Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Oto-baskı

Çalışanlarımız uğraşlarını çile gibi göstermeye yatkındırlar. İşini yaparken karşılaştığı zorluk ve haksızlıkları abartarak anlatmayanımız azdır.
Gazetecilerimiz oldum olası o yakınmayı en yüksek sesle dile getirir. Her zaman vahim baskılar altında, özgürlük düşmanlarıyla boğuşarak iş görmektedirler.
Cumhurbaşkanının Taha Akyol'la TV mülakatında konu ilginç biçimde gündeme geldi. En zararlı kısıtlamanın "oto-sansür" olduğu, yazarların korkudan kendi özgürlüklerini frenledikleri konuşulurken sayın Gül gülümseyerek şikâyetçi çilekeşleri biraz daha yürekli davranmaya davet etti.
"Canım, o kadar çekinmesinler, düşündüklerini yazsınlar" dedi.
İster istemez kendi sicilimi taramaya daldım. Herhangi bir yerde yazarken gördüğümü ve düşündüğümü dile getirmekten "çekinerek" vazgeçtiğim olmuş mudur?
Olmuştur. Hatta olmaktadır.
Kimden, neden çekinerek? İktidardan? Gazete sahibinden? Yönetiminden? Okur önyargısından? Eleştirilecek kişi ya da kurumun tepkisinden?
Hiç öyle bir şey yaşamadım. Hiçbir dönemde hiçbir resmî ya da özel kişinin en ufak baskısıyla karşılaşmadım. Önyargılar ve tepki olasılıkları da gözümü korkutmadı. İçimden geldiği gibi yazmamı kısıtlayabilen tek engel bir yorumumun art niyetli başka yazarlar tarafından çarpıtılacağı kaygısı oldu. Evet, yalnız fitne fücur meslektaşlardan "çekindim". Eleştirilmesi gerektiğine inandığım her şeyi eleştirdim de, övgüye layık bulduğum şeyleri desteklemekten vazgeçtim zaman zaman.
Bunu utanarak itiraf ediyorum. İnsanın içtenlikle beğenmediğini pohpohlaması dalkavukluktur da, beğendiğini desteklemekten "Aman bana dalkavuk derler" kaygısıyla kaçınması nedir?
Korkaklıktır.
Basınımız üstünde değişik ölçüde baskılar her zaman olmuştur; bugün de yargı haksızlığına uğrayan meslektaşlar var. Ama ikinci tür çarpıklık da var.
Dilediğiniz bakana atış serbesttir. Yasaların hakaret tanımına girmeden haksız saldırı içeren sayısız yorum yayımlanıyor her gün. Amigo kesimlerden bol alkış alıyor. Ama bir bakanın olumlu bir işini övün de bakın ne oluyor. Ertesi gün şirretlik yarışçılarınca "yalaka" ilan edilmezseniz şaşılır.
Fırsat kollanıyor zaten. İnternetin basın sitelerinde gazetecilerin birbirlerine davranışları en çok şöyle anlatılmakta: "Bindirdi, giydirdi, yüklendi, benzetti, çaktı, saydırdı, fırçaladı, bombaladı, topa tuttu, yerden yere vurdu, vb". Karate maçı sanki. Dış baskıdan çok iç terör...
Gül'ün kaygılara kapılmayıp işimize bakmamız tavsiyesini niçin doğru bulduğumu belirtecektim ama, karıştırmayayım. Yalaka derler.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA