Şu bizim "cari açık" meselesi var ya... Seçim, yeni hükümet derken ertelenen bu mesele Ankara'da sanılandan fazla önemseniyor. Bürokrasinin aylardır çalışma yaptığı anlaşılıyor.
İlk tartışma konusu, önlemlerin zamanlaması.
Siyasi kadro, "Orta Vadeli Program yenilenirken düzeltme adımları atılabilir" görüşünde iken teknisyenler, "Vakit geçirmeksizin mini paket açıklanmalı. Orta Vadeli Program bu temel üzerine güncellenmeli" tezinde ısrar ediyor. Dolayısıyla 61. Hükümet'in ekonomi bakanlarının ilk işi cari açık sorununa kısa vadeli "mali", uzun vadeli "yapısal" tedbir geliştirmek olacak.
Dedik ya bu cari açık ciddiye alınıyor diye. Bunu teyit eden başka veriler de var. Örneğin, kurum bazında "2011 yılı cari açık tahmini!" Hemen belirtelim, tahminler yüksek. Hazine, DPT, Merkez Bankası ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın tahmin aralığı 70-73.5 milyar dolar arasında değişiyor. 2012 için bile 67.5 milyar dolar civarında açık öngörülüyor.
***
Görünür gelecekte devreye girecek önlemler, ileri sürüldüğü gibi toptancı bir yaklaşımı, yani genel vergi artışını içermiyor. Aksine, sektörel hatta mal grupları bazında önlemlerden söz ediliyor. Özellikle Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu kesintisinin daha etkili bir araç olarak kullanılması gündemde. Kim ne derse desin, otomotiv sektörünün nokta atışta ilk hedef olacağı bir gerçek. Birkaç sene öncesine kadar,
"Cari açık finanse ediliyorsa telaşa kapılmak yersiz" söylemi ile başlayan, ardından
"Cari açığın finansman kalitesi iyi ise korkmaya gerek yok" edebiyatı ile şekillenen anlayış bugün Ankara'da karşılık bulmuyor. Son dönemde savunulan,
"Enerji maliyeti hayli arttı. Enerji ithalatı hariç cari açık yönetilebilir düzeyde" yorumu da itibar görmüyor. Burada iki husus ön plana çıkıyor:
1- Enerji dışı cari açığa bakılması sadece kâğıt üzerindeki analiz için anlam ifade ediyor. Oysa Türkiye bu açığı veriyor ve finansman problemini çözmesi gerekiyor.
2- Kriz yıllarında cari fazla veren Türkiye ekonomisi, küresel gelişmelerden en sert biçimde etkilendiği 2009'da bile cari açık verdi. Çünkü Türkiye'nin ihracatı, giderek artan oranda ithalata bağımlı hale geliyor. Bir başka deyişle Türk ihracatçısı aynı zamanda ithalatçı kimliği ile uluslararası rekabete ayak uydurabiliyor.
***
Cari açığa yönelik yapısal önlemlerin temeli,
"tasarruf eğilimini özendirmeye" ve
"sanayi üretim biçiminin yenilenmesine" dayanıyor. Bu noktada, elektrikli otomobil örneği veriliyor. Karbon salınımını sınırlamaya yönelik evrensel duyarlılık karşısında şayet elektrikli otomobil satışları artacaksa neden akü teknolojisini Türkiye geliştirmesin? Mevcut birikim yeterli. Sadece, farklı firmaları işbirliğine veya görev bölümüne yönlendirmek ve katma değerli ürün geliştirmek gerekiyor. Zaten, devletin öncü rolü de bu aşamada isteniyor.
"Türkiye, bu trenin lokomotifi olabilirse yeni nesil otomobillerden yıllarca döviz geliri elde edebilir" diye düşünülüyor.
***
Ve son husus...
"Acaba sonbahara doğru Merkez Bankası kısa vadeli faizleri yukarı yönlü değiştirmeli mi?"
Zira,
"Cari açık önlemleri yetersiz kalıyor. Merkez, mutlaka faiz silahını çekmeli" diyenlerin sesi şimdilerde gür çıkıyor. Ne mutlu ki Ankara, faiz lobisi senaryolarının farkında. Bir başka ifade ile faiz lobisine teslim olma niyetinde değil. Gerek genel faiz artırımının gerekse seçici olmayan kredi maliyet yükselişinin ekonomiyi orta vadede vurduğunu göz ardı etmiyor. İşte bu yüzden cari açık için hem yaz önlemleri önem kazanıyor hem de ince işçilik yapılarak verilecek kararlar!