Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

"La Sublime Porte" yani Bab-ı Ali!..

Serpil Gogen/Brüksel

BİR öğle vakti, çat kapı içeri girdik.. Hiç haber vermeden.. Öyle planlamıştım, zaten.. Ortamı doğal haliyle gözlemek, kendimi bir yabancının yerine koyarak etrafı rahat rahat incelemek.. Göz zevkime ve damak tadıma uymayanları vurgulamak, beğendiklerimden çok, beğenmekte zorlandıklarımı listelemek, rahatça eleştirmek için.. Bir yer, böyle iddialı bir isimle anılıyor, hele de aileden biri bu işe soyunuyorsa..
Burası neresi mi? La Sublime Porte, dilimizdeki karşılığıyla, Bab-ı Ali.. Ahmet Ağabey'in, Ahmet Taner Kışlalı'nın kızı, küçük kuzinim Dolunay Kışlalı Uluç'un Brüksel'deki dillere destan restoranı.. İnsanın ailesi, eşi, kendisi gazeteci olunca başka isim düşünebilir mi?
Ama "La Sublime Porte"u seçmekteki esas neden bu değil, tabii.. İsim hem Fransızca'da, hem İngilizce'de aynen var, üstelik, yıllar yılı Osmanlı'nın saygınlığını, gücünü, iradesini çağrıştırmış.
Sonradan, Belçika'nın tanınmış otelcilik okullarından birini bitirdiğini öğrendiğim, servis ekibinin şefi Ahmet Bey tarafından müthiş bir zarafetle karşılandık. Kim olduğumuzu söylemeden, sessizce yerimize oturduk. Mönüyü aldık.. Ki, bizim ailenin özel günler mönüsü.. Yok yok.. Muhammara'dan, içli köfteden, hünkarbeğendiye, künefeye, haytalyaya kadar.. Haytalya, bildiğiniz su muhallebisi.. Ahmet Ağabey'in en sevdiği tatlı..
Etraftakiler çoğunlukla yabancı.. Beğendi en popüler yemeklerden biri galiba.. Bir de irmik helvası görüyorum. Balık yiyen de var. Yemeklerini bitirip kahvelerini içerek sohbeti koyulaştıranlar da.. Çok üst düzey, zarif bir müşteri topluluğu..
İçerisi çok ferah, sade ve iddiasız..
Öyle özenti bir TürkOsmanlı dekoru zafiyetine hiç düşülmemiş.. Dolunay dekore etmiş, zaten.. Ne bakır, ne pirinç, ne kilim, ne ipek, ne işleme.. Yok!.. Duvarlarda Ara Güler'in çok değerli fotoğraflarıyla, Türkiye'den enfes yağlıboyalar var. Bahçe bölümü Sıtkı Usta'nın çinilerine ayrılmış.. Bir de, Dolunay'ın eşi, gazeteci yazar Sıtkı Uluç'un heykel kolleksiyonu..
Birden keyiflendim. Brüksel gibi bir şehirde, Türk kültürünün çağdaş, batılı yüzüyle karşılaşmak ne güzel! Ne hoş bir atmosfer.. Sohbeti hiç bastırmayan, derinden gelen, yine Dolunay'ın seçimi enstrumental Türk Müziği yayını dışında, sadece küçük bir gümüş ayna kolleksiyonu var, o kadar.. Kitaplar tabii.. Ve denemek isteyene açık yemek kitapları.. Nihayet, nihayet kıta Avrupa'sında Türk mutfağını, dünyanın en büyük beş mutfağından birini, arabesk kebabçı kültürünün çok ötesine taşıyan bir yer..
İşte Dolunay.. Formda görünüyor.. Durmadan, heyecanla anlatıyor, ben heyecanla soruyorum. O küçük yaramaz çocuk, böyle bir yer yaratsın? Yıllarca konservatuvarda oku, keman çal.. Sonra bırak, Brüksel'e git, gazeteciliğe başla, üstelik başarılı bir gazeteci ol, dergi çıkar.. Türkiye'yi tanıtmak için bir sürü mücadele ver.. Yetmeyince, daha etkili bir şeyler yapabileceğini düşünerek bu işe gir. On iki kişilik bir ekip kur, daha doğrusu o ekipten bir aile yarat, araştır, öğren, öğret, ülkenin güzelliklerini yansıtabilmek, tanıtabilmek için elinden geleni, gelmeyeni ardına koyma, hatta bazı akşamlar eline kemanı alıp küçük bir gece müziği bile yap..
Şimdi, AB'nin üst düzey memur ve diplomatları, NATO'nun sivil ve asker görevlileri, Belçika siyasetinin ünlü isimleri, bakanlar, bürokratların yanı sıra, Brüksel'de üs kuran 15 bin lobi kurumundan bazıları yemekli toplantılarını "La Sublime Porte"da yapmaya başlamışlar.. Reklama gerek kalmadan adı kulaktan kulağa yayılmış.. Zaten restoranın yeri, binlerce memurun çalıştığı AB kurumlarının yanı.. Yunanlılar, bu restoranı tüm ekibiyle Atina'ya taşımayı önermişler, orada çok zengin olacaklarını söyleyerek..
Başlangıçta hedefleri "Brüksel'deki en iyi Türk restoranlarından biri olmak"ken, şimdi hedef, "Brüksel'in en iyi restoranlardan biri" olmak.. Eminim olacaklar.. Osmanlı usulü yemekler ve aile mutfağı bir yana, tel kadayıfa sarılı bir karides yedim, tatlıları denedim.. İnanamadım.
Mutfaktaki genç karıkoca, Seda ve Murat Serkan Yaman lezzet ve estetik harikaları yaratıyorlar. Gelen tekrar geliyormuş.. Gelmemeye imkan yok, gibi.. Onlar da bu fırsatı kaçırmayıp, güzel dostluklar ve tatlı sohbetlerle Atatürk'ün Türkiye'sini, laik Türkiye Cumhuriyetini anlatıp tanıtıyor.. Zarif ve etkileyici bir beşinci kol..
Saatler sonra vedalaşıp ayrılırken, binaya bir de dışarıdan bakıyorum da.. Burası bir ev.. Bizim evimiz.. Türklerin evi.. Sadece restoran değil, bir kültür merkezi.. İçeride tanımaktan mutlu olacağınız iki entellektüel var. Brüksel'e ya da civarına yolu düşenler.. Gidin, görün, göğsünüzü gererek misafirlerinizi orada ağırlayın.. Bir başarı öyküsüne tanık olun!
www.lasublimeporte.be

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA