Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Bağımsızlık, yansızlık

AK Parti'nin dün MHP lideri Devlet Bahçeli'nin iddialarına cevap olarak yaptığı yazılı açıklama, "Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı" üstüne yürütülen tartışmaları daha da alevlendirecek.
Açıklamada şöyle deniliyor: "Yargının bağımsız olması yetmez; yargı aynı zamanda tarafsız olmalı. İdeolojik bir tarafgirlik içine giren yargının, saygınlığını ve güvenilirliğini kaybedeceği açıktır."
Yıllardır aynı sorular tekrarlanıp duruyor: Yargının bağımsızlığı mı daha önemli, tarafsızlığı mı? Yargının bağımsızlığı, acaba tarafsızlığının da güvencesi olabilir mi?
Hukuk çevrelerinde ilk sorunun yanıtında aşağı-yukarı bir görüşbirliği ya da en azından uzlaşma olduğunu söyleyebiliriz: Yargının bağımsızlığı ile tarafsızlığı arasında öncelik sıralaması yapılamaz. Çünkü bu iki koşul birbirinin tamamlayıcısı. Yargı hem bağımsız, hem de tarafsız olmalı.
Problem "Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığının da güvencesi mi" ile başlıyor.

Bağımsızlık ne demek

Sora sora gidelim: Yargının bağımsızlığı nasıl sağlanabilir: 1- Hâkim teminatı ilkesine saygıyla. 2- Siyasetin yargıya etkisinin önlenmesiyle.
Peki, siyasetin yargıya etkisi ya da müdahalesi nasıl önlenecek? Çözüm önerilerini herkes ezberledi: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yeniden yapılandırılmasıyla. Yani Adalet Bakanı'nın, hatta Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın kurul üyeliğine son verilmesiyle.
Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile Başsavcıvekili'nin, bu yüksek yargı organlarının kendi içlerinde yapılacak seçimle belirlenmesi. Yani, Anayasa'nın 104'üncü maddesi değiştirilerek Cumhurbaşkanı'nın bu konudaki yetkilerine son verilmesi.
Bir an için bu önerilerin ya da taleplerin yerine getirildiğini varsayalım. Yargının böylece tamamen bağımsızlaşması, tarafsızlığını da sağlayabilir mi?

Yansızlık ne demek

Yanıtı aramaya yine bir soruyla başlayalım: Yargının tarafsızlığı ne demek? Cevabını önemsediğimiz ve sık sık alıntı yaptığımız hukukçulardan, Yargıtay eski Başkanı ve Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk'un "Bilge Adamlar Stratejik Araştırma Merkezi" (Bilgesam) için hazırladığı "Yargının iyileştirilmesi / Düzeltilmesi" başlıklı raporundan aktaralım:
"Yargıçlar, yasaları yorumlama tekelini ellerinde tutan görevlilerdir. Yargıç, hukukun ne dediğini söyleme yetkisini kullanırken, bir kişi değil, bir kurumdur; yanlar üstüdür, özneler dışı bir üçüncüdür.
Temel ve vazgeçilmez amaç; Anayasa'ya, yasalara ve hukuka uygun bir vicdani kanı nesnelliğinin, 'Nesnel mantık ilkesi'nin gerçekleştirilmesidir. (Anayasa'nın 138/1 maddesi: Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.)
Bunun adı 'Nesnel (Görevsel, kurumsal, maddi) yansızlık ilkesi'dir ve 'Herkesin yasa önünde eşitliği'ni sağlar.
Yansızlık için bu yetmez. Cüppeyi giyen yargıç/savcı, kendi inançlarına, görüşlerine, hatta duygularına karşı kayıtsız ve bağımsız olmak; dış ve iç dünyasının ayartıcılarına/şeytanlarına karşı direnmek zorundadır.
Bunun adı da 'Öznel (Bireysel) yansızlık' ya da 'Kişisellikten arınmışlık ilkesi'dir; adalet terazisindeki tartının değişmezliğini ve 'Yasa herkes için eşit uygulanır' ilkesini yaşama geçirir."
Bir soru daha: Yargı hem "Nesnel", hem de "Öznel" yansızlığı içselleştirememişse ama buna karşılık tam bağımsızsa ne olur? Cevap: Yargı diktatörlüğü ortaya çıkar.
Yine bir soru: Peki Türkiye'de yargıçlar/savcılar hem "Nesnel", hem de "Öznel" yansızlığa sahipler mi, ya da kararlarında böyle "Komple" bir yansızlık sergiliyorlar mı?
Onun da yanıtını salı günkü yazımızda arayalım. Ama siz şimdiden vicdanınıza sorabilirsiniz...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA