Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Bu nasıl zamanlama?

Biliyoruz; Türkiye'nin Güney Kıbrıs'ı Gümrük Birliği kapsamına alması kaçınılmazdı.
AB Komisyonu'nun kader raporunu açıklayacağı 6 Ekim'den önce bu adımın atılması da belki gerekliydi.
Ama bütün bu gerekçeler "zamanlama hatası"nı mazur göstermeye yetmez.
AB-İKÖ buluşmasının Rumlar'ın dönem başkanı Hollanda'ya baskılarıyla torpillenmesinin hemen ertesi günü Rum kesiminin Gümrük Birliği'ne alınması, Türkiye'ye atılan çelmeyi ödüllendirmek değil mi?
Madem 6 Ekim'e kadar bu karar alınacaktı, hiç değilse AB-İKÖ Forumu öncesine denk getirilebilir, Rumlar'ın "Ödün vermeden amacımıza ulaştık" türünden böbürlenmeleri önlenebilirdi.
Şimdi Rumlar zafer çığlıkları atarken, Ankara "Ucuz hesap peşinde koşmadığımızı, AB yolunda ilkeli davrandığımızı bir kez daha kanıtladık" diyor.
İyi ama hani bizim "kazan-kazan" politikamız vardı? Ona ne oldu? Son aylardaki gelişmeleri hatırlatarak yanıt arayalım.

Kuzey'de derin burukluk
1 Mayıs'ta 10 ülkenin AB'ye resmen katılmasının ardından Türkiye, bu yeni üyeleri de, taahhütleri uyarınca Gümrük Birliği kapsamına aldı. Ama Güney Kıbrıs hariç!
Tabii Rumlar hemen AB'yi devreye soktular. Verheugen'in talimatıyla AB'nin genişlemeden sorumlu genel müdürü Fabritsio Barbasio, Türkiye'ye yazı gönderip "Rum kesimiyle Gümrük Birliği yapmak zorundasınız" dedi.
Ankara bu talebe "kazan-kazan" politikası doğrultusunda cevap verdi: "AB'nin, Kıbrıs Türkleri'ne mali yardım ve serbest ticaret tüzüklerini hayata geçirmesine karşılık Gümrük Birliği'ne Rum kesimini alırız."
Sonuç? Türkiye dün Rum kesimini Gümrük Birliği'ne aldı, AB iki tüzüğü hâlâ tutuyor. Rumlar'ın engellemeleri yüzünden. Üstelik tüzüklerin Rumlar için yeni bir silaha dönüşmesi olasılığı da giderek güçleniyor. KKTC Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş, "Rumlar'ın girişimleri etkili oluyor. Tüzükler geçse bile bize fayda sağlamayacak" diye yakınıyor. Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Ali Erel, "AB tüzükleriyle ilgili ihalelerde ve projelerde Türk şirketleri devre dışı kalıyor" diye feryat ediyor.

Sırada neler var?
Rumlar'ın "salam politikası"nı başarıyla uyguladıklarını kabul edelim ve AB bıçağını kullanarak bundan sonra hangi dilimleri kesmeye çalışacaklarını sıralayalım:
Önce Maraş'ın devrini isteyecekler. Onu "Bir miktar" Türk askerinin çekilmesi talebi izleyecek.
Ya sonra? Elbette sıra tanınmaya ve Ankara'da büyükelçilik açmaya gelecek.
Dışişleri dün "Gümrük Birliği'ne Kıbrıs'ın da dahil edilmesinin, Rum Yönetimi'nin tanındığı anlamına gelmediğini" duyurdu. Ancak bugün değilse bile AB ile müzakere sürecinde Rum yönetimiyle diplomatik ilişki kurmak kaçınılmaz olacak. Zaten AB Komisyonu çevrelerinden "Türkiye artık Kıbrıs'ı tanımaya hazırlanmalı. Bundan sonra karşısına çıkacak aşama o olacak" sesleri yükselmeye başladı.
"Türkiye'nin 'Kıbrıs konusunda siyasetimiz nedir, hedefimiz nedir' sorularına cevap araması zamanı geldi" diyen KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş bu kez haklı.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan devreye girmeyi düşünmediğine, AB de adanın yarısının üyeliğine alıştığına göre, Türkiye'nin Kıbrıs için yeni bir strateji ve perspektif geliştirmesi şart oldu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA