Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FARUK TAŞÇI

“Göç/men” Kavramını Aklıselim Düşünmek

Rahmetli Sabahattin Zaim, kavramlar konusunda hassas davrananlardan biriydi. Zaim, hem kavramların doğru kullanılmasına ve kavramlara doğru bir şekilde anlam verilmesine dikkat çekerdi hem de kavramların kendi değerlerimizle ilişkili olmasına özen gösterirdi; çünkü kavramların sistemleri sistemlerin de uygulamaları belirlediğini düşünüyordu.

Göç/men, bu kavramlardan biridir ve hatta denilebilir ki Türkiye'de özellikle son 10 yılda kullanılan en önemli kavramlardan biri halini almıştır. Adaletin bir anlamı da "herşeyi yerli yerine oturtmak" olduğuna göre, kavramları (dolayısıyla göç/men kavramını) da yerli yerine oturmak, aynı zamanda o kavramlar etrafında (olumlu veya olumsuz değerlendirilen) kişilere veya olaylara karşı daha adil davranmak ve dolayısıyla aklıselim düşünebilmek ve ona göre hareket edebilmek anlamına geliyor.

"Biz Göçmen Değiliz, Muhaciriz!"

Sabahattin Zaim, Balkanlar'ın düşüşü sonrasında canlarını, mallarını, namuslarını ve dinlerini korumayı yerine getirmede zorlanan bir ailenin küçük bir ferdi olarak aile büyükleriyle birlikte yeni kurulan genç Cumhuriyetimize gelen biri. Bir mülakatta kendisine yöneltilen sorunun içinde kendisi ve ailesi için "göçmen" ifadesi kullanılması sonrasında "biz göçmen değiliz, muhaciriz" diyen Sabahattin Zaim, esasından önemli bir ayrıma işaret ediyor: Her muhacir göçmendir, ama her göçmen muhacir değildir!

Muhacir, bulunduğu yerde inancını yaşayamayan, yaşamak istediği için işkence veya ölüm riski taşıyan, bu nedenle inancını yaşayabileceğini ümit ettiği başka bir yere hicret eden kişidir. Böyle bir hicret, aynı zamanda göçtür. Bu anlamda muhacire destek olanlar da ensar oluyor. Böyle olduğu içindir ki Sabahattin Zaim, Cumhuriyet döneminde "mübadele" ile Türkiye'ye göç edenlere muhacir demiyor da inancı uğruna göç etmek zorunda kalanlara muhacir diyor, tıpkı Doğu Türkistan'dan ve Ahıska'dan ve başka diyarlardan "benzer gerekçe ile" göç edenlere muhacir dediği gibi! Elbette başka gerekçelerle göç edip muhtaç durumda olanlara destek verilebiliyor ama muhacirlik söz konusu ise, orada ensar ahlakı veya hukuku devreye giriyor.

Burada temel soru şudur: Cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze kadar Türkiye'ye göç edenlerin hangileri muhacir göçmendir hangileri başka çeşit (gerekçe ile) göçmendir? Bu sorunun cevabına göre, söz konusu gruplara yönelik bakış açısı da sistem de uygulamalar da değişecektir; çünkü kavramlar böyledir!

"Sığınmacı-Mülteci" ile "Geçici Koruma" Farkı

Öte yandan kavramları belirleyen veya kavramlara anlamlarını veren, hukuk sistemi de dikkatten kaçmamalıdır. İster muhacir olsun ister başka gerekçe ile göçmen olsun, hukuk sistemi içindeki "statü"ye göre, muamele devreye giriyor. Mesela eğitim nedeniyle göç edenlere (beyin göçü-uluslararası öğrenci) "öğrenci ikameti", işgücü olma niyeti ile göç edip kabul edilenlere (emek göçü) "çalışma izni" gibi statüler veriliyor ve ona göre hakları tayin ediliyor.

Bunların yanında hukuk sistemi; dini, siyasi, askeri, ideolojik nedenlere (mağduriyetlere) dayalı olarak başka ülkelere girmeye başvuran kişilere, başvurusu kabul edilince "mülteci", kabul edilene kadar "sığınmacı" adını verebiliyor. Ancak Türkiye örneğinde olduğu gibi 1951 tarihli sözleşmedeki "coğrafi çekince"ye göre sadece Batılı ülkelerden gelen göçmenlere "sığınmacı-mülteci" statüsü veriliyor. Böyle olduğu içindir ki Suriyeliler için "geçici koruma statüsü" var. Bir de bunların hiçbirine uymayan, hukukun kabul etmediği yollarla ülkeye girme, ülkeyi "transit" hat olarak kullanma veya ülkede kalma anlamına gelen "kaçak göçmen" kavramı bulunuyor.

Yakalandığında "kaçak göçmen"in ülkesine gönderilmesi dışında, ister sığınmacı, ister mülteci veya ister geçici koruma statüsündeki göçmen olsun her bir göçmen için belli haklar da doğmuş oluyor. Sınırınızda bekletseniz veya ülkeniz içinde özel kamplarda tutsanız da (yani sığınmacı-mülteci) ülke içinde dolaşmalarına müsaade etseniz (yani geçici koruma statüsü) de göçmenler için belli adımlar atmak zorunda kalıyorsunuz, çünkü hukuk çerçevesinde kavramları oluşturan uluslararası güçlerin bu kavramlara yükledikleri anlamlar ve gereklilikleri var. Sığınmacı hukuku, mülteci hukuku, geçici koruma statüsünün hukuku gibi birçok müeyyide, ülke olarak sizi belli adımlar atmaya itiyor.

Bu nedenle ya kendi kavramlarınızı kullanmalısınız ve ona göre bir mevzuat, bir sistem ve bir uygulama geliştirmelisiniz ya da mevcut kavramları ve mevzuatı, sistemleri ve uygulamaları kabul etmediğinizi açıkça ilan edip sonuçlarına razı olmalısınız ya da olanı olduğu gibi kabul etmelisiniz. Ancak bu zor tercih, sadece bir kavram tercihi olmayacaktır, aynı zamanda "yeni dünya düzeni" diye adlandırılan yapılanma içinde mi yoksa kendinizin kuracağı "adil bir dünya"da olup olmama tercihi olacaktır.

"Yeniden Büyük Türkiye" idealine yakışan, elbette kendisinin öncülüğünde kurulacak olan yeni adil bir dünyada kendi kavramları, mevzuatı, sistemleri ve uygulamaları ile var olması ve milyarlarca mazlum takipçilerini/sevenlerini var kılmasıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA