- Böyle bir yazı eşinizle ilgili yazılsaydı siz ne düşünürdünüz?
- Hiçbir şey. Eşimle de biz bunu konuştuk. Keşke Rana'yı yazsaydım, Rana'yı dağa kaldırsaydım, PKK dağdan kaçardı. Hiç kızmam, Amerika'da boksörlerin kullandığı bir laf vardı, 'If you don't know how to take, don't give,' yani yemeyi bilmiyorsan vurmayacaksın. Her şeyi yazabilirler. Yazıdan dolayı, kötü niyetli olmadığını gördüğümde kimseye kızmam. Benim yazılarım da kötü niyetli olamaz. Kötü niyetli biri değilim. Amacını aşmış olabilir ama bu yazıda amacını aşmış bir şey göremedim. Genç bir kızı, kızım yaşındaki bir kızı üzmüş olmaktan dolayı üzüldüm. Çok çok özür diliyorum. Onu istemeden üzdüm, böyle olacağını düşünmedim. Onun da anlayacağını, bunu böyle algılamayacağını düşünüyordum olmadı, özür diliyorum ondan. Özür dilemeyi sevmesem bile özür diliyorum.
- Rana Hanım bu yazıya ne tepki verdi?
- Hiçbir şey. Ben bu yazıyı basılmadan önce kaç kez okudum, 'Rahatsız edici bir şey var mı?' diye. Rahatsız olmadı, olsa göndermem. Sonrasındaki tepkiler üzerine düşünüyoruz, karşı tarafta tepki verenler çok güçlü ve örgütlü olduğu için daha şiddetli geldi. Burada yanlış yapıyorlar, bu karşılıklı düşmanlığa dönüşür sonra. Onlar zor bir ortamdan çıktılar tabii, bizim koşullara yeni yeni alışıyorlar. Ben de o koşullara alışmalarına yardımcı olacağımı söylüyorum. Yani bu süreç daha sonra sessiz bir şekilde devam ederse ben de süreç hakkında hiçbir şey yazmayacağım artık. Sessiz olacağım, halletsinler meselelerini, normale dönelim. Ben nasıl gittim Musevilerin gazetelerinde yazı yazdım, bir Kürt gazetesinde de kendi tarzımda yazı yazacağım. Türklerle dalga geçeceğim bu sefer de. Bakalım ne olacak, bana aynı tepkiyi verecekler mi? Kürtçe yazı yazacağım, iyi bir eğitim süreci olacak. Yazmak istiyorum. Bir Kürt gazetesine Türklerle; Rana'yla dalga geçen yazı yazacağım, o zaman bakalım eşinin namusuna nasıl laf ediyorsun diye tepki gösterecekler mi?