- Şarkılarınızda çocukluğun yeri büyük. Büyüklere çocuk şarkıları da yaptınız. Sizin çocukluğunuz nasıldı? - Mutlu, sessiz ve sakin bir çocukmuşum; annemin dediklerinden çıkardığım odur. Kendi kendime kalmayı seven birisiymişim. Çok ufak yaşlarda annem babamdan ayrılıp tatile, akrabaların yanına gidebildim. Erkek kardeşim yapamadı bunu. Demek ki daha bağlıydı anneme babama. İçe kapalı biriyim. Her zaman kendi başına oynanan oyunları sevdim. Ekip oyunlarını sevmedim.
- Sizin de çocuğunuz var. Kızıma Mektup şarkınızda 'Demeyeceğiz tabii/ En özgür gelişmiş ülkeler/ En sıkı silah kaçakçıları/ Onu artık sen bulacaksın,' diyorsunuz. Bu acı gerçekleri söylemek mi lazım, söylememek mi çocuğa? - O devrimle evrim ilişkisi gibi bir şey. Söyleyebilirsin ama çocuk kendi bulsun onu ve içselleştirsin ve inansın öyle olduğuna. Yeni albümde de var ona benzer şeyler. Mesela
Ayrıntılar diye bir şarkım var; 'artık büyüdüm, öğrendim'le ilgili bir şarkı. 'Duvarların yıkıldığını gördüm, coğrafyanın değiştiğini gördüm ama hiçbir zaman güçlünün haksızlığını yenmeyi görmedim,' diyor. Güçlü her zaman güçlü; haklı ya da haksız.
- Yeni albümler Benimle Oynar mısın? kadar seviliyor mu sizce, anlaşılıyor mu? Hâlâ insanlar sizden o şarkıları çalmanızı istediklerinde 'Yeter artık,' diyor musunuz içinizden? - Tabii ama insanlar o albümü çok zor şartlarda yaşattılar. Bir kere albüm uzunca bir müddet underground şekilde dağıtıldı. Bildik, tanıdık yöntemlerle dağıtılmadı. İnsanlar dinleyip kendi aralarında, kendi iletişimleriyle çevirdiler. Öyle olunca ben popüler şarkıcının ünlenmek, para kazanmak, düşmek vs hikâyesinin ayrıntılarını yaşamadım. Bu yüzden vazgeçemiyorum o albümden. Şarkıları söylüyorum. Çünkü insanlar eskitemediler onu hâlâ. Eskitseler 'yeter,' derler, ben de anlarım.
- Zamana Sıkışış parçanızda dünü, yarını ve bugünü dinle diyorsunuz ya, siz dinleyince neler duyuyorsunuz? - O bir farkındalık duygusu bence. Ne yaptığını bileceksin, ne yapacağını kestireceksin ama bugünü de es geçmeyeceksin. Tuhaf bir denge. Onun zorluğunu anlattığım bir şarkı. Sürekli bir hareket halinde dün bugün... Her şey geçiyor sen biriktiriyorsun. Yaşamaya çalışıyorsun.
-
Bizim memleket olarak dünümüz bugünümüz karışmış. Uzun zaman önce yaşadıklarımızın aynısını seneler sonra yaşayabiliyoruz. Tecrübe etmek yok sanki. - Hiç sorma, bu işler çok tuhaf işler. 1950'nin moda İspanyol paçası 30 yıl sonra yine gelir ya, öyle. Biz Türk insanları açık değiliz, çözümcü değiliz, çözümden hoşlanmıyoruz. Kendi kendime baktığımda ben de öyleyim; bekletiyorum, çözüme ulaşmıyorum.
- Sebep? - Yüzleşmekten korkuyoruz herhalde kendimizle. Ya da başka hesaplar. Politikaya girmeyelim hem işin ustası değilim hem de Türkiye'de çok seviyesizce yapıldığını biliyorum. Sorunları çözmek için yapılmıyor politika ama, buna yüzde yüz inanıyorum.
- Çok fazla insana şarkı vermiyorsunuz ama Gülben Ergen'e verdiniz mesela. Var mı özel bir sebebi? - Bu şarkı verme işini açıklığa kavuşturalım. Ben artık müzikle yaşıyorum, dolayısıyla kendi emeğimle konserlerimle ve yasal olarak bana verilmiş teliflerle yaşıyorum. Ben Gülben Ergen'e şarkı vermiş olmuyorum o benim şarkımı söylemeye aday oluyor. Bunu da ticari olarak bir para mukabilinde yapıyor. Onu nasıl söylediği kendine ait bir sorumluluktur. Sadece şarkı benimdir. Gülben Ergen onu söyledi diye o şarkı şarkılığından bir şey kaybetmez. Müslüm Baba söyledi herkes çok beğendi. Beni dinlediklerinden 25 kat daha fazla dinlediler. Ne güzel. Müslüm Baba'yla aynı fikirde değilim diye... Güzel söylüyorlarsa ne âlâ. Söylemezlerse dinlemezsin kardeşim.