10 gündür, Roland Garros'u izlemek için çaba harcıyorum..
Olmuyor.. Her öğleden sonra, hele geçen hafta sonu üç gün, kardeşim Kemal'le ekran başında oturduk, sıkıntıdan patladık..
Tenis, "Kazanma" oyunu olmaktan çıkmış..
"Bekleme Oyunu" olmuş resmen.
Geç servis çizgisinin arkasında topu karşıya at ve bekle ki rakip hata yapsın..
Basit hatayı az yapan maçı alıyor, Winnerları çok olan değil..
Anlatanlar da hayatlarında hiç "Tenis" görmemişler sanki.. Top 20 defa, 30 defa gidip gelince, sesleri kısılana kadar bağırıyorlar.. "Ne muhteşem ralli?.. Ne tenis oynanıyor?.." Bir halt oynandığı yok oysa.
Kadın tenisi öyle.. Erkek tenisi öyle.. Çevir Allah çevir.
Ayni hareketi yüzlerce, binlerce kez izlemenin, 3.5 / 4 saat topu karşıya atanları seyretmenin keyfi, zevki olur mu?.
Daha tıklım tıklım dolu bir kort görmedik.
Millet de bıktı tabii..
Yani bizde bir laf vardır ya, "Bir tutam bal için bir çuval keçiboynuzu" diye..
10 gündür, ara sıra parmağımı yalıyorum o kadar.
Yediğim keçi boynuzu kamyon yükü..