Bin dereden su getirilse de, tarihin taşıdıklarıyla oluşmuş günümüz algılarını silip, "'Türk' her türlü alt kimliği kapsayan ortak yurttaşlığın adıdır" tezine müşteri bulunamayacağı anlaşıldı... Bu, tamam. Peki, tarihin bir aşamasında böyle bir imkan vardı da bu fırsat heba mı edildi?
Sabah gazetesinde haftada bir kaleme aldığı yazılarını burada birkaç kez kuvvetle salık verdiğim Prof. Şükrü Hanioğlu'na göre bu sorunun cevabı "evet..."
Hanioğlu'na göre, üst kimlik tespitlerinde asıl mesele, tespit edilen üst kimliğin içinin nasıl doldurulduğunda düğümleniyor. Mesela "Osmanlı" gibi doğrudan etnik ya da dini referansı olmayan bir kimlik bile tutmamıştır. Çünkü bu kimlik üzerinden "diğer aidiyetlere hegemonik bir yaklaşım" benimsenmiş ve "içi sadece Türk sembolleriyle doldurulmuş"tur.
Buradan kolayca anlaşılabileceği gibi, "Türk" üst kimliğini bütün aidiyetlere benimsetmek, çok güçlü etnik vurgusundan ötürü çok daha güçtür.
Hanioğlu, buna rağmen, 1920 ile Takrir-i Sükûn'un kabul edildiği 1924 arasında "Türk" üst kimliği, bu kimlik "farklı aidiyetlere hegemonik olmayan, saygıya dayalı bir ilişki kurmayı taahhüt ettiği ve ikili kimlikleri reddetmediği" için tepkiyle karşılanmamıştı.
Ne var ki 1924 sonrasında tek tip vatandaşlardan oluşan bir "ulus" inşasına girişilince, kimliklerin çatışması da kaçınılmaz oldu. Zaman içinde kimlik çatışmaları daha da derinleşti. Öyle ki, Hanioğlu'na göre, bugün artık bütün aidiyetlerin "Türk" üst kimliği altında birleşmeleri imkansız hale geldi.
Hanioğlu'nun nihai sözü ve önerisi ise şöyle: "(...) Bu tarihi arka plan, Profesör Güler'in dile getirmek istediği 'Türk üst kimliğini içselleştirmiş vatandaşlardan oluşan ulus' ile 'içindeki değişik etnik grupların alt kimlikleri' ilişkisinin günümüzde yaratılmasını imkansız kılmakta, bunu Bulgaristan vatandaşı Türk ve Tatarlardan kendilerini 'Bulgar' olarak kimliklendirmelerinin istenmesine benzer bir talep haline getirmektedir."
"Gerekli olan 'Türkiye Cumhuriyet vatandaşlığı' benzeri, bir etnik gruba atıf yapmayan, hiyerarşi yaratmayan, ikili kimliklere açık bir kavramsallaştırma üzerinden ortak bir tasavvurun üretilmesi ve Türkiye'nin etnik aidiyetler üzerinden ayrışmasının önlenmesidir."