Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

İki muhteşem konser ve ben...

Pazar akşamı yatağıma uzanıp, başımı yastığa koyduğumda, Ulu Tanrıma, bana bu kadar cömert davrandığı için nasıl şükrettim bilemezsiniz..
Kendimi dünyanın en zengin insanı hissettim.
Tanrının insana vereceği en büyük hazine, "Mutlu bir yaşam"dır.. Ve o yaşamdan zevk almaktır.
O iki konser boyu ekran karşısında anılara daldım. Neler neler gözümün önüne geldi. "Ne mutlu yaşamışım ben" dedim.. "Tanrım sayesinde..
Tanrımın bana karşı cömert olması sayesinde.."
Bana, daha çocukken gerçek, katıksız, saf dinimi öğreten, sevdiren ve inançlı bir insan olmamı sağlayan Büyük İslam Alimi, Kilis Müftüsü dedem..
Bana, çağdaşlığı öğreten, bir matematik ve fizik kafasına sahip olmam yolunda büyük emek sarfederken, okumayı da sevdiren, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yayınladığı Dünya Klasikleri'nin nerdeyse tümünü ilkokulu bitirmeden okuturken, şiir aşığı yapan, bir yanda Anadolu, Yunuslar, Pir Sultan Abdallar, öte yanda Saray, Fuzuli, Baki, Nedimleri, Nefileri ve Cumhuriyet Şairlerini, Nazımları, Yahya Kemalleri, Attila İlhanları ayrım yapmadan sevdiren muhteşem babam!.
İki konser vardı hafta sonu.. Beni anılara gömen, gençliğimi yeniden yaşatan iki konser..
İlki, "İlahiler Senfonisi.." Nasıl müthiş bir repertuar.. Nesimi, Yunus, Pir Sultan Abdal'dan Anadolu vardı.. Itri vardı..
Mevlana vardı. Daha kimler vardı..
2007'de Oğuzhan Balcı yapmış, "İlahi Senfoni" düzenlemelerini. Çukurova Senfoni ve korosu seslendirmiş.. 2019 Ramazanı biterken de, İzmir Festival Orkestrası ve Korosu, Ahmet Adnan Saygun Salonunda tekrarlamış, TRT Müzik'te bu hafta sonu yayınlanan konseri.
Şef Emin Güven Yaşlıçam.. Yönetmiyor konseri, yaşıyor..
Solistler.. Tenor Burak Kut.. Evet, o..
Bizim 80'li yıllardaki ünlü pop müzikçimiz..
Nasıl harika bir tenor.. Soprano Nurdan Küçükekmekçi.. Ve bas, o muhteşem bas, beni ağlatan bas, Burak Bilgili..
Hayır, yaşlandım, sulu göz oldum değil.. Büyük Itri'nin Salat-ı Ümmiye ve Nat-ı Mevlana'sını öyle okudu ki, o harika orkestra ve harika koro eşliğinde, aldılar beni, 7 kat gökyüzünün en tepesine çıkardılar..
O coşku içinde göz yaşlarımı tutamadım işte..
Kemal'den, kardeşimden mesaj geldi.. O da ağlıyormuş..
Salat-ı Ümmiye ilk dinlediğim günde, ilkokul yıllarımda yani, içime işlemişti.
Yıllar sonra, Doğan Canku, Modern Folk için düzenlemesini yaptı. Konserlerde okurlardı. Salon ayağa kalkardı.
Burak Bilgili "Allâhümme salli 'alâ seyyidinâ Muhammedini'n Nebiyy'il-ümmiyyi ve 'alâ alihî ve sahbihî ve sellim." diye haykırırken, kendimden geçtim.
"Sema sefa cana şifa, ruha gıdadır" diye açtı ilahileri, Soprano Nurdan Küçükekmekçi.. Semazenler dönerken..
Sonra neler dinledik, neler, doyamadan.. En güzeli de, okunan tüm ilahilerin sözlerinin alt yazıyla desteklenmesiydi.. O sözleri okumak ve dinlerken düşünmek.. Vay ki vay!..
Nesimi'nin "En el Hak", yani "Tanrı benim içimde" deyişini "Ben Tanrıyım" diye yorumlayarak, derisini yüzerek öldürten yobazları, babam anlatmıştı, çocukken bir Ramazan gecesi.. Sonra da ailecek hepimizin sevdiği şiirini okumuştu.. "Haydar Haydar.."
Burak Bilgili nasıl içimize akıttı, Nesimi'yi..

"Ben melanet hırkasını
Kendim giydim eğnime
Ar-u namus şişesini
Taşa çaldım kime ne

Ah Haydar Haydar
Sofular haram demişler
Aşkımın şarabına
Ben doldurur ben içerim
Günah benim kime ne

Nesimi'ye sormuşlar ki
O yar ile hoş musun
Hoş olayım olmayayım
O yar benim kime ne.."

..Ve Yunus.. Yunus Emre.. Ahmet Adnan Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu'ndan gene Doğan Canku'nun Modern Folk için düzenlediği o harika
"Bana seni gerek seni" dizeleri.. Burak Bilgili tabii..

"Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni

Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni
Yunus'dürür benim adım, gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni.."

ve Burak Kut bu defa.. Pir Sultan Abdal.. Muh.. te.. şem!..

"Güzel aşk cevrimizi
Çekemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi

Pir Sultan'ım der Şah'ımız
Hakk'a ulaşır rahımız
On'ki imam katarımız
Uyamazsın demedim mi"

Ahmet Adnan Saygun salonundaki finalin o muhteşem, o unutulmaz, o harika finali gene Ahmet Adnan Saygun'la olacak tabii.. Ve harika orkestra, ve tüm harika solistler ve muhteşem koro ve semazenler dönerken olacak.. Ve de gene Yunus olacak...

"Şol cennetin ırmakları,
Akar Allah deyu deyu.
Çıkmış İslâm bülbülleri,
Öter Allah deyu deyu.

Salınır tûbâ dalları,
Kur'an okur hem dilleri.
Cennet bağının gülleri,
Kokar Allah deyu deyu.

Miskin Yûnus var yarına,
Koma bugünü yarına.
Yarın Hakk'ın dîvânına,
Varam Allah deyu deyu."

*

...Ve ikinci konser.. O çok eskilerden.. Yıl 1998.. Andrew Lloyd Webber.. Dünyada "Müzikal" deyince adı ilk akla gelenlerden.. Harikalar yaratmış bu adamın hemen bütün harikalarını çıplak gözle izlemişim Sydney'den Los Angeles'a..
...Ve Müzikal deyince akla gelen Eski ve Yeni Dünya Merkezleri.. Londra West End.. Ve New York Broadway'de..
Sinyor'u anlatmıştım ya, cebindeki 350 İngiliz lirasının yarısını bir çift terliğe vermişti, Londra'da, bana hayat dersi vererek.. Ben de Webber'in Operadaki Hayalet Müzikali'ne karaborsada 175 İngiliz saydım, cebimde 300 İngiliz varken..
Şimdi bu Tanrı'nın cömertliği değil mi bana, hem Itri'yi, hem Lloyd Webber'i ayni keyif, ayni coşkuyla dinleme kültürü ve zevkine sahip olmam... Müziğin her türlüsünden keyf almak.. Müziksiz yaşayamamak.. Ve genç yaşta, en güzel müzikalleri, yerinde izlemek zenginlk değilse, "Servet" nedir, sizce..
Evita'yı, o emsalsiz Gencay Gürün, Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeniyken İstanbul'da 20 kere falan izlemiştim.. Harika Zuhal Olcay Evita'ydı. Unutulmaz Cihan Ünal da Che..
Pirelli Lastikleri'nin efsane takvimi takdim edilirdi, dünya medyasına her sonbahar.. Beni de hep davet ederlerdi.. Londra'ya çağırdılar.. Kim bilir kaçıncı defa.. Naz yaptım, şart koştum..
"Takvimin tanıtıldığı resmi basın toplantısı dışındaki programa katılmama özgürlüğüm olursa gelirim."
Pirelli Türkiye Genel Müdürü de, PR Müdürü de dostlarımdı. Kabul ettiler.. Teklifi Evita için yapmıştım. Broadway'de izlemiştim. Şimdi West End'deydi. Ona bilet bulduğum gece, bizim kafileden ayrılacaktım. Ayrıldım da.. Onlar en pahalı Londra restoranlarından birinde yemek yerlerken, ben Evita'yı izliyordum. O unutulmaz Elaine Page söylüyordu, bu ülkede kaç kuşağın ezber bildiği "Don't cry for me Argentina"yı.. Ya da bizdeki Türkçesiyle "Arjantin Ağlama Bana.."
Webber Konserinde Che, Antonio Banderas'tı iyi mi?.
...Ve Banderas unutulmaz Sarah Brightman ile (175 pound verdiğim gecede Sarah söylüyordu) Opera'daki Hayalet'in unutulmaz düeti, müzikale adını veren şarkıyı da okudu.. Vay ki vay.. Sarah, o müzikalin en ünlü şarkısı "All I ask you"yu da seslendirdi..
Sonra.. Sürpriz.. Los Angeles'ta Kazım Baba ile izlediğimiz Sunset Bulvarı'na geldi sıra..
Glenn Close gelmez mi sahneye.. Üç müthiş şarkı söyledi. Üçüncüsü "If we never said Goodbye/ Sanki hiç Elveda dememişiz gibi.."
...Ve benim en unutulmaz müzikalim, gene West End'de izlediğim Cats ve hayatımın şarkısı Memory.. Elaine Page tabii. Sahnede o vardı, ben tiyatrodayken.. Albert Hall'da da o.. Gece biter, şafak sökerken kediler bir damda toplanmıştır ve Elaine, final şarkısı Memory/ Anılar'ı söyler..

"Bir sokak lambası söner
Bir gün daha biterken,
Başka bir gün ağarır.
Dokun bana. Beni terk etmen çok kolay..
Güneşli zamanlardaki günlerimin anılarıyla eğer
Bana dokunursan mutluluğun,
ne olduğunu anlayacaksın
Bak!
"-Yeni bir gün başlıyor!."

*

Her gece biter.. Ve Yeni Bir Gün başlar, sevgili okurlar..
Bunu hiç unutmayın!.

***


Sağlık Bakanımıza çok açık bir mektup!..

Sayın Fahrettin Koca
Sağlık Bakanı/ Ankara

Sayın Koca, korona günlerinin başından beri yaptığınız açıklamalarla, milletimizin kendini iyi hissetmesini, devlete güvenmesini sağladınız. Tüm dünya uzmanlarının ortak görüşüydü, virüsle savaşta en büyük silahın insanın kendini iyi hissetmesi, kendine, devletine ve medyasına güvenmesi..
Siz kendinize düşeni fazlasıyla sağladınız ama, medyamız, her türlüsü ile medyamız, virüsün en büyük silah arkadaşları, korku, endişe ve kafa karışıklığını pompalamak için her şeyi yaptı ve yapıyor..
Hem de sizin "Bilim Kurulu" üyeleriniz doktorları da kullanarak..
Devletin Bilim Kurulu Üyesi, sokaktaki sıradan adam durumuna düşer mi?.
Bunlar düştüler.
Her çağıran televizyona koştular. Her gazeteye durmadan demeç, durmadan söyleşi verdiler. Hem de ne saçma sapan, ne birbirlerine ters şeyler söylediler..
Bilim Kurulu, tartışma kuruludur, tamam. Gerçek güneşi, fikirlerin tartışmasıyla doğar mutlaka.. Ama artık bir "Bilim Kurulu" imzalı karar çıktı mı, zaten korku ve endişe içinde kıvranan insanlara artık hepsi o ortak karar paralelinde konuşur. Yani öyle olmalı..
Bilim Kurulunuz kendi arasında birlik olamazsa, biz kendi aramızda onlara inanıp nasıl birlik oluruz?.
Onların, tarafınızdan açıklanan kararlarına uymayanlara, nasıl kızarız "Ben sokağa çıkarım, maske falan da takmam" dedikleri ve yaptıkları için..
Cumartesi günü, bizim gurubun Takvim gazetesinde manşet..
İzmirde bir iş adamı "Kağıt Para"dan virüs kapmış.
Plazma tedavisi bile yapıldığı halde, ölmüş.
Kardeşi de hastalanmış. Kağıttan kapılmış virüs ve en ileri, en pahalı tedaviye rağmen ölüm.. Ve Sayın Bakan, buraya dikkat..
Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hüsnü Pullukçu "Kovid 19 kağıt parada günlerce dayanıyor" demiş. Sizin Bilim Kurulu Üyeniz Prof. Dr.
Tevfik Özlü de fetva vermiş..
"Para en büyük tehlike.. Virüs paraya temasla vücuda taşınıyor.." Bu ne demektir Sayın Bakan?.
Bilim Kurulu'nun görevi panik yaratmak mı?.
Kağıt para kadar elden ele dolaşan şey var mı?.
Peki o zaman gazeteler.. Kitaplar.. Kese kağıtları..
Paket kağıtları..
Kağıtta virüs yaşasa ve taşınsa, şu ana dek, en az 60 milyonumuz virüs kapmaz mıydık?.
Sadece bu olsa iyi..
Bir de gazetelerin sağlık(!) köşelerinde halkı endişelendirmek için ellerinden geleni yapanlar var.
"Cilt Kanseri belirtileri" yazmış Milliyet'te "Bilim Günlüğü" başlığı altında Prof. Berrin Pehlivan..
Belirtiler saymış.
"Kızarıklık.. Çil.." Normal bir günde tamam.. Ama milletin zaten endişe etmek için bahane aradığı günlerde, yüzde kızarmaya "Kanser olabilir" demek insanı kanser yapar asıl.. Beyin Kanseri..
Yaz başlıyor. Güneş çıktı. Ultraviyole ışınlarında güneşin D vitamini var. D vitamini virüsün ilacı.
D eksikliği hastalığın tedavisini güçleştiriyor. Millet fırsat buldukça kendini güneşe atarken, Prof. Dr. yumurtluyor..
"Dikkat.. Güneş kanser yapar.." Gaz çıkardın bağırsak, öksürdün akciğer, miden bulandı mide, başın ağrıdı beyin kanseri olabilirsin.
Koş doktora..
Ama hastaneler virüsle dolu mecbur kalmadıkça koşma doktora..
Peki ne yapsın bu millet Sayın Bakanım..
Delirsin mi?. Çıldırsın mı?.
Bu ekranlara bakan, bu gazeteleri okuyan millet nasıl paniklemez?. Nasıl korku ve endişeye düşmez?. Nasıl size, devletine, kendine güvenir de, virüsle savaşır, bir onu anlatır mısınız?.
Lütfen!.

***


Tebessüm
İtfaiyenin telefonu çaldı.. Canhıraş bir ses..
"Alo!.. İmdat.. İmdat!.. Bana yardım edin.. Burada bir kedi var, durmadan bana miyavlıyor. Nerdeyse saldıracak..
Acele edin, ne olur.."
"Sakin olun.. Kediler bize saldırmaz. Az bekleyin, kendiliğinden gider."
"Anlamıyorsunuz.. Beni ısıracak.. Öldürecek.. Facia olacak!."
"Kediler, yılanlar, örümcekler gibi değildir. Isırsalar bile zehirli değillerdir. Paniklemeyin.. Bu arada, kimsiniz, efendim?."
"Ben Polly.. Papağan Polly, gerzek!."

Sevdiğim Laflar
"Bu yol yalnızca senin. Başkaları seninle yürüyebilir. Fakat hiç kimse senin için yürümez."
Mevlana

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA