Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Hayat

"ÜÇLEME" DENEMESİ

Hayat ne? Ölüm ne? Araf ne? Bir süredir bu sorulara "Somut" cevaplar arıyorum. Galiba hiç değilse kendimi ikna veya tatmin edecek bazı ipuçlarına ulaştım.
Yeni yıla bu ipuçlarını sizlerle paylaşmak için bir "Üçleme" ile başlamak istedim.
Bugün "Hayat".
Yarın veya köşenin tam sayfa ile kapanmadığı ilk gün "Ölüm".
Onu izleyen gün de "Araf".

***

Uzun bir yurtdışı gezisinden dönmüştüm. Geldiğim yerde sıcaklık 35 dereceydi. Gece yarısı indiğim Ankara'da ise 5 derece ve yağmurlu. Daha uçaktan adımımı atarken şifayı kaptım.
Otele gittim. Sadece bar açık. "Aman" dedim, "Boğazımı ısıtacak bir şeyler hazırla. Valizi bırakır bırakmaz geliyorum..."
Bırakıp döndüm. Barda benden başka kimse yok... Derken iki kişi girdi. İçkilerini söylediler.
Sohbetlerine kulak kabarttım. Çünkü şiveleri Güney Ege çalıyordu. İkisi de diş hekimiymiş. Ankara'ya kongre için gelmişler. Birinin kliniği Muğla'daymış, öbürünün Bodrum'da. Sohbetlerini öyle anekdotlarla süslüyorlardı ki, ilgilenmemek mümkün değildi. İşte biri:
"Bizim oralara dışarıdan biri ev almaya gelince, emlak komisyoncusu bu potansiyel müşteriyi önce sınar. Nasıl? Bir balıkçıya götürür. Müşterinin balığın yanında ne isteyeceğine dikkat kesilir.
Müşteri balığın yanına içecek olarak meşrubat isterse, kazıkla kazıklayabildiğin kadar; çünkü o köylüdür.
Balığın yanına bira söylerse, eh, daha makul bir kazıkla yetinebilirsin; çünkü o geldiği yere ve o yerin yaşamına ayak uydurmak için bocalayan bir taşralıdır.
Yok balığın yanına rakı isterse, işte ondan kork; çünkü en az senin-benim kadar uyanıktır..."
***

İki kafadarın eğlenceli sohbeti böyle sürüp giderken, dışarıdan dalga dalga bir zeybek havası gelmeye başladı: "Haydülen de haydülen / Karadağlar'ın sandalı da sandalı / Al ganlara boyanmış / Kerimoğlu'nun her yanı da her yanı..."
Muğla'nın "Kerimoğlu" zeybeğiydi bu ve Sümer Ezgü söylüyordu.
Ezgü türkünün "Öf aman da öf aman" diye başlayan ikinci dörtlüğüne geçerken, müziğin kaynağı içeri girdi. Elindeki cep telefonunu sallaya sallaya. Türkü oradan yükseliyordu.
Bir "Öf aman da öf aman" narası da o attıktan sonra, durdu, "Aha bunu bir de bizim mebusumuzdan dinleyelim" dedi. Ve CHP Muğla Milletvekili Tolga Çandar'ın gür sesi yükseldi: "Haydülen de haydülen..."
O da Muğlalıymış. Daha doğrusu Bodrumlu.
***

Türkü bitti; Bodrumludan bir nara daha:
"Heyyt... Bu türküyü bilmeyen kendine Muğleleyem demesin. Bu türküyü çalmayan kendine hiç Muğleleyem demesin. Bu türküyü oynamayan ise kendine hiç mi hiç Muğleleyem demesin..."
Ve başladı oynamaya. Seslendim: "Diz kırmayı unutma."
Durdu, baktı, güldü, dizini kırdı.
***

İkilinin sohbeti şimdi üçlü devam ediyordu: "Argedeşler bilirsiniz, balığı insanlar da yer, hayvanlar da. Ayısı yer, sineği yer, kedisi- köpeği yer. Balık mideye inince 30 saniye beklermiş. Rakı geliyor mu, gelmiyor mu diye. Gelmezse 'Beni hangi hayvan yedi' diye söylenirmiş..."
***

Bir ara sustular, salonda sadece cama vuran yağmurun sesi duyuluyordu. Vakit de epey ilerlemişti.
Son giren konuştu: "Hadi argedeşler, yatalım. Yarın sabah memlekete dönüp güneşimize, denizimize kavuşacağız..."
Çıkarken coşkuyla, mutlulukla mırıldanıyordu: "Öf ülen de öf ülen / Yarkesik'le şu Pisi'nin arası / Nerelerde bozulmuş / Kerimoğlu'ylen Körarap'ın arası..."
Arkalarından iç çektim: Galiba hayat bu. Güneş. Deniz. Gamsızlık. Yetinmesini bilmek. Bir türküyle coşmak. Bir türküyle hayatı sıkı sıkıya kucaklamak. Şimdi ne zaman "Hayat"ı düşünsem, gözümün önüne Muğlalı Üçler geliyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA