Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ŞEBNEM BURSALI

Libya’da barışın anahtarı Türkiye

Türkiye'nin nereden nereye geldiğini her yurt dışı seyahatimde ve uluslararası toplantıları izlediğimde çok daha iyi anlıyor, gözlemliyorum. 90'lı yıllarda da gazetecilik yapan ve bu tür toplantılara o yıllarda da pek çok kez tanıklık eden, izleyen biri olarak bugünleri gördükçe; kıyaslama yapmak hem çok daha keskin hem çok daha farkındalıkla oluyor. O yıllardaki dış politikada Türkiye'yi hatırlarken; bizim dışımızda kurgulanan bir düzen ve gelişmelere Türkiye'nin ya sonradan dahil olduğu ya da hiç dahil bile edilmeden sadece faturanın kesildiği bir ülke diyebilirim çok rahatlıkla. O dönemde neredeyse söz hakkı verilmeyen Türkiye, büyük güçler ne diyorsa orada konumlanırken, verildiği kadarıyla yetinen ve hep savunmada kalan bir dış politika yürütüyordu. Çoğu zaman da hep hakkı yenilen ve hatta neredeyse hiç hak tanınmayan da diyebilirim.
"Peki son 17 yılda ne oldu, ne değişti?" diyecek olursak; Türkiye artık kurulan masalara oturtulan ya da oturtulmayan bir ülke konumunu çoktan geçti. Artık, masayı kendisi kuran ve o masada kimin nereye oturacağına veya oturmayacağına karar veren bir Türkiye'den söz ediyoruz. Sadece masada değil, sahada mevcutlu olarak da bulunduğu için, süper güç olarak bilinen ülkelerin de kurduğu oyunları bozan bir etki yaptığı bir gerçek. Bakınız Suriye, bakınız Libya, bakınız Doğu Akdeniz.
Libya özelinde gündemle toplanan Berlin Konferansı'nda Türkiye'yi temsil eden Başkan Erdoğan'ı izlemek için günübirlik gittiğimiz Berlin'de, bir kez daha gururla bunu gözlemledim. Putin'in de dahil olduğu ikili görüşmeleri gerçekleştirdiği Ritz Carlton otelinin önünü anababa gününe çeviren ve sadece Berlin'de değil, Almanya'nın başka şehirlerinden de gelen yüzlerce Türk vatandaşının, sevgi gösterilerini yerinde izledik. Bu ekstra moralle ikili görüşmelere ve sonrasında konferansa katılan Başkan Erdoğan, sahadaki üstünlüğümüzü masaya da yansıttı. Türkiye'nin Libya konusundaki tamamen meşru ve uluslararası hukuk kurallarına uygun politikasına karşı hiçbir ülke tek bir söz söyleyemedi, aksine, onların meşruiyetten ve insaniyetten uzak politikalarına yönelik itirazları tek tek sıralayan tek lider Erdoğan oldu. AB'nin, Libya'daki ateşkes ve siyasi sürecin koordinasyonuna talip olan AB'ye en yüksek sesle itiraz eden tek lider yine Erdoğan olurken, bu sürecin BM tarafından yürütülmesi gerektiğini söyledi ve kabul gördü.
Detayları dünkü ve bugünkü gazetemizde okuyacağınız için tekrara girmek istemiyorum ancak; Berlin dönüşü uçakta biz gazetecilere yaptığı açıklamalar içinde; Türkiye'nin attığı adımlar sayesinde Libya'daki sürece denge geldiği ve barı umutlarının arttığı ifadesi bence en can alıcı nokta. Tartışma götürmeyen tek nokta; Türkiye'nin Libya'da barışın anahtarı olmasıdır. Biz, güçlü bir devlet olarak, bizden çok şey bekleyen mağdur ve mazlum kim var ise; uluslararası hukuk çerçevesinde bu beklentileri hayata geçirmekte kararlıyız. Keşke dünyanın gördüğü bu gerçeği bizdeki adına Millet İttifakı denilen ortaklar da görse. İçerideki muhalefetlerini, en azından milli konularda bir olarak ve dış dünyaya karşı birlik olarak gösterebilseler. Ama; bunun için önce kendilerinin milli ve yerli olması gerek...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA