Ölmüş dostlarıma en çok ne zaman yanıyorum, biliyor musunuz? Olaylar onları haklı çıkardıkça... "Ah," diyorum, "yaşasaydı da sözünün doğrulandığını görüp gülümseseydi!"
Onlardan biri James Baldwin. Amerika'nın o cin bakışlı, cin kafalı zenci yazarı Türkleri gerçekten severdi. Gülriz Sururi ile Engin Cezzar'ın yakın dostuydu. Onların konuğu oldu, uzun zaman kaldı ülkemizde.
"Jimmy" dediğimiz keratanın yazdıkları ve söyledikleri bir bir çıkıyor. Kitaplarıyla ülkesinin üst sınıfını "Ya hizaya gelirsiniz, ya da yanarsınız" diye tehdit etmişti. Amerika onun önerdiği yönde hizaya gelmekte. Hızla esmerleşirken bunu güzelce içine sindiriyor.
Bir gün Türkiye'nin Avrupa'daki yeri üstüne sohbet ediyorduk. Gülerek şöyle dedi:
"Siz kendinizi ak derili sayıyorsunuz. Ama Avrupalıların gözünde onlarla aynı renkten değilsiniz."
O kıtada yaşadıklarımı gözümün önünden geçirivermiş, ister istemez kişisel belleğimin etkisinde kalarak düşünmüş, Jimmy'nin görüşüne pek katılamamıştım.
Yıllardır üyeliğimiz konusunda Avrupalı çoğunluğun takındığı tavır onu haklı çıkardı.
***
Amerika da zaman zaman bize olumsuz davranıyor, yapmıyorum dese de üstümüzde baskı kurmaya çalışıyor tabii. Ama onun derdi başka. Tutumunun ırkçılıkla pek ilgisi yok. Temelde ekonomik çıkarının peşinde.
Avrupa'nın çıkarları açısından duruma bakıldığında ise Türkiye'nin üyeliğe alınmamasını gerektiren makul neden bulunmaz. Ekonomi, enerji, nüfus, savunma bakımlarından artılarla eksileri tartan akılcı bir Avrupalı bizi bağrına basar. Öyleyse neden yüzünü buruşturuyor?
Rengimizi beğenmiyor da ondan.
(Fiziksel rengimizi değil tabii. Mecazi anlamda.)
İşin tuhafı, o konuda bizim kendi aklımız da karışık.
***
Geçen hafta televizyondaki Yorum Farkı programında son günlerin modası
"beyaz Türkler" deyimi tartışıldı. Onun Amerika'dan ithal edildiğini düşünen Emre Kongar kızgındı.
"Çok çirkin," dedi.
"Yani kimi Türkler oradaki beyazların yerine konuluyor. Geri kalan vatandaşlarımız da vaktiyle aşağılanan zenciler oluyor."
Beyaz Türk lafı eden kimilerimiz deyimi herhalde gerçekten o anlamda kullanıyorlardır. Benim kafamda başka bir çağrışım da yaptırıyor.
Bolşevik devrimiyle
"kızıllar" iktidarı ele geçirince devrilen üst sınıfın üyeleri Beyaz Rus olmuşlardı. Sonunda ülkeden kaçıp dünyaya dağılan o devrimzedelerin pek çoğu Türkiye'ye gelmiş, bir bölümü ülkemize yerleşmiş, toplumumuza alafrangalık öğretmişlerdi.
"İncelmiş" kişilerdi. Aralarında aristokratlar da vardı. İyi yaşamasını bilir, ayak takımı saydıkları halka tepeden bakarlardı.
Şimdi kendilerine Beyaz Türk diyenlerimizin durumuyla onlarınki arasında benzerlik var mı?
Bizde aristokratlık söz konusu değil kesinlikle; çünkü geçmişimizde o sınıf oluşmadı. Burjuva sınıfımız ise Atatürk'ün yaptığı sezaryenle dünyaya geldi. Daha buluğ çağında.
Yazık ki o kesimdekilerden kimileri Rus muadillerinin incelmişliğine erişmeden küstahlığına özendiler, dünyalık doğrultmamış yurttaşlarına sürgit kaba saba kalmaya mahkûm ikinci sınıf kalabalık gözüyle bakar oldular.
"Biz sahillerde yaşayan, deniz havasıyla zihni açılıp hayat tarzı cilalanmış seçkinleriz, elbette dağlarda ve bozkırlardaki magandaların dengi değiliz" yaklaşımı referandum haritalarıyla kemikleşirse ülke zebraya döner.
O renk felaketini ancak gelir dağılımımızdaki adaletsizlik uçurumunu kapatmaya başlayarak önleyebiliriz.
Türkiye'nin büyük sorunu budur, türban mürban değil.