Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Uluç’un Ardından..

Hami KARTAY

İlk tanışmamız bir mektupla olmuştu. Yıl 1952. Bugün BAYRAK adıyla yayınlamakta olduğumuz dergi o zaman AYYILDIZ olarak çıkmaya başlamıştı. İşte Ayyıldız'ın o ilk sayılarından birinde kendisinden bir mektup almıştık. Mektup Hatay'dan geliyordu. O zamanlar askerdi kendisi. Tabur kumandanlığı yapıyordu. Asker elbisesinin disiplinli ve resmi kalıbı içine sığmayan bir ruh ve üslubun adamıydı Uluç. Türk Edebiyatı ve Tarihi konusunda engin bir bilgisi vardı. Bir ayaklı kütüphane gibiydi.
Gerçek bir Türk'tü. Milliyetçi idi. Sol ve sağ her türlü aşırılığın karşısındaydı. Fazileti kendisine rehber edinmişti. Ayırıcı değil daima birleştirici idi. Tevazu yaradılışının mayasında yer almıştı.
Eğer bir parçacık ihtirası olsaydı, kudretli kalemi ve önüne çıkan imkanlar karşısında yapamıyacağı yoktu. Bütün bunları bir kenara itip daima kendi aleminde kalmayı, konfor ve saltanat yerine, sevgi ve dostluk muhitinde yaşamayı tercih etti. Hatadan dönmenin faziletine erişmiş bir olgunluk içindeydi. Tevazu, sahip olduğu değer ve kıymetlerin üzerine giydirdiği zarif bir elbise idi.
1952 yılından bu yana her geçen gün dostluğumuz bir parça daha arttı. Bu dostlukla birlikte Uluç'a karşı olan hayranlığımız da. İnsanlar ellerinde olan kıymetleri nadiren, olmıyanları ise devamlı ararlarmış. İşte bugün biz bu devamlı arayışın içindeyiz.
Dostluğumuz bu dergi ile başladı, tam onaltı yıldır aynı sayfalarda diğer iki üç arkadaşımızla birlikte saf kurup cephe teşkil ettik. Uluç cephemizin kumandanı idi. O gün bugün derken onaltı yıldır savaştık durduk.
Ne için mi? Millet olarak biraz daha müreffeh, biraz daha huzur içinde yaşamak, biraz daha medeni olmak için.
Kiminle mi? Komünizmi bu memleketin başına bela etmek isteyenlerle, Türk milletini çeşitli ideolojik kamplara bölmek isteyenlerle, Türk milliyetçiliğini parçalamak ve hançerlemek hevesine kapılanlarla, Türk dil ve edebiyatının soysuzlaşmasını kendilerine meslek edinenlerle, milliyet, fazilet, din ve ahlak düşmanları ile, savaştık durduk.
Diyenler olacaktır, dudak bükenler bulunacaktır; kim bilir sizin bu savaşınızı diye.
Ama biz Uluç'la zaten bunun için aynı yolda, aynı anlayış içindeydik. Kimse bilsin diye yapmıyorduk bu işi. Vatanını ve milletini seven her Türk'ün yapması gerekli bir vazife olarak gördüğümüz ve bildiğimiz için yapıyorduk.
Bayrak'ta menfaatçilerin hiçbir zaman yeri olmadı. Kazara karışanlar olmuşsa da barınamadı.
1968'in Eylülünde biz bu cephenin kumandanını kaybettik. Onun yerini dolduramıyacağız, fakat ebedi istirahatgahında rahat ve müsterih uyuyabilmesi için mücadelemize, inandığımız milliyetçi, imanlı, faziletli yolda O'nun gibi olmasa da gücümüzün yettiği kadar devam edeceğiz.
Kumandan öldü fakat bayrağı yere düşürmiyeceğiz. Bütün milliyetçileri ve Uluç'un dostlarını bu bayrağın altına çağırıyoruz. Ne zamana kadar mı? Demokratik düzen ve milliyetçilik şuuru içinde milletçe müreffeh bir Türkiye'ye kavuştuğumuz güne kadar.
İşte yolumuz, işte bayrağımız. Tanrı Uluç'u rahmetinden esirgemesin, ebedi istirahatgahında rahat ve müsterih uyusun.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA