Tüm dünyanın gözü, Türkiye'de yapılacak olan 14 Mayıs seçimlerinde. Son yıllarda bölgesel be küresel bir güç olarak öne çıkar Türkiye'nin seçim gündemi, barındırdığı sonuçlar nedeniyle özellikle Batı hattında yakından takip ediliyor. Ne var ki sözde tarafsız Batı medyası, Türkiye'nin demokratik seçimlerine saldırarak 7'li koalisyon ve iç siyasete dair algı operasyonları yürütüyor.
Küresel çetenin tetikçiliğini yapan Batılı kaynaklar, çeşitli manşetlerinde Türkiye'yi ve Başkan Erdoğan'ı hedef alan haberlere imza atıyor. "İstediğimizi yaptırırız" hedefiyle Kılıçdaroğlu'na açık destek verdiğini saklamaktan geri durmayan Batı medyasındaki söylemler ise her geçen gün daha saldırgan bir hale bürünüyor.
Dün aynı anda tetikçiliğe soyunan The Economist, Le Point' ve 'Le'xpress' Erdoğan düşmanlığını kapaklara taşıdı. Tarafsız gazeteciliği tam anlamıyla rafa kaldıran ve açık bir Erdoğan düşmanlığı yürüten Batı medyasının algı operasyonunu, uzman isimler Sabah.com.tr'ye değerlendirdi. Sabah.com.tr'ye konuşan SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü Murat Yeşiltaş, kirli algı operasyonun altındaki gerçeklere değindi.
"AMAÇ TÜRKİYE'Yİ ÖTEKİLEŞTİRMEK"
"Batı medyasındaki Erdoğan nefreti yeni bir şey değil. Son 10 yıla baktığımızda Batı medyasının bir bütün olarak Türkiye'ye yönelik yaklaşımında oryantalist bir dil var. Erdoğan'la birlikte bu dile çok daha sertleştirdiler ve çok daha net bir pozisyon aldılar.
Birincisi Erdoğan figürünü bir sembol olarak içerde tüketiyorlar. Bunu birçok defa Avrupa'nın farklı ülkelerindeki seçim süreçlerinde Türkiye'nin ötekileştirilmesi, güvensizleştirilmesi şeklinde tezahür eden bir medya dilinde gördük. Kullanılan manşetler, ona iliştirilen fotoğraflar her zaman Erdoğan'ı kötü bir profilleme adı altında yapıldı.
"BAĞIMSIZ BİR SİYASETİ OLMAYAN HÜKÜMET İSTİYORLAR"
İkincisi de bu yöntemin Türkiye'ye yönelik bir baskı aracı olarak kullanılmaya çalışılması. Birçok seçim döneminde, en kritik aşamalarda Batı medyasında Türkiye'nin hedef alınması söz konusu oluyor. Erdoğan'ın gitmesi üzerine yaratılan bir kampanya diline Batı medyası eşlik ediyor, hatta bunu yönetiyor. Ancak bu seçimlerde çok daha özel bir kampanya dilinin devreye sokulduğu gözüküyor.
Economist'in yapmış olduğu "Erdoğan gitmeli" manşeti bunun en net örneği. Bunun nedeni de Türkiye'deki olası bir iktidar değişikliği ile birlikte Batı'yla mutlak uyum içinde çalışacak, itiraz etmeyecek, nüansları hakkında konuşmayacak, bağımsız bir siyaset izlemeyecek bir Türkiye profili yaratmak. Bunu da Millet İttifakı'nın kazanmasıyla özdeşleştiriyorlar. Bu amaç için de bu siyasi dili kullanarak bir sonuç üretmeye çalışıyorlar.
"TÜRKİYE'Yİ SÖMÜRGE OLARAK GÖRMEK İSTEYEN ZİHNİYET"
Yine The Economist'in içinde yer alan ifadelere bakıldığında şöyle bir amacı da görüyoruz: Millet İttifakı Erdoğan'ı yenebilirse bunu otoriterlik/demokrasi kıyası olarak bütün küresel sisteme satmaya çalışacaklar. Bunun içinde tamamen Erdoğan siyasetine ve Erdoğan'ın kendisine hücum eden bir Batı medya dili ortaya çıkıyor. "Her şey kötü, kötülüğün sebebinde de Erdoğan var" şeklinde bir imaj oluşturmaya çalışıyorlar.
Bu tamamen Türkiye'ye her şeye razı eden bir tür müstemleke, bir tür sömürge muamelesi yapmaya çalışan bir zihnin yeniden ortaya çıkmış hali. Batı bu kalıplardan kurtulamıyor. Bunu Türkiye demokrasisine faydası olmadığı gibi demokrasiye inanan toplumun tüm kesimlerinden oy kullanacak vatandaşlara da kökten bir saldırı ve saygısızlık demek.
"ANTİ-DEMOKRATİK BİR SEÇİM ALGISI"
Direkt olarak anti-demokratik bir seçim algısı yaratıyorlar. Türkiye'de Erdoğan'ın kazandığı her denklem, "seçimlerin anti-demokratik olduğu" sonucuyla servis edilecek. Burada muhalefet de benzer bir dile başvuruyor. Muhalefet şu anda bile en az 26 milyona yakın bir oyu olduğunu net olarak bildiğimiz Cumhur İttifakı'nın otomatik olarak seçime hile karıştırdığını, seçimi anti-demokratik yollarla manipüle ettiği yönünde bir algı yaratıyor.
"TÜRK TOPLUMUNDA GÜVENLİK KAYGISI YARATMAK İSTİYORLAR"
Muhalefetin kazanması demokrasinin zaferi, Erdoğan'ın kazanması demokrasinin altının boşalması ya da oyların çalınması algısı yaratılıyor. Bunun da amacı toplumda bir seçim güvenliği kaygısı yaratmak. Batı medyasının da yaptığı bu. Batı medyası da seçim sonuçlarını tam olarak böyle servis edecek. Seçimleri otoriterlik söyleminin devam edeceği bir medya diliyle karşılayacaklar. Ama tabii ki bu Türkiye'nin demokratik seçim tecrübesini de dikkate aldığımızda bir safsatadan ibaret olacak.
"BATI ARTIK LİDER ÇIKARAMIYOR"
Batı'da demokrasinin çok ciddi sıkıntıları var. Demokratik olarak bir geriye dönüş söz konusu. Radikal hareketler tekrar yer altından yer üstüne çıkmaya başlıyor, normalleşmeye başlıyor. Aşırı sağ, aşırı sol partiler yükselişe geçmeye başlıyor. Ana akım siyasetin altı boşaldı. Bunu da bir şekilde uluslararası alana yansıtarak açıklamaya çalışıyorlar. Burada da karşılarına güçlü liderler çıkıyor. Güçlü liderlerden bir tanesi Erdoğan. Erdoğan'la Putin'i özdeşleştirerek Erdoğan'ı Batı kampı dışında bir lider tiplemesi içine yerleştirmeye çalışıyorlar.
"GÜÇLÜ TÜRKİYE'Yİ BOZMANIN EN KOLAY YOLU ERDOĞAN'I ÖTEKİLEŞTİRMEK"
Türkiye'yi ötekileştirmenin en kolay yolu Erdoğan'ı ötekileştirmek. Çünkü kendi içlerinde artık böyle güçlü liderler yok. Batı artık güçlü liderler çıkaramıyor. Özellikle de Avrupa bu noktada iyice zayıf. Hem istikrarsız hükümetler kuruluyor hem de Avrupa'yı ya kıtanın güçlü ülkelerini taşıyacak bir lider profilini artık yakalayamıyorlar. Türkiye'ye bu şekilde saldırmalarının arkasında da bunu da örtme çabası bulunuyor.