Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bugün, Dünya Türk Kahvesi Günü!..

5 Aralık 2013'te Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de 155 ülke temsilcisinin katılımı ile toplanan UNESCO (Uluslararası Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı) Türk kahvesini "Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası" ilan etti.. O tarihten bu yana da her 5 Aralık, yani bugün "Dünya Türk Kahvesi Günü" olarak kutlanıyor..
Dün, ülkemizin ve de dünyanın en büyük "Türk Kahvesi" kurumu, Kahve Dünyası'nın hazırladığı bu özel gün notunu okudum.. Keyifli.. Ve de bilgi dolu..
O zaman buyurun, siz de okuyun..

***

Bir fincan Türk kahvesinin içine neler sığar?
Kahve Dünyası olarak bir fincan Türk kahvesinin içine neler sığmaz ki dedik. Türk kahvesinin Türk yaşam kültüründeki yerini ve önemini anlamak için keşfe çıktık.
Araştırma kapsamında 1.200 kişiye Türk kahvesi alışkanlıklarını sorduk, 1.104 kişinin Türk kahvesi müdavimi olduğunu gördük.
Türk kahvesine zaman ayırmayı seviyoruz.
Türk kahvesini ortalama 7 dakikada içiyoruz.
Türk kahvesine kadınlar daha fazla zaman ayırıyor.
Haftada 8 fincandan daha azı bize yetmiyor.
Hayatımızın yaklaşık 3 bin saatini Türk kahvesi içmeye ayırıyoruz.
Türk kahvesinin 5N1K'sı..
- Türk kahvesini neden seviyoruz?
Türk kahvesini lezzeti ve keyfi için içiyor, onu bir sosyalleşme aracı olarak görüyoruz.
Özellikle kadınlar için Türk kahvesi, aynı zamanda bir mola ve enerji kaynağı anlamına geliyor.
- Türk kahvesi içerken ne konuşuyoruz?
Türk kahvesi içerken en sevilen sohbet konuları ev hayatı, eğitim, okul, iş hayatı ve spor gibi çeşitliyken "sağlık" artık en çok konuşulan ortak konu.
- Türk kahvesini nerede içiyoruz?
Bu yıl Türk kahvesi bize çoğunlukla evde eşlik etti.
Gençler Türk kahvelerini hâlâ kafelerde içmeyi tercih ediyorlar.
- Türk kahvesi içerken ne dinliyoruz?
Erkekler Türk sanat müziği ve halk müziği tercih ediyor.
Kadınlar daha çok Türkçe slow ve Türkçe pop müzik ile kahve keyfi yaşıyorlar.
- Türk kahvesini kiminle içiyoruz?
En çok sakin ve samimi bulduğumuz kişilerle kahve sohbeti yapıyoruz. Kadınlar daha çok dışa dönük ve hoşsohbet kişilerle kahve içiyor.
Türk kahvesinin enleri..
Türk kahvesini en çok seven yaş: 30 Türk kahvesini en çok seven cinsiyet:
Kadın En sevilen Türk kahvesi türü: Orta şekerli En sevilen Türk kahvesi eşlikçisi: Çikolata Türk kahvesini en çok tüketen bölgeler:
Ege ve Akdeniz Türk kahvesinin en sevildiği zaman:
Akşam saatleri

***


TÜRK KAHVESİNİN ÖYKÜSÜ VE...
Bugün hemen tüm dünyayı saran Türk kahvesinin öyküsünü ve önemli özelliklerini de anlatalım.
Tarihi Araştırmacılar kahvenin 14. yüzyıl başlarında Habeşistan'dan tüm dünyaya yayıldığını, çıkış yerinin de adını aldığı Güney Habeşistan'daki Kaffa yöresi olduğunu belirtirler.
Kaffa Arapça'da şarap demektir, aslında.
Memlûk Çerkesleri'nden Osmanlı'nın Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul'a getirdi. Yeni hazırlama yöntemi ile kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk kahvesi adını aldı.
Tahtakale'den başlayarak şehre yayılan kahvehaneler de halk arasında yaygınlaşmayı sağladı.
Önceleri Arap Yarımadası'nda kahve çekirdeği kaynatılarak yapılan içecek, bu yepyeni hazırlama ve pişirme yöntemiyle özgün tadına kavuştu. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan Avrupa uzun yıllar kahveyi, Türk kahvesi adıyla, bu yöntemle hazırlayıp tüketti.
Brezilya ve Orta Amerika kaynaklı, tohumu Afrika'dan giden Arabic türü, tiryakilerin kahvesidir.
Türk kahvesi, dünyada espresso ile birlikte en çok tüketilen kahve türüdür. Dünya genelinde hemen hemen her restoranın menüsünde bulunan iki kahveden biridir.
Osmanlı'nın son, Cumhuriyetin ilk zamanlarında günün her saatinde kitap, gazetelerin okunduğu, satranç, dama, domino ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.
Kısa sürede, gerek İstanbul'a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa'yı oradan da tüm dünyayı sardı.
Kültürel etkisi İngilizler'deki çay saati geleneği gibi, kahvenin de Türk toplumunda bir zamanı vardır.
Önceleri genellikle sabah saatlerinde içilir, uykudan çalışmaya geçişi sağlayan uyanıklık hissini verirdi. Ancak boş mideye içilmesin diye önce bir şeyler atıştırılırdı.
Türkçede günün ilk öğünü anlamına gelen "kahvaltı" sözcüğü "kahve altlığı"ndan, yani kahve öncesi yenen şeylerden gelir.
Yine Türk kahvesi, kahve falı ile geleceği anlatmak için kullanılan tek kahve türüdür.
Dini bayramların ve "kız isteme" törenlerinin geleneksel ikramıdır.
Bir Türk atasözünde de bu kültür desteklenir "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" denir.
Yunanistan'da Türk kahvesinin adı Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra değiştirildi. Onlar "Kafe Grek" demeye başladılar. Rum Lobisi'nin gayretleriyle pek çok ülkede de "Kafe Grek" oldu..
Lezzet analizi Hafif kavrulmuş Türk kahvesinde 50, orta kavrulmuş kahvede 59 ve çok kavrulmuş kahvede 65 farklı tat ve koku maddesi bulunur.
Hafif kavrulmuş kahvede ekşi, tatlı, meyvemsi özellikler bulunurken orta kavrulmuşta kavrulmuş, baharatımsı, odunumsu, meyvemsi ve tütünümsü özellikler, çok kavrulmuşta ise kavrulmuş, acı, baharatımsı, odunumsu ve toprağımsı tat ve kokular hissedilir.

***


BENİM KAHVE ANILARIM...
Kahveye ait ilk anılarım Bandırma yıllarında başlar.. Daha doğrusu, o yıllarda yazları gittiğimiz köyümüzde..
Manyas, Çavuş Köy'de.. Babam tam bir kahveciydi. Bildiğimiz kahve fincanları onu kesmezdi. Büyük boyu kulpsuz, "Batta" dediği bir fincanı vardı. Keyfini onunla çıkarırdı.
Sabah, öğle, akşam her öğünden sonra babaannem mutfağa gider ve odun ateşiyle yanan ocağın küllerine sürdüğü cezveyle kahveyi pişirirdi.
Ben bayılırdım babaannemi seyretmeye..
Çocuklara kahve yasaktı nedense..
"Neden" diye sordum, babaanneme..
"Arap olursun" dedi..
Babaannemin böylesi bir tembihi daha vardı. Çerkes usulü, yani sunulan tepsideki dilimlerde hiç çekirdek olmayan o özel yöntemle karpuz keserken yanında durur, işin sırrını öğrenmeye çalışırdım.
Merak ya.. Hep merak!. Önce karpuzu diklemesine tutar, en tepeden bir yuvarlak kapak keserdi. O kapağın içinde bayağı kırmızı karpuz olurdu.
Isırıp yemek isterdim.. "Sakın ha.. Kel olursun" derdi.
Ben ikisini de dinlemedim. Kahvenin cezvede kalanını telvesi dahil yuttum, karpuzun tepesini de hep kazıdım.
Görüyorsunuz.. Arap olmadım, ama kel oldum..
Kilis'teki kahve anılarımda bu defa anneannem var.. Kahvesini kömür ateşinde kavurur, kahve değirmenine koyardı.
Sayfamdaki resimde var.. Uzun, yuvarlak geçmeli pirinç alet. Üste çekirdeği koyuyorsun.
Sapını çevirdikçe, çekilen toz kahve alt bölümde birikiyor.
Kahvenin en makbulü en taze olanı.
Bu yüzden her gün kavururdu anneannem, dedem ve babam için.. Bu da benim her gün çekme aletini alıp, kolu çevirmem demekti. İçemediğim kahvenin en ağır işçisiydim yani..
Ankara'ya geldiğimizde, bizim 3 numara, prenses Serpil ortaokula başlayacak yaşa geldi ve babamın kahvesini pişirme işi, annemden ona geçti..
Akşam yemeğinde tüm aile masa başında toplanır keyifle yerdik.. Babam son lokmasını alınca, sandalyesini hafif geri çeker, arkasına yaslanır, sigarasını yakar ve "Ehli keyfin.." derdi.. Der demez de Serpil mutfağa koşardı, babamın kahvesini hazırlamaya..
Çünkü "Ehli keyfin.."le başlayan dizeleri hepimiz ezbere bilirdik..
"Ehli keyfin keyfini kim tazeler Taze elle taze pişmiş, taze kahve tazeler!." ...Ve günün en tatlı saatleri başlardı..
Babamın doyulmaz kahve sohbetleri..
Bu ülkenin en güzel, en emsalsiz kahvesinin Emirgan Çınaraltı olduğunu anlatmıştı bir defasında.. O zaman köprüyü geç, doğru dürüst yolu bile olmayan Emirgan Köyü'ne saatler süren macerayla ve vapurla giderlermiş, Kuleli'den, hafta sonu izinlerinde..
İstanbul'a ilk geldiğimde o Çınaraltı'na kahve içmeye koşmuştum, nasıl içime yer ettiyse..
Babam çok sevdiği Yahya Kemal'den dizeler de okumuştu..
"Gurbette duyduğum sonu gelmez hüzünleri, Yaprakların döküldüğü hicranlı günleri, Andım birer birer, acıdım kendi hâlime.
Tenhâ Emirgân'ın Çınaraltı'nda kahvesi, Poyrazla söyleşir gibi yaprakların sesi." Yıllar sonra gittiğim Paris'in iki ünlü kafesi Champs-Elysees'deki efsane Cafe Fouquet's ve Montparnasse La Closerie'de birer masada Yahya Kemal yazılı plaketler çakılı olduğunu öğrendim.
Montparnasse'a gidemedim ama, Fouquet's'deki Yahya Kemal'in masasında çok kahve içtim.
İçerken de düşündüm..
Yaprakların döküldüğü hüzünlü günlerde Çınaraltı Kahvesi'ni andığı Hüzün ve Hatıra şiirini, Paris'te mi yazmıştı acaba?.

***

Ben Türk kahvesinden önce, Neskafeci oldum. Sonra da filtreli kahve..
Holly sayesinde.. 70 sonları öyle kıtlık yıllarıydı ki, ülkede hele kahve hiç yoktu. En ünlü kafe ve restoranlarda bile nohut kahvesi verilirdi Türk Kahvesi isteyenlere..
Holly'nin Amerikalıların Px mağazalarından alışveriş hakkı olduğu için neskafe alır gelirdi. Bir gün filtreli kahve makinesi ve bir koca kutu filtre kahvesi getirince, tiryakisi oldum. Neskafeyi pek sevmemiştim ama, filtreli kafe evde hep hazır dururdu.
Holly timer'a bağlardı makineyi.
Akşamdan hazırlar, ayarlardı. Sabah evi saran enfes kahve kokusuyla uyanırdım.
Sonra artık akşama kadar aklıma estikçe gider içerdim.
Akşama kadar.. Neden?. Çünkü güneş battıktan sonra kahve içtim mi, uykum kaçardı.. Mesela bir zamanlar Çeşme'de çok yazlık tatilleri birlikte geçirdiğimiz Mustafa Hocam (Denizli) isterse gecenin ikisi olsun, kahve içmezse benim tam tersim uyuyamazdı. Psikolojik olmalı..
Benimkini biliyorum. Mekteb-i Mülkiye'de sınavlar, tatil, matil dinlemez, bir gün sınav, bir gün ara sistemi ile yapılırdı.
Kurban Bayramı, Şeker Bayramı denk gelir, biz sınava girerdik. Bu yüzden o bir gün ara, bizim için sınava hazırlanma fırsatı olurdu. En iyi ders kitaplardan değil, derse giren "İnek"lerin tuttuğu notlardan çalışılırdı. Biz de boş ev bulamazsak bir ay kiralar, o ineğin notlarını alır, toplanır, sabaha dek çalışırdık. Sabaha kadar uyanık kalmanın ve sınava uyku sersemi girmemenin yolu da kahveydi işte.. Mutfakta kocaman cezvede devamlı kahve kaynar, nerdeyse saat başı içerdik.
O zaman uyku muyku kaybolur giderdi.

***

"Gönül ne kahve ister ne kahvehane Gönül sohbet ister, kahve bahane.." demiş eskiler.. Bende kahve sohbeti bitmez..
Bu Türk Kahvesi Günü'nde bir anı daha nakledeyim de bugünlük bitirelim..
Çok yazdım ya, kuzen Ahmet'le (Kışlalı) bizim ev partilerimiz ünlü.. O sıralar servise yeni katılan "Baba Oktay" dediğimiz, sonra Cumhuriyet Genel Yayın Müdürü olan Kurtböke de, alelacele organize ettiğimiz bir partiye katılmak istedik.. Konuklar bir saat sonra gelecek.
Bir yığın hazırlık gerek.. Ahmet'le kolları sıvarken, Oktay'a da "Sen de git kahve al" dedik..
Az sonra kapı çaldı. Açtım.. Oktay ama nerdeyse yüzü görünmüyor..
Kucağında devasa bir kesekâğıdı..
"Bu ne Baba" dedim..
"Ben hayatımda kahve almadım ki" dedi.. "Adam 'Ne kadar diye sorunca az bişey söylemeye utandım, 'Üç kilo' dedim", demez mi?.
"Yüz gram yahu.. 100 gram alacaktın" diye bağırdığımı hatırlıyorum.. Bir de evin haftalarca kahve koktuğunu..


SEVDİĞİM İKİ LAF
"Hiçbir şeyi özel günlerin için saklama.
Nefes alabildiğin her gün özel ve güzeldir!.
Gel bir kahve içelim seninle." Anonim

***

"Kahvenin bir kusuru yoktu, bizler vefa göstermeyi unuttuk." Anonim

***


TEBESSÜM
Tiryaki bir Urfalı, kahvesini içmek üzere kahvehaneye gitmiş. O zamanlar 1 kahve "5 para"ya imiş; bu yüzden her gün kahveye gidip keyifle beş paralık kahvesini içmeyi alışkanlık edinmiş adamın da cebinde o gün yalnız beş para varmış. Söylediği okkalı kahvesini keyifle içtikten sonra kahveciye parayı uzatmış. Kahveci, paraya dokunmadan duvardaki yazıyı gösterip "Oku!" demiş. Tiryaki bakmış ve okumuş..
"Kahve Yemen'den gelir, yolları ırak...
Beş para yetmez, on para bırak!" Tiryaki, kahvecinin zam yaptığını anlamış anlamasına da, cebinde sadece 5 para var. Kâğıt, kalem isteyip bir şeyler yazmış ve kâğıdı kahveciye uzatıp "Oku!" demiş. Okumuş kahveci de..
"Kahve Yemen'den gelir, yolları sapa...
Beş paraya idare etmiyorsa kahveyi kapa!"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA