Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Kelebeğin dokunuşu!..

Yazıyorum, yazıyorum bitmiyor.. Kelebeğin Rüyası'nda "Unutulmaz" o kadar çok şey var ki.. Mesela..
"Bu aşk filmi değil..
Dostluk filmi.. Dostluğun, arkadaşlığın filmi" demiştim ya.. Oysa en unutamadığım "Aşk" sahnelerinden biri bu filmde..
İşsiz, meteliksiz ve veremli şair Muzaffer Tayyip, zengin kızı Suzan'la buluşuyor. Kızın en büyük merakı, maden ocakları.. Birine inmek istiyor. Kadın madene nasıl iner o devirde?.
Erkek kılığına girerek.. Muzaffer Tayyip kıyafetleri ayarlıyor, saçları da bir kasketin altına gizliyor.
Ama kızın yüzü melek gibi.. Ona da çare buluyorlar.. Kömür tozuyla simsiyah olmuş çamuru yüzlerine sürecekler. Madenci yüzü öyle değil mi zaten..
Derenin kenarına iniyor, ellerini çamura sokuyorlar.. Kendi yüzlerine değil, birbirlerininkine sürüyorlar..
O ana dek, birbirlerine hiç dokunmamışlar.. Dokunamazlar çünkü.. Sınıf farkı var defa.. Ama asıl önemlisi.. Oğlan veremli..
Verem ölüm demek o zaman.
Veremliye dokunmak, veremlinin başkasına dokunması yasak.. Ya bulaşırsa..
Ama aşk yasak dinler mi?. Kız parmaklarını gezdiriyor, delikanlının suratında.. Delikanlı yüzüne sürüyor, çamurlu parmaklarını kızın..
Bu ilk dokunmaları birbirlerine..
Yasak var.. Tehlike var.. Ama aşk var.. Aşkın en güzel ifadesi dokunma var.. Okşama var.. Bir parmak ucunun dokunmasında tüm bir sevişme var..
Nasıl bir duygu ve heyecan anıdır o, düşünün..
Korkak.. Çekingen.. Ama sevgi dolu, aşk dolu dokunuşlar.. Belli belirsiz, dıştan.. Kalbi yerinden fırlatıyor, içten..
Parmaklar bir kelebek gibi dolaşıyor, sevgilinin yüzünde..
O kadar hafif.. Ama o kadar yüklü.. Ama iz bırakıyor, dokunduğu yerde..
Yılmaz Erdoğan sembolizmin doruklarına koymuş o sahneyi .. ..ve o sahneyi nasıl harika oynamış Kıvanç Tatlıtuğ ve Belçim Bilgin..
Sırf o sahne için gidilir, Kelebeğin Rüyası'na..

***
Bugün pazar.. Kelebeğin Rüyası da "Şiirin filmi" madem, genç yaşta ölen iki şair, Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip'ten iki şiir yakışır o zaman yazının sonuna..
Önce Muzaffer Tayyip'ten "Bahara Kaside", tam da bahara girdiğimiz, Üçüncü Cemre'nin de düştüğü bu günlerde..

"Bir ben bilirim Bir de ayaklarım Baharın bana ettiğini

Ah yalnız ben değilim Şaşıran evin yolunu Ve unutan Kitaplarını masada Yatağını bilhassa

Bahar gelince Her bahar böyle olurum

Bir kızı severim muhakkak Sarı saçlı
Ve ceplerimi arasanız Metelik bulamazsınız."
.. Sonra da Rüştü Onur'dan "Zonguldak.." O devirdeki Zonguldak'ı anlatan şiirin son bölümü..
İmajlara bakar mısınız?. Hayal dünyasına.. Şair böyle olunuyor zahir..

"Nedense balık yerine, Yıldız yüzer Bizim sahilde geceleri...
Ve mavnalar körkütük sarhoştur.

Ve nedense bu deniz şiiri, Yıldız, balık pulu, yosun; Satılmadığı için bu kasabada Yarım kalmıştır."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA