Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Sessiz İstanbul istiyoruz İmamoğlu!. Sessiz!..

Osmanlı devrinde Şehremini idi, Belediye Başkanı'nın adı. Hatta Cumhuriyetin ilk yıllarında da öyle kaldı.
Niye Şehir Emini idi onlar?. Şehrin emanetlerinin teslim edildiği güvenilen adam oldukları için.. Anlama bakar mısınız?.
Bir şehrin en önemli emaneti, halkı, insanı değil midir?. Şehrin sembolik anahtarını muhafaza eder Şehremini.. Yani şehrin simgesel, anlamsal sahibidir. Yani o şehir halkı, insanının sahibidir..
Ama biz İstanbul halkının sahibi yok.. Ne atanmış valiler, ne seçilmiş belediye başkanları sahip çıkıyorlar bu kente..
Bir yerde bir felaket ola ki, valiyi göresiniz, halkın arasında.. İşi gücü Vilayet Konağı'nda oturmak, gelen gidenle kahve içmektir. Bir de Ankara'dan gelen önemli zevatları karşılamak ve uğurlamak..
Bir gün, bir saat kendi başına sokağa çıkmaz, halkın arasına, onlardan biri gibi karışmaz ki, halkın neler çektiğini görsün. 1990'da açtım bu köşeyi.. Hep bunu yazdım..
"Çıkın.. Eskortsuz, yolları kapattırmadan, boş yollarda gaza basarak değil, vatandaş gibi dolaşın da, hele bir kahrolun bizim her gün her saat kahrolduğumuz gibi" dedim.. Dediğimle kaldım.
Vali aldırmayınca Emniyet Müdürü de boşladı. O boşlayınca, Trafik Müdürü resmen hayalet oldu. Televizyonda olsun gördünüz mü, İstanbul Trafik Müdürü'nü.. Adını bilen var mı aranızda?. Yolda görseniz tanır mısınız?.
Oysa İstanbul Trafik Müdürlüğü ün demekti.. Şöhret demekti. Orda başarı, hatta milletvekilliği, bakanlık yollarını açardı. Ne müdürler gördü İstanbul Trafiği.. Orhan Eyüpoğulları.. Süslü Celaller.. Şevket Ayazlar..
Yani İmamoğlu Başkan, seçim kampanyanızda "İstanbul'un gürültü kirliliği sorununu çözeceğim" dediğinizde niçin deliler gibi sevindiğimi anladınız mı?.
"Yıllar, ama yıllardan beri birisi nihayet İstanbul'a, İstanbul insanına sahipleniyor" dedim..
Peki ne yaptınız?.
Bizim gazetenin köşesine, görülmez mesafede bir "Korna Yasağı" simgesi diktiniz..
Yetkiniz, gücünüz o kadarmış diye de açıklama yolladınız.. Gürültü, eski tas eski hamam..
Bu mudur, "Şehrin anahtarına sahip, emanete sahip, şehre sahip, halkına, insanına sahip olmak" İmamoğlu Başkan.. Bu mudur?.
800 bin oy fark atarken "Her şey çok güzel olacak" dediniz.. "Her şey yetkim kadar güzel olacak" demediniz ki?.
İşte size bu şehir halkından, yani artık sahiplenmediğiniz, burun kıvırdığınız insanların birinden, benim aracılığımla gelen bir mektup.
Yazan, İbrahim Su adlı okur..
"Sayın Uluç,
25 Şubat 2020 tarihli korna gürültüsüyle ilgili yazınız için teşekkür ederim.
Ben İstanbul'da yaşayan bir vatandaş olarak, değil oturduğum semti, İstanbul'u terk etmeyi düşünüyorum bu sebeple.
Bilhassa minibüsçülerin adeta elleri kornada araç kullanmaları yüzünden kulaklarıma tıkaç takarak uyuyabiliyorum ancak. Zira yaşadığım ev Sefaköy'de ve minibüs yolu güzergahında. Yanı başımda karakol da var üstelik. Bizzat gidip şikayet ettim, yetmedi minibüsçüler odasına, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Beyaz Masaya ve K.Çekmece Belediyesine dilekçe yazdım fakat nafile.
Bu gürültü teröristleri yüzünden evimde rahat uyku yok. Çok severek aldığım ve hala kredi taksitlerini ödemeye devam ettiğim biricik evimi korna sesleri yüzünden satma arefesindeyim.
Huzur içinde uyuyamıyor isem o evde, altın kaplı olsa ne yazar?"
Bu çığlığı duyabildiniz mi?. Basın bürosu bu yazıyı önünüze koyduysa ve okuma zahmetine katlandıysanız şaşarım..
Çünkü dedim ya, siz eski halk adamı, halkının rahatını ve onu geliştirmeyi düşünen dostum, sevdiğim, saydığım, örnek gösterdiğim İmamoğlu değilsiniz.
Çevrenizi saranların gazına geldiniz.
Değiştiniz. Burnunuz büyüdü.
Kibirlendiniz. "Ben Koskoca İstanbul Belediye Başkanıyım" dediniz ve biz İstanbul halkından koptunuz.
Kendi verdiğiniz, "Her zaman ara..
Her zaman bulaşalım" diye verdiğiniz telefonları bile açmaz oldunuz. Bu yüzden, İstanbullu İbrahim Su adlı okurun mektubu da önünüze gelmez. Gelse de okumaz buruşturur, çöpe atarsınız..
Çünkü ona da bana verdiğiniz cevabı verip sıyrılacaksınız nasılsa..
"Ben bu işi çözerdim ama yetkim yok!." Madde 1.. Onu seçim öncesi söz verirken düşünecektiniz.
Madde 2.. Vatandaş, Hatice'ye değil, neticeye bakar.. Bu vatandaşın sorunu ise ve söz verdiyseniz hele, çözeceksiniz..
"Hıncal Efendi, haklısınız, peki!.
Ama nasıl" diyeceksiniz.. Umurunuzda değil, biliyorum ama, farz ediyorum, dediğinizi..
O zaman, salı günü size "Ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olsam gürültü kirliliği sorununu nasıl çözerdim" diye anlatacağım..
İstenirse, yürekten istenirse, çare tükenmez..
Başarının, devlet adamlığının, halk adamlığının yolu da, ilk engele takılınca, onu mazeret diye öne sürüp, vaz geçmek ve toz olmaktan değil, işi bir yolunu bulup mutlak "Bitirmekten" geçer..
Her şeye ve her engele rağmen "Bitir- mek- ten", İmamoğlu!..

***


Siyah giyen kadınlar üzerine...

"Dünyayı, erkeklerin ya içlerindeki ya da yataklarındaki kadınlar yönetir Kadın görmediğine bakar, bakmadığını görür".
Ritz Carlton'un altındaki Ekav Galerisi'nden içeri girdiğimde beni karşılayan duvarda aynen bunlar yazıyordu..
"Ne kadar doğru" diye düşündüm..
Ne kadar doğru.. Geçin o "Erkeklerin dünyası" lafını.. Erkek kaba kuvvette güçlü, geleneksel törede saygındır.. Ama asıl yöneten kadındır.
Bir düşünün kararı kim alır?. Erkek mi, kadın mı?.
Ailede.. Geniş ailede.. Klanda..
Kaç kez anlattım, hele biz Çerkezlerde, erkeğe saygı zirvedir, geleneksel olarak.. Köyde ben 7 yaşında Hıncal odaya girince, 70 yaşındaki babaannem, içerde benden büyük bir erkek yoksa, ayağa kalkardı.. Çerkez adetleri öyle erkekcildir..
Amma velakin, sadece ailede değil, nerdeyse köydeki tüm Çerkez ahalisinde kararları Babaannem verirdi hep, klanın en büyük erkeği babam değil..
Orta Asya'dan itibaren Türkler de, dünya sosyologları tarafından "Anaerkil" kabul edilirler.. Yani maderşahi..
Çelik Gülersoy rahmetli anlatmıştı sebebini..
"Orta Asya Türkleri göçebe idiler.
Yerleşik düzen, tarım yoktu. Ganimetle yaşarlardı. O da savaşla elde edilirdi..
Yani erkek durmadan savaşa gider, obada çocuklar ve kadınlar kalırdı.
Obayı yönetmek kadının işiydi yani.
Tüm kararları kadın alırdı.
Bugün köylere bakın.. Kadın tarlada..
Erkek kahvede oturmuş, artık çıkmayacak savaşı bekler hala..
Karikatürlere konu olan, kadını acındıran manzara.. Peki ama karar gücü kimde?.
Bizim evi de annemin nasıl yönettiğini bilirim. Babam maaşı aldığı gün, zarfı açmadan, saymadan anneme teslim eder, ondan sonra her kararı annem verirdi.
İnci Aksoy "Siyahlı Kadınlar" demiş, sergisine.. "Kadın, Yaşam, Umut ve Yas" alt başlığı ile.. Büyük Usta Balkan Naci İslimyeli dost, kendi eserlerini de katarak başta Gürbüz Doğan Hocam (Ekşioğlu) olmak üzere çeşitli sanatçıların her türden çalışmalarından derleyip hazırlamış bu enfes sergiyi..
İki defa dolaştım.. İlk defasında polisiye roman okur gibi hızlı ve heyecanlı..
Duvarda eserler ve yan yazılar var.. Sanat ve felsefe bir araya geliyor..
Girişteki yazı gibi.. İkinci de bakarken derin derin düşünerek.
İşte duvarda bir yazı daha..
"Kadın, avcıya pusu kuran asıl avcıdır."
Hem de nasıl?.
Tüm gençliğimizde kız tavlamak peşinde koştuk. Bu "Tavlamak" lafı, "Avlamak"tan mı geliyor acaba?. Birini tavladığımızda zaferimizi hemen çevremize ilan ettik. Tavlanan kız ve arkadaşları bize bakıp kıs kıs gülerlerken.. Önce kızın bizi seçtiğini, sonra da peşinden koşturduğunu çok geç anladık.. Ve en sonunda canı isterse, ancak onun canı isterse, tavlandığını..
Ne der Fransızlar..
"Evlilik, avın, avcının peşinde koştuğu av şölenidir." Ah biz akıllı(!) erkekler ah!.
..ve biri daha..
"Kadın doğurduğu tek çocukla bile, dünyayı işgal edebilir."
Etmedi mi?. Napolyon Bonapart, o zamanın dünyasını işgal eden Napolyon Bonapart'a "Fransa'yı kim yönetiyor" dediklerinde ne cevap verdi, İmparator?.
"Oğlum!. O annesini, annesi beni, ben de Fransa'yı yönetiyorum!." İnci, sergiye neden "Siyahlı Kadınlar" dediğini de şöyle açıklıyor..
"Siyah kadına yakıştırılan yas olgusunun simgesel rengidir. Ama siyah ayni zamanda içinde tüm renkleri barındırır." Güzel bir ikilem.. Ama günümüzde doğru değil.. Hemen her sabah asansörde etrafımı saran simsiyah kadınların iki derdi var. Çarçabuk giyinmek.
Her sabah bir şeyler seçme ve uydurma zorunda kalmamak.. Bir de..
"Siyah zayıf gösterir.." Yataktan fırla.. Rastgele siyah giy.
Kendine hiç özenme. Hiç vakit ayırma.
Sonra ince görün.. Al sana siyah!.
Kaldı ki, siyah tüm renkleri barındırmaz.
Tersine tüm renkleri emer, yok eder..
Kara Delikler'in adı niye "Kara!." Tüm renkleri içinde barındıran beyazdır. Newton fiziği.. Mercekten geçirin beyaz ışığı, ayrışır. Gök kuşağının tüm renkleri ortaya çıkar.
Onun için düğünde beyaz, ölümde siyah giyer kadınlar ya!.
"Man in Black/ Siyah Giyen Erkekler" ünlü filmde uzaydan gelenler ve aramızda yaşayanlardı..
"Women in Black/ Siyah Giyen Kadınlar" ise, gözümüze güya ince görünmeye çalışırken, ruhumuzu karartanlar..
4 nisana kadar devam edecek sergi müthiş.. Sergi renkli.. Sergi, bakarken keyif veren ama bir o kadar da düşündüren..
Her eserin önünde durarak ve düşünerek gezeceksiniz, yani. Hatta yanınızdakiyle konuşup tartışarak..
İslimyeli Üstad'ın başarısı öyle müthiş..
Gezin.. Mutlak gezin!.

***


Sevdiğim Laflar
"Dünyada hiçbir şey insanları idare etmek zanaatı kadar can sıkıcı ve yorucu değildir." Miguel de Cervantes

Tebessüm
Müşteri- Bu blucin popomu büyük gösteriyor mu?.
Tezgahtar- Hayır! Poponuzu büyük gösteren, poponuz!.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA