ açmaz insana kendini.
Akıl, duyu organlarıyla kendine ulaşan bilgileri değerlendirip hak ile bâtılı, yersiz boş lafı birbirinden ayırabilen, kıyaslamalar yapabilen, imkân ve ihtimalleri inceleyerek doğru bilgiyi tespit edebilen, kendisine yön ve istikâmet çizecek bir rehbere, Hakk'ın kitabına ihtiyaç duyar.
Çünkü başlangıçta söz vardır...
***
Zihin (idrak yeteneği) ise işlevini dil içinde gösterir. Dil evvela kutsal bilgiden yola çıkar. Akıl ve mantık devreye girince tefsir mekanizması da devreye girer. Biz buna hermenötik (asıl maksadı yorumlama sanatı) de deriz.

Dilin bir mimarisi vardır. Mimariye sadece inşaat sektörü olarak bakılmaz. Siyasetin, medeniyetin, kültürün, eğitimin, ekonominin, sanatın ve edebiyatın dili olduğu gibi bir mimarisi de vardır. Haddizâtında internet sitesinin dili ve mimarisi olduğu gibi.
Beşerî birey, gönül (Tanrı) keşfinden mânâya ve bunun devamında zihne (Evren idrakine) vararak lisana ulaşır...
***
Kavramlar bir tür donma halidir. İnsanın yaratıcı süreci için yalnızlık, yani loş bir köşe gerekir. Köşe pek çok bakımdan hayata reddeder, hayatı kısıtlar ve gizler O halde köşe evrenin zıddıdır. Böylece zıtların birliği ve mücadelesi başlar. Köşe dediğimiz şey kavramdır, gündelik hayata ulaşmak için mânâyı kavramsallaştırır ve sınırlar. Gündelik hayat yani dünyevi alan bu nedenle daima sekülerdir...***
Düşünce, dil olmadan var olamaz. Ancak gönül ile akıl arasında zuhur eden içsel sohbet, bu sohbetten doğan mânâ başka bir yerde durur.***
***
Bu maceranın finalinde, mânâ, kelâm ile sese dönüşür ve toplumsal kabul kazanır. Ve söz düzeyine indirgenmiş olur. Bir kez söze indirgendiğindeyse yaygınlaşmaya ve sekülerleşmeye başlar...***
Yani sözünüzü balla kesiyoruz demek; söze, dile, paspas yapılan Türkçeye balı, mânâyı hatırlatıyoruz demektir. Dildeki bal üstüne düşünmek insan olmanın kriteridir desek, haddimizi aşmış olmayız...