Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

İslam'a niye düşmanlar?

Geçen haftaki yazımda "Dinlerin savaşı olmaz. Hiçbir kitabi dinin değişmemiş metinlerinde 'öldüreceksin' denmez. Dini kendi amacı için kullanacak, egolarını bu yolla tatmin etmeye çabalayacakların bağnazlığı olabilir" demiştim.
Norveç'teki katliam bundan iki gün sonra geldi. Kendi dinini yanlış okumuş, başka dinlere tahammülsüz olan bir bağnaz Norveçli 100'e yakın insanı katlediyor ve kurbanlarını da kendi ırk ve din mensuplarından seçiyor.
Bazı yazarların, olayın duyurulmasının hemen ardından 'İslam'ı işaret etmeleri de maalesef talihsiz bir reflekse işaret ediyor.
Hırsla, bağnazlıkla, aklını duygulara teslim etmekle yoğrulmuşlar, her dönemde dini araç gibi kullanmıştır. İkinci Dünya Savaşı'nda Batılılar, kendi dindaşlarını bu duygularla yok ettiler. 70 milyon insan kurban verildi. Aynı haçı taşıyanlar, birbirlerine kin ve kan kusturdular. Katliam için kendilerince hafifletici dini yorumları hazır değil miydi? Dediğim şu ki; mutlaka hezeyanlarına dini kılıf hazırladılar.
Bizde de bu böyle oldu. Hz. Ali'yi şehit eden harici zihniyetli bağnazlar, bu büyük halifeyi öldürmeyi kendilerince meşru sayarak şehit etmediler mi? Hz. Hasan, Hz. Zeyd aynı bakışa kurban gitmediler mi? Sıkıntı dinde mi? Hayır, sıkıntı bağnaz ve şöven duygularla hareket eden insanda.
Ortada bir problem var. Zenginlik ve refah insanları tatmin etmiyor. Lüks insanlara yetmiyor. Moderniteden kaçarak dine sığınmayı bir liman gibi görenler de, gittikleri yerde Allah'ın dinini değil, kendilerinin inandıkları dini bulmaya çabalıyorlar. Ya dini kökünden tahrif ediyorlar, ya da dini anlayışı tahrip ediyorlar. Bu nedenle de dinlerin özünde var olan vicdanlılık, akılla hareket, metanet, sevgi, rahmet gibi hayati vurguları görmezden geliyorlar. Kendilerine göre amentü yazan bu tür insanlar; mutlaka amentülerine, başka din mensuplarına kin, nefret ve düşmanlığı da koyuyorlar. Batı'da olduğu gibi kendini bilmez politikacıların din (İslam) düşmanlığı da buna eklenince, İslam'la savaşmak artık bir ayin gibi görünmeye başlıyor. Yazık. Elbette bu bağnazlıktan direkt olarak ne Hıristiyanlık ve ne de kilise sorumludur. Ama bu bağnazlığa karşı durmayan, hatta gelecek asırlar "medeniyetlerin çatışması olacak" diyerek siyasilere dini hedefleri enjekte edenlerin tümü, bu olanlardan sorumludurlar. Bosna Herseklilerin; sırf Müslüman oldukları için daha birkaç yıl önce muhatap oldukları kahredici katliam, tecavüz ve bahsi bile iğrendiren muamele, bu Norveçlinin hasta beyniyle aynı paydayı taşımıyor mu? Sığ bir dindarlık anlayışı, gelecek yıllarda Batı'da daha da kesif hale gelecektir. Bilmeden düşman olacaklar. İslam'ı hiç tanımadan; patlayan bombalarla, objektiflere yakalanmış medenilikten uzak özel kurgularla bizleri yargılayacaklar. Yazar ve gazetecileri de kalemleriyle buhran beklentileriyle, İslam karşıtlığıyla, Kur'an düşmanlığıyla toplumlarına ve politikacılarına yeni dini ve ırkçı hedefler göstereceklerdir. Dilerim ki yanılayım. Dilerim ki akıllı insanlar olarak bu oyunu bozalım. Akıllı ve insaflı Batılıları da yanımıza alarak tahammülü, anlayışı ve aklı hâkim kılalım.
Peki bütün bu olanlardan bizim payımıza düşen bir şey var mı? Var elbette. Biz İslam âleminin sakinleri çalışkan değiliz. Az üretiyoruz. Çağın gerektirdiği donanımdan uzağız. Bilim adamlarımız kendi alanlarında dünya standartlarının üzerine çıkabilirler. Neden olmuyor? Dünyayı sarsacak bilimsel çalışmalarda neden biz önde değiliz? Emeklilerimiz kahvehaneleri doldururken; Batı'daki emekli; ağaç dikmekle, sosyal aktivitelerle, ellerinde naylon poşetlerle ağaçların arasındaki çöpleri toplamakla meşgul. Kınamıyor ve suçlamıyorum ama eksik olan tarafımıza bakıyorum. Elimizde gelecek yüz yılın -kâinatın ömrü varsa-projeleri var mı? Yoksa günlük mü yaşıyoruz.
Peki neler yapılabilir. En azından Avrupa'da kendi imajımızla ve İslam'la ilgili ne yapabiliriz.
1. Elbette diğer din mensuplarının bir kısmı, biz kendi dinimizde kaldıkça bizden razı olmazlar. Bunu Kur'an-ı Kerim söylüyor. İslam düşmanlığını amentü haline getirmiş olanlara yapabilecek çok şey yoktur. Bizler bunu bilerek adım atmalıyız.
2. Her yıl Türkiye'ye gelen milyonlarca turiste kendimizi, inancımızın insani boyutunu anlatabilecek -usandırıcı bir propagandayı kastetmiyorum elbette- broşürler hazırlanmaz mı?
3. Avrupa ülkendeki insanlara: İslam'ı anlatacak aklı başında, dini doğru kavrayan insanların hazırladığı kitapçıklarla ulaşamaz mıyız? İslam ülkeleri bu konuda birimler oluşturup kafa yoramazlar mı?
4. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın değerli elemanları ilahiyatlarla işbirliği halinde Kur'an'daki konuları; İslam'da kadın, İslam'da çocuk, İslam ve çevre, Hz. peygamberin hayatı, İslam ve peygamber (s.a.v.) aleyhine kullanılagelen propagandaları etkisizleştirecek özel eserler hazırlatamaz mı? Ama bu amaca yönelik olmak koşuluyla.
Diyecekler ki, ama eserler var. Ben var olanları çok iyi biliyorum. Ben, gerçekten var olması gerekenlerden bahsediyorum. Etkili olacak, akıllı olacak, çarpıcı olarak anlatacak düzgün ve yeterli ilahiyatçı - bilim adamlarına hazırlatacak eserlerden bahsediyorum. Buna Türkiye'de de ihtiyacımız var, dışarıda da. Halen Diyanet İşleri Başkanı olan Mehmet Görmez'in bu hassasiyeti taşıdığını da biliyorum.
5. Herhangi dini bir konuda başvurulacak binlerce eser varken, şu konuda herkesin üzerinde ittifak (konsensüs) sağlayacakları ve her birimizin gönül rahatlığıyla referans olarak sunacağımız kitapları kastediyorum. Bu konularda ciddi bir otorite dağınıklığı var. Elbette "bütün kararlar tek mercide olsun" demiyorum. Bu beraberinde donukluğu getirir. Ama yetkili olanlar daha etkin ve gayretli olabilirler.
6. Kendimizi anlatmamızın en etkili yolu televizyon ve sinemadır. Ne ürettiğimiz ise ortada. Dünyaca ünlü uzman veya oyuncularla çok yetkin projeler yapılamaz mı? Biz şimdilik bol tecavüzlü sahneler üretmekle meşgulüz. Elbette bu konuyu daha konuşacağız.
7. Özetle, İslam'ı, Kur'an'ı ve Hz. Peygamber'i anlatmak zorundayız. Kimlere? Bilmeyen herkese. Peki bu bizim vazifemiz mi? İnanıyorsak, çocuklarımızı seviyorsak elbette bizim vazifemizdir. Çünkü gelecek yıllarda var olan felsefeler, boş vaatler, hatta yüksek yaşam standartları insanlara yetmeyecek. Farklı ve yeni şeyler arayacaklar. İşte o zaman bizleri, temiz düşünen, kafatasçı olmayan, ırkçı olmayan, bağnaz olmayan, ötekini anlayan, Allah'ın rahmetiyle insanlara bakan, affedici olan, savaştan ve silahtan nefret eden insanların orada olması lazım.
Pazarı pazartesiye bağlayan gece ilk sahura kalkacağız. Ve ilk teravihi kılacağız. Hayırlı bir mevsim geldi. Af ve rahmet mevsimi kapımızda. Fırsatı kaçırmayınız. Belki yaz mevsimi olduğu için oruçta biraz zorlanacaksınız. Ama bayram geldiğinde kurtuluş beraatını alanlardan olacaksınız inşallah.
Ramazanda veren el olalım. Affetmeyi sevelim. Günahlardan ötürü tam bir pişmanlık duyalım. Büyük Sahabi Ebu Derda'ın (r.a.) dediği gibi: "Günahkâra değil günaha uzak olalım."
Hz. Peygamber (s.a.v.) çok cömertti. Ama ramazanda cömertliği coşardı. Çok ibadet ederdi. Ama ramazanın son on günü ibadetini çok çok fazlalaştırırdı. "Biri size kötü söz söylerse, 'ben oruçluyum' diyerek cevap verin, sataşmaya aldırmayın" buyururdu.
Hepinizin ramazanını şimdiden kutluyorum.
NOT: Ramazan boyunca iftar ve sahur programlarıyla bu yıl ATV'de sizlerle olacağız. İftar'da 19.30'dan itibaren ekranda olacağız ve bu yıl iftar ezanını ATV'de dinleyeceğiz. Merak ettiğiniz konular, konuklar ve dualarla. Sahurda da gene saat 02.30'dan itibaren ekranda olacağız. Özlediğiniz konuları sizlerle paylaşacağım. Sizi ekran başına davet ediyoruz. Tabii ki Rabbim dilerse.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA