Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

Hangi 'gizli servis' cool?

Ajan filmlerini romantikleştirmenin tek bir yolu var, o da ortaya 'ajanın ahlakı' (veya vicdanı) gibi olmayacak kavramlar atmak. Böylece, hayra alamet bir kahramanlıktan bahis açmak da mümkün oluyor. Ne var ki, artık sinema sektörü ajan eylemlerinden bir mana çıkarmaya pek yanaşmıyor. Syriana, (Davos moderatörü David Ignatius'un romanından uyarlanan) Body of Lies, hatta son Bond Quantum of Solace'da bile, hâkim hisler kaos ve beyhudelikle sınırlı. Clive Owen'lı The International'da eski usul kahramanlıklar vardı, ama orada da adamımız nispeten daha az politize Interpol'ün ajanıydı. Spielberg Münih'te, 'Daha ne kadar kan dökülecek?' gibisinden 'isyanımsı' bir hava oluşturmayı denedi. Yine de, son yıllara kadar sadece ürkütücü bir güç olarak lafı geçen Mossad'ı, CIA gibi Hollywood cool'ları arasına sokmakla biraz daha fazla ilgileniyordu. Adam Sandler'ın Zohan'a Bulaşma'sı, Mossad'ı sempatikleştirmenin mizahi girişimiydi. 80'lerin Doğu Almanya'sında geçen Das Leben der Anderen'da ise, bırakın cool görünmeyi, tamamen zavallı bir yaşam süren bir Stasi ajanı vardı. Fransız yapımı Devlet Sırrı / Secret Defense, ajanların 'ne biçim' insanlar oldukları ve ne işe yaradıklarıyla ilgili karmaşık hisleri bir araya getirmiş. Hikâyeyi "Ajan insan değildir, silahtır" sözleriyle başlatıp, önce hayranlık vesilesi 'ajansal' becerilerden örnekleri sergiliyor. Bir yandan, Fransa'nın Araplarla ve İslamla ilişkileri üzerine birkaç çift laf etme derdinde. Özellikle de, Arap kökenli Fransız ajanı Ahmet'le, onun toplantı saatlerini bile umursamadan beş vakit namaz kılmasına gıcık olan 'ajanbaşı' Alex'in gerilimi üzerinden. Bir de, Paris banliyösünün adi suçlusundan cihadın askerine dönüşen, kafası karışık Pierre / Aziz karakteri var. Pierre, her an Kanada'da haham olarak da karşımıza çıkabilecek cinste bir oğlan. Onun gibi aciz piyon hayatına sürüklenen bir başka Fransız genci de, okul parasını ödemek için fahişelik yapan Diane.

KGB'Yİ UNUTTUK YA
Devlet Sırrı
, bu 'harcanan gençler'in durumuna vahlanmakla, ayrıca onları kullanan şeflerinin 'aşksız geçen ömürlerine' yazıklar olsun demekle birlikte, meselenin "Vatan, millet, Seine Nehri!" olduğunu unutmamamızı istiyor. Bizleri salondan, Fransız gizli servisinin (adı D.G.S.E. imiş bu arada) kaç bombalı saldırıyı önlediğine dair rakamsal bir bilgiyle yollayarak da, 'bunca kalleşlik boşuna değil' diyerek konuyu bağlıyor. Farklı saflarda yer alan iki Arap'ın 'gerçek Müslümanlık' hakkındaki tartışmalarının yüzeyselliği veya yalnızlığı yüzüne vurulunca 'ajanbaşı'nın yaşadığı iç burkulması, filmde arkadaşınızın kolunu dürtüp gülerek izleyebileceğiniz durumlar. Beri yandan, 90'lardan bu yana 'reklamvari' sinema tekniklerinde Hollywood'la kapışan Fransız sinemasının, Tony Scott'ın ajan macerası Spy Game'den bir gıdım aşağı kalmayan bir aksiyon örneğini izliyor olacaksınız. Kısacası ortam 'cool'. Zaten ajan filmlerinden beklediğimiz de, aşağı yukarı böyle bir şey. Tabii güncel politik mevzulara hassasiyetle ('iki tarafın görüşleri' vs.) yaklaşıyor gibi yapmadıkları sürece. Ki Devlet Sırrı'nın yapmaya çalıştığı, biraz da bu. Filmin vardığı son noktada, 'İslami terör bizi korku yaratarak içten yıkmak istiyor, ama gençlerimizi heba etmek uğruna da olsa vazgeçmeyeceğiz' mesajı var. KGB'yi unutan sinema seyircisi, CIA ve MI6'ten sonra şimdi de Mossad ve D.G.S.E.'nin becerisiyle tanışmak durumunda. Ekonomik ve sinemasal gücü yeten her ülke, benzer tanışma seanslarına imza atabilir. Türkiye şimdilik, 'kafaya çuval geçirme' skandalının intikamını alma gayretindeki Kurtlar Vadisi: Irak'ın 'yerel tatmin'iyle yetinmek durumunda.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA