Her yıl kış öncesi hazırlıklarla başlayan keçe tökme süreci, köylülerin yayladan dönen koyun sürülerini kırkmasıyla başlar. Yünler önce çayda yıkanır, kurutulur ve çuvallarda biriktirilir. Keçe bastırmak isteyenlerin, "epeyce yüngü" yani bol miktarda yünü olması gerekir. Ardından, köydeki halaç ustaları gelerek, evlerde konuk edilir ve keçe hazırlığına başlanır.
Keçe tökme aşaması, gençlerin bir araya gelip eğlenceli bir etkinlik haline dönüştüğü, köy gençlerinin bir ritüel haline getirdiği önemli bir aşamadır. Yünler bir bezin üstüne yayılır, ustalıkla desenlenir ve dürülerek "tepilmeye" hazır hale gelir. Bu aşamadan sonra, gençler iki gruba ayrılır ve tempolu ayak sesleriyle keçeyi sırayla birbirlerine yuvarlayıp tekmelerler. Bu sırada, maniler söylenir ve su şakaları yapılır. Kışın soğuk günlerinde ortaya çıkan bu eğlenceli dayanışma, gece geç saatlere kadar devam eder.

Keçe, bu bölgelerde sadece bir örtü değil, aynı zamanda zenginliğin ve itibarlı bir çeyizin sembolüdür. Genişliği 4 metreyi, eni ise 1,5 metreyi bulan bu keçeler, evlerin başköşesine serilir, camilere açılır ve kızların çeyiz sandıklarına girer. Kolay kolay yıkanmazlar, silkelenerek temizlenirler ve yıllarca dayanır.
Bu gelenek, sadece bir el sanatı olarak kalmaz, aynı zamanda toplumsal hafızanın bir parçası olarak geçmişin izlerini taşır. Posof ve Hoçvan gibi yörelerde üretilen keçeler, Anadolu'nun diğer bölgelerinde benzerlerine nadiren rastlanan kadar büyük ve kalın olmaktadır.
Günümüzde, hızla kentleşen ve kültürel mirasını unutan Anadolu'nun derinliklerinden gelen bu ayak sesleri, bir halkın geçmişine olan bağlılığını hatırlatıyor. Keçe tökme geleneği, hem geçmişin hatırlanması hem de toplumun bir araya gelerek eğlenceli bir emek şöleni oluşturması açısından büyük bir öneme sahip.
Hoçvan ve Posof'tan yükselen bu geleneksel sesler, halkın kültürüne ve geçmişine olan çağrısını yapıyor.