Yeni filmi "Senden Kalan" ile beyaz perdede izleyiciyle buluşan İlayda Çevik, hastalıkla yüzleşen bir modelin hikayesini canlandırıyor. "Bahar, yeniden doğuşun hikayesi" diyen oyuncu, rolüne hazırlanırken bu süreci yaşayan insanların duygularını anlamaya çalıştığını söyledi. Çekim sürecinin mental olarak yorucu geçtiğini belirten Çevik, "Üç hafta boyunca Bahar'la yatıp kalktım, sete onunla gittim" ifadeleriyle sürecin ağırlığını anlattı. Saç kesim sahnesinin kendisini en çok etkileyen anlardan biri olduğunu söyleyen oyuncu, "Saçlarım kesilmedi ama o sahnede bulunmak bile tuhaftı, kolay değildi" dedi. "Oynadığım her karakter, kendi içimde bir yüzleşmeye vesile oluyor" diyen Çevik, yeni yaşının getirdiği olgunlukla hem kariyerine hem de hayata daha farklı bir yerden baktığını dile getirdi. İşte röportajın tüm detayları…
-Filmin konusunu bilmeyenler için sizden kısaca dinlesek…
Ben filmde Bahar adlı bir genç kadına hayat veriyorum. Kendisi manken. Aslında bakacak olursanız kariyerinin zirvesinde diyebileceğimiz bir noktadayken podyumda geçirdiği baygınlıkla öğreniyor ki büyük bir hastalıkla mücadelenin eşiğinde. Filmimizin ana hikayesi aslında böyle başlıyor diyebilirim. Sonrasında tabii hayat Bahar'ı bu hastalıkla beraber bambaşka yerlere sürüklüyor. Geçmişiyle, geçmişindeki hatalarıyla yüzleşiyor. Belki geleceğini yeniden inşa etmek adına kökten bir takım değişikliklere gidiyor. Bir iyileşme, dönüşme süreci diyebilirim Bahar için film adına kısaca.
-Nasıl bir hazırlık süreciniz oldu?
Bu hastalıkla mücadele eden herkese öncelikle şifa dileyerek başlamak isterim. Hastalıklarla mücadele kısmı biraz hassas noktalar olduğu için karakterin ön hazırlığında biraz bu süreci yaşayan insanları anlamaya özen gösterdim. Ne hissediyorlar? Neler yaşıyorlar? Hayatla bağları ne ölçüde zedeleniyor ya da hayatta bağları ne ölçüde kuvvetleniyor? Bunları anlamak üzerine çalıştım aslında Bahar'da biraz daha insani bir yerden inşa edebilmek adına.
MENTAL OLARAK YORUCU VE YIPRATICI BİR SÜREÇTİ
-Film esnasında bir iç sorgulama yaşadınız mı? Empati yapması güç bir durum çünkü…
Elbette tabii, biz bir de üç hafta gibi bir sürede çektik filmimizi. Zaten bir oyuncu olarak bir karakterle bağ kurmadan onu içselleştirmeden gerçek anlamda iyi bir oyunculuk icra etmek çok mümkün değil diye düşünüyorum. Filmin konusu gereği, Bahar'ın yaşadığı şeyler gereği de mental olarak yorucu ve yıpratıcı bir süreçti açıkçası. Üç hafta her gün Bahar'la uyanıp, Bahar'la yatıp kalkmak sete gelip gittiğim o vakitte... Ama çok güzel bir ekiple çalıştık. Cemal (Hünal) Bey olsun, Ferhat (Gündoğdu) Bey olsun, Burak (Sergen) Bey olsun, Özgür Emre… İnanılmaz tatlı insanların, inanılmaz yetenekli insanların bir araya geldiği bir ekipti bence. Yönetmenimizle Ümit Gündoğdu ile çalışmak çok keyifliydi. Onun da ilk filmi aynı zamanda Senden Kalan. Dolayısıyla hepimiz ortak bir heyecanı paylaştık galiba. Bu heyecan doğrultusunda da ufak tefek şeyleri atlattık diyebilirim.
SAÇ KESİM SAHNESİ ZORDU, TUHAF HİSSETTİRDİ
-En unutamadığınız sahne hangisi oldu?
Tedavi süreciyle beraber saçların dökülmesi sebepli bir saç kesim sahneniz vardı. Fragmanda da olduğu için bu kadar net bir biçimde söyleyebiliyorum. Oldukça enteresan bir deneyimdi o sahnede varlığımla orada bulunmak. Tuhaf hissettirdi. Zordu, kolay değildi evet gerçekten. Saçlarım kesilmemesine rağmen.
-Siz kendi hayatınızda hiç büyük bir şey yitirip "bana kalan bu" gibi bir gerçekle hiç yüzleştiniz mi?
Hayır. Kötü bir majör bir durumun hayatıma etki edip tamamen kökten beni ve koşullarımı değiştirdiği açıkçası olmadı. Ama iyi anlamda oldu tabii ki. İstanbul'a gelmem, oyunculuk hayatıma başlamak için, konservatuara hazırlık için, yaşadığım yerden çıkıp ailemle İstanbul'a gelmem gibi böyle hayatımda iyi anlamda majör değişiklikler tabii ki var. Kötülerini yaşamadım çok şükür.
-Peki, sizin filmde unutamadığınız bir replik oldu mu?
"Yarın son günün olsa ne yapmak isterdin?" repliği.
-Ne yapmak isterdiniz?
Herhalde çok uzun bir masanın etrafında bütün sevdiklerim yanımda olsun; yiyelim, içelim, sohbetler edelim, şarkılar söyleyelim, dans edelim falan isteyebilirdim. Ağlaşalım, gülelim falan böyle bir son akşam yemeği. Cenazemde ne çalacaksınız? (gülüyor)
-Fragmandaki "Hayatta ihtimal dahilinde olmayan bir şey var mı ki?" sorusu dikkatimi çekti bir de. Siz bu soruya nasıl yanıt verirdiniz?
Bence yok ya, her şey insanlar için. Bence hayatta bir sürü ihtimal var. İhtimal dahilinde olmayan bir şey yok. Ama tabii insani olarak durduğun yerde, değer yargıların anlamında, kişisel tercihlerin bakımından bazı ihtimalleri eleyebilirsin. Ama tercih meselesi her şey insanlar için dediğim gibi.
OLGUNLAŞMA SÜRECİNE GİRDİM, 30 YAŞIN GETİRDİĞİ AĞIRLIĞI HİSSEDİYORUM
-İnsanların belli yaşlarda belli farkındalıkları olur, hatta bu farkındalıklar dönüm noktaları olur derler. 30'lar, 40'lar, 50'ler… Siz böyle bir dönüşüm, değişim yaşadınız mı?
Değişen bence olmadı ama gelişen yönlerim oldu. Olgunlaşma sürecine girdiğimi hissediyorum, böyle düşünce yapısı olarak. Belki tavrımla, belki tarzımla biraz daha o 30 yaşın getirdiği ağırlığı artık hissediyor ve taşıyor olabilirim. Bilmiyorum, bu benim içeriden İlayda olarak görüşüm. Arkadaşlarıma, dostlarıma sormak lazım.
-Hayatınızdaki zorluklarla başa çıkma noktasında nasıl birisinizdir?
Bence dibi görmek her zaman kötü olmayabilir çünkü dipten güç alarak yukarı sıçrarsın ya fiziki kurallarda. Biraz böyle bakıyorum yani. Hayat dediğimiz şey aslında bir ikiliklerden oluşan bir süreç dualite dediğimiz şey. İyi ve kötü, doğru ve yanlış, mutluluk ve mutsuzluk gibi falan. O anlamda beni zorluklar korkutmuyor. Oradan güçlenerek çıkmanın yollarını arıyorum diyebilirim.
OYNADIĞIM HER KARAKTER YÜZLEŞME YAŞAMAMA VESİLE OLUYOR
-Filmin ana temasında "sahne ışıltısı" ve beraberinde getirdiği baskılara dair detaylar görüyoruz. Siz tabiri caizse bu ışıltılı hayattan iç dünyanıza döndüğünüzde bir iç yüzleşme yaşıyor musunuz?
Tabii ki yaşıyorum ama bu doğrudan bu mesleği yapmamla ilgili değil bence. Yani bence hepimiz yaşıyoruz. Hani belli bir illüzyonun içinde hepimiz kendi hikayelerimizin başrolleriyiz diye düşünüyorum. Dolayısıyla o yüzleşmeler işte mesleğimin getirisi olan popüler kültür ya da ne bileyim sosyal medyada daha fazla görünür olmak, bahsettiğiniz o tırnak içinde spotlar, ışıklar altında olmak gibi bir yerden beni etkilemiyor. Ama hikaye anlatıcılığı yapıyoruz, insana dair bir iş yapıyoruz. Dolayısıyla oynadığım her karakter evet, eve döndüğümde benim bir şeyle yüzleşmeme vesile oluyor.