Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

İklimlerin ürünleri

Bir toplumun karakterini mi merak ediyorsunuz? Nelerin nasıl konuşulduğuna bakın.
Oscar Wilde konferanslar vermek için gittiği Amerika'da vahşi Batı denen yerleri de görmek istemiş, oralara uzanıp bir meyhane dolusu kovboya Shakespeare oyunlarını anlatmış.
Dinleyiciler hikâyelerden hoşlanmış. "Yazanı getir de tanışalım" demişler.
Wilde onu yapamayacağını, Shakespeare'in ölmüş olduğunu söyleyince bir ağızdan bağırışmış kovboylar:
"Öldü mü! Kim vurdu?"
Çünkü o ortamda düzenin kilidi çift tabanca. Ölmek vurulmakla eş anlamlı gibi.
Günümüz Amerikan yaşantısının genelindeki kilit ise para. Bunun yansımalarını konuşmalarda duyarsınız boyuna. Orada giyinmiş kuşanmış sevgilisini görünce bir erkek en büyük olasılıkla ne der, bilir misiniz:
"Bir milyon dolara benziyorsun bebek!"
Amerikan paragözlüğünü alaya alan bir İngiliz yorumcu şunu yazmıştı:
"Bizde bir centilmen sevgilisine 'Bir milyon sterline benziyorsun bebek' dese, hanım onunla çıkmaktan vazgeçer."

***

Bugün bana bunları düşündüren ise polis memuremiz Ahu Suna'nın bir sözü oldu. Taksim'deki canlı bomba saldırısında omzuna şarapnel parçası saplanmış Ahu Hanımın. Allah vermesin o parça bir karış yukarıdan gelseydi kızımız sağ kalmazdı.
Kendisine büyük geçmiş olsun diyelim. Ama Türkiye'miz öyle sıra dışı bir ülke ki, kapkara olayların bile insanı gülümseten yanları bulunabiliyor.
Azrail'in teğet geçmesiyle öyle bir varta atlatan kızın geceleri bombalı kâbuslar görmesi, çatapat duysa sıçraması, patlayıcılardan ömür boyu nefret etmesi normal olur, değil mi?
Kanaması durdurulduktan, yarası dikildikten, omzu sarıldıktan sonra taburcu edilirken gazetecilerin "Nasılsınız?" sorusuna Ahu Suna'nın verdiği cevap ise harika:
"Bomba gibiyim."
Ölümden yeni döndüğü halde turp gibi olduğunu anlatmak isteyen bombazede kızcağızın dilindeki sağlık simgesi yine bomba!
Yıllardır şiddet kültürüne o kadar alıştık, maddi manevi patlama çatlamalarla öyle içli dışlı olduk ki, neredeyse çocuklarımızı "Bombam benim" diye öpüp seveceğiz.
***

Kimi sarsıntı kesilse de artçıları sürer bir zaman. Oktay Ekşi olayına ilişkin tartışmaların uzayacağı belli.
Ama herkes "O çok nazik insanın bunu nasıl yaptığını anlayamadık" demekte birleşiyor.
Bilmecenin kilidi o çok nazik insanın üyesi olduğu topluluktaki ruhsal iklimde.
Eleştirel bakış, kuşkucu yaklaşım, baskıya direniş onuru aydın kişiliğinin özelliklerindendir. Ancak, her şeyde olduğu gibi o konuda da doğru ölçüdür sonucu belirleyen anahtar. İbre toplum yararı gözeticiliğinden uzaklaşıp kişisel aydın pozculuğuna fazlaca kayarsa, eleştiri huysuzluğa, kuşkuculuk paranoyaya, direnişçilik inat fiyakasına dönüşür.
Bizde karşıt kesimlerin çekişmeleri çetinleştikçe "aydınlar" arasında her şeye otomatik veto modası AKM rezaleti gibi çıkmazlara yol açar oldu.
Geçen hafta Hürriyet'te "'Altın İmzalı Kadınlar' imza atmak istemiyor" diye kocaman bir başlık görünce merak edip aslını faslını araştırdım. İktidar partisinin kadın kolları Türk kadınının uluslararası başarılarını dünyaya anlatmak için bir belgesel hazırlıyormuş.
İşin siyasal yanı, bir partiye mal edilebilecek özelliği yok. Oysa haber kimi kadınlardan "Politikayla ilgili değilim" yollu karşılıklara çanak tutarak hazırlanmış, "Davet yok ama cevap hayır" gibi alt başlıklarla köpürtülmüş. Yalnız Hürriyet'te değil, başka gazeteler ve ekranlarda da o tutumu benimsemiş yorumcular hasım saydıkları meslektaşları Allah'ın günü aşağılıyorlar. O "hasımlar" da sövgü yarışında geri kalmıyorlar tabii. Kilidin hakaret olduğu bir ortamda, nazik bilinen bir yazarın bile bir gece yarısı öfkesine
yenilip ağzını bozmasına şaşılır mı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA