Kadrosunda Kerem Alışık, Şenay Gürler, Hande Soral ve Batuhan Bayar gibi isimleri barındıran "Akıldan Kalbe" filmi vizyona girdi. Vizyon öncesi ünlü oyuncu Şenay Gürler, Sabah Günaydın TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'e konuştu. Hayat verdiği karakteri anlatan Gürler, "Her erkeğin hayatında olmasını isteyebileceği bir kadın" dedi. Lale'nin hikayesinin çok tanıdık olduğunu ve kendisinin de zorluklardan geçtiğini belirten oyuncu, "Ben ayrılmış bir anne olarak büyüttüm çocuğumu. Tabii ki bütün bu sorumluluk bana düştü. Her şeyiyle ben ilgilendim. Bu konuda da hiç mütevazı olamayacağım gerçekten diğer tarafta ilgilenen kimse olmadı" sözleriyle dikkatleri üzerine çekti. Her oynadığı rolde kendini eleştirdiğini belirtti, "'Bir oyuncuda nasıl olabilir?' Söyleyince çok şaşıracaksınız…" itirafıyla ise izleyicide merak uyandırdı! İşte röportajın tüm detayları...
-Öncelikle "Akıldan Kalbe" filminin vizyona girmesine çok az kaldı. Hemen kısaca sizden konusunu dinlesek…
Tabii ki çok heyecanlıyım çünkü oynarken fark etmiyorsunuz ve zaten kurguda bambaşka bir hale de gelebiliyor. Çok merak ediyorum.
-Ne anlatıyor bize "Akıldan Kalbe"?
"Akıldan Kalbe" aslında aile olmanın kıymetini anlatıyor. Yaşadığımız anın, birlikte yaşadığımız insanların aslında ne kadar değerli olduğunu ve onları kaybettiğimiz zaman değerlerini daha çok anladığımızı anlatıyor. O yüzden anın değerini bilmek ve sevdiklerimizin de kıymetini bilmek gerekiyor. İşte bunu anlatıyor bence. Film, iki tarafı da olan bir film. Değişik bir senaryo bence. Çok güzel bir senaryo var. Hep birlikte göreceğiz işte.
-Fragmandan anladığım üzere ailenin annesini canlandırıyorsunuz…
Annesini canlandırmıyorum aslında ya da canlandırıyorum. Çok fazla söz etmek istemiyorum ama karakterin adı Lale.
HER ERKEĞİN HAYATINDA OLMASINI İSTEYEBİLECEĞİ BİR KADIN
-Ama biraz bahsedelim isterim karakterden…
Benim oynadığım karakter Lale. Çok sıcak, naif, duygusal. Özellikle altını çizerek her seferinde söylüyorum, ama bütün bunların yanında da çok güçlü bir kadın karakter. Sevgi dolu, gerçekten çok sevgi dolu, yumuşacık. Aslında her erkeğin hayatında olmasını isteyebileceği bir kadın. Tırnak içinde tabii ki o kadar söyleyeyim.
ORADAKİ ÇEKİMLERİMİZ BENİ ÇOK ETKİLEDİ
-Kadroda da muhteşem isimler var, nasıl bir set ortamınız oldu? Unutamadığınız sahne veya sahneler oldu mu?
Evet. Bizim çekimlerimiz 4 hafta sürdü toplamında. Çok yoğun bir şekilde çalıştık. Öncesinde Özer Hoca'yla ve oyuncu arkadaşlarımızla birlikte ikili, özellikle benim Kerem'le (Alışık) sahnelerim çok çalışma yaptık. "Nasıl bir karakter? Nasıl bir karakter olması gerekiyor?" üzerine. Özer Hoca zaten kendi de yazdığı için bize gerçekten çok iyi bilgiler verdi. Çekim süresince unutamadığım; Kerem'le bir yere gidiyoruz ve o mekan çok çok güzeldi böyle biraz uzakta bir yerlerde. Çok güzel arayıp bulmuşlar arkadaşlar mekanı. Gerçekten hem böyle kaybolmuşluk hissi veriyor insana, hem de inanılmaz etkileyici. Oradaki çekimlerimiz mesela beni çok etkiledi. Bir de ilk, yani ikinci bir araya geliş sahnemiz var. O da beni çok çok etkiledi. Bir de benim son sahnem var, onu söylemeyeceğim. Ondan çok etkilendim.
-Lale karakterinin giden eşi yıllar sonra geri dönüyor ve bunun üzerine bir hikaye izliyoruz, özetle böyle diyebilir miyiz?
Kerem Bey'le bir ilişkisi olduğu belli. Aynı zamanda işte Hande (Soral) ve Batuhan'ın (Bayar) oynadığı karakterler benim çocuklarım. Böyle bu kadar söyleyeyim. Fragmanda görüyorsunuz aslında. Yani Kerem'le konuşmamız vardı, o deniz kenarında konuşmamızda. Ve sonunda hepimizin bir arada olduğu ve aile olma duygusunu hissettiğimiz, herkesin mutlu olduğu, pırıl pırıl parladığı bir sahneyle bitiriyoruz.
-Filmde üç temel duygu var üzerine konuşmak istediğim: Pişmanlık, affetmek ve güven. Önce pişmanlık ve pişman olmak üzerine şunu sormak istiyorum; Kaybedilen onca yıl ve pişman olup geri dönmüş bir adam. Kabul etmesi kolay mı sizce?
Aslında çok zor. Yani ben Şenay olarak cevap verirsem; o anda kıymeti bilinmemiş bir şeyler varsa ve yıllar sonra biri geri döndüğünde benim hayatımda neler olduğu ya da benim içimde neler koptu o da çok önemli. Yani bu ilişkilerde de öyle. Bu ister aile ilişkileri olsun, ister arkadaşlık ilişkileri, ister ikili ilişkiler olsun. Hepsinde bir pişmanlık duygusu düşündürüyor. İşte hep onu söylüyorum ya pişmanlık hepimiz yaşayacağız, yaşıyoruz da. Ama bunu minimuma indirmek elimizde. Başında da söylediğim gibi gerçekten yanımızdaki insanların, o anda hayatımızda olan insanların değerini bilmemiz gerekiyor, tutmamız gerekiyor. Çünkü çok zor yakalanıyor öyle duygular, öyle sıcak şeyler. Her şey o kadar hızlı tüketiliyor ki günümüzde. Böyle biriyle karşılaştığında ya da birileriyle karşılaştığında onları sımsıkı tutup bırakmamak gerekiyor.
MÜTEVAZI OLAMAYACAĞIM DİĞER TARAFTA İLGİLENEN KİMSE OLMADI!
-Siz canlandırdığınız rolü hem bir kadın olarak hem de bir anne olarak daha iyi anlayabiliyorsunuz sanırım. Bu tarz durumlarda en zor görevlerden biri ona düşüyor. Hem çocuklara anne/baba olmak hem de o yalnızlıkla baş etmek…
Bu yıllardır yaşanıyor ve sadece bizim ülkemizde de değil, belki bizim ülkemizde biz burada olduğumuz için daha yoğun olarak biliyoruz. Yanımızdaki, yöremizdeki insanların, özellikle kadınların neler yaşadığını görüyoruz. Maalesef şöyle bir durum var; anneye biçiliyor bu rol ve anne de zaten bunu sahipleniyor, sahiplenmeli de. Ama erkek tarafından baktığımızda genellikle çocuk anneye bırakılıyor eğer bir ayrılık söz konusuysa ve ondan sonrası da hep annenin sorumluluğunda kalıyor. Halbuki ortak bir çocuğunuz var ve onunla aynı şekilde ilgilenebilmeniz gerekiyor. Ayrılmış bile olsanız çünkü önemli olan çocuk. Çocuğa o travmaları, çocuklara o travmaları yaşatmamak gerekiyor. Ve burada maalesef hep annelere düşüyor bu rol. Ben de bir anneyim. Ben bekar bir anne olarak yani bekar derken ayrılmış bir anne olarak büyüttüm çocuğumu. Tabii ki bütün bu sorumluluk bana düştü. Her şeyiyle ben ilgilendim. Bu konuda da hiç mütevazı olamayacağım gerçekten diğer tarafta ilgilenen kimse olmadı. Ama bu sadece bana mahsus bir şey değil. Bu arada bütün kadınlar ayrılan kadınlar. Yani bütün demeyeyim de büyük çoğunluğu bunu yaşıyorlar. Erkekler hayatlarına başka türlü devam ediyorlar. Bir süre sonra fark ediyorlar belki ama bazen geç kalmış oluyorlar, iş işten geçmiş olabiliyor.
-O noktada da son pişmanlık fayda ediyor mu?
Yani işte o pişmanlıklar, oralara pabuç bırakmadan gitmek gerekiyor gibi geliyor ama hayat öyle bir şey ki insanlara çok farklı şeyler getiriyor. O andaki yaşam koşullarında hangi duyguyla, nasıl karar verdin? Bu bir kaç yıl sonra değişebilir. Onu anlayabilirsin ama bir şey kırıldıysa, içte bir şey kırıldıysa onun tamiri biraz zormuş gibi geliyor.
BİRİNİ AFFETMEK BANA ÇOK ÜSTTEN BİR TAVIR GELİYOR
-Peki, affetmek duygusuna bakış açınız nedir?
Affetmek yani insanın kendini affetmesi daha önemli bir şey, ilk önce insan kendini affetmeli. Yoksa ben affetmişim, affetmemişim önemi yok. İnsan gerçekten yaptığı bir hata karşısında kendiyle yüzleşebiliyor ve kendini affedebiliyorsa oradan zaten bir şey öğrenmiş olarak çıkıyor. Ben geçmişte diyelim ki annemi babamı affettim, bu bana çok da üstten bir tavır geliyor. Önemli olan onların kendini affedebilmesi. Yani geride kalanların ya da ileri gidenlerin nereye gittiği belli olmayanların. İnsanın kendini affetmesi daha önemli, daha zor. Çünkü burada yüzleşmeler gerekiyor, kabullenmeler gerekiyor. O yüzden daha zor. Ama dediğim gibi hangi zaman diliminde, hangi zaman diliminde nasıl karar verdiğin, nasıl hayatını devam ettirdiğin çok önemli. Yani ben keşke sözcüğünü hiç sevmem. Keşke böyle yapsaydım, keşke şöyle olsaydı. Evet, o zaman diliminde böyle oldu. Büyük bir hata yapmış olabilirim. Bununla da yüzleşmem ve kendimle kavga etmem ve o duygudan bir şeyler öğrenip çıkabilmem gerekiyor. Böyle bakıyorum.
-Filmi çekerken sizin de kendi hayatınızı sorguladığınız oldu mu?
Tabii ki oldu. Yani benim oynadığım karakter bazında da aynı şeyi düşündüm. Ben aslında her oynadığım karakterde kendimden bir şeyler var mı yok mu ilk önce onlarla bir cebelleşirim role hazırlanırken, kendimle yüzleşirim. Tabii ki çok şey düşündüm. Aileydik. Aileydim bir zamanlar. Annem, babam, kardeşlerimle bir ailede büyüdüm. Ama şu anda ne kadar aileyi, yani zaten onları kaybettiğim için şu andaki hayatımdaki insanlarla nihayet bir aileyim diyorum. Hayatımdaki olan, hayatımdaki insanla ve onun çevresi ve benim çevremle birlikte biz bir aile olduk ve bu gerçekten huzurlu. Çünkü insanın huzura çok ihtiyacı var. O birbirine tutunmak, birbirini bulmak çok değerli diye düşünüyorum.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Tabii ki kızımı. Evet, çünkü o benim hayat yoldaşım aynı zamanda. Tabii ki şu anda hayatımda başka bir yoldaşım daha var. Yani eşim var, Semih var. Ama tabii ki kızımı çıkarırsam hiç olmaz. O benim için Çok çok çok değerli.
"BİR OYUNCUDA NASIL OLABİLİR?" SÖYLEYİNCE ÇOK ŞAŞIRACAKSINIZ!
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
Çok şikayet etmiyorlar benimle ilgili galiba ben kendimle ilgili daha çok şikayet ediyorum. Aksine bana moral veriyorlar, "Hayır, bu kadar şikayet etme." Çünkü ben her oynadığım rolde kendimi eleştiriyorum, biraz acımasızım. İşte şunu şöyle yapmalıydım, daha iyi olabilir diye kendimi çok eleştiriyorum ama kendimle ilgili duyduğum yani… Aslında hiç belli etmediğim ve sadece yakınımdaki insanların fark ettiği bir şey bu. Söyleyince çok şaşıracaksınız çünkü bir oyuncuda nasıl olabilir diye. Ben biraz aslında utangaç biriyim. Hiç belli etmiyorum ama bununla ilgili kendimde mücadele ediyorum yani o duyguyla ilgili. Zaman zaman onu duyuyorum, özellikle Semih'ten.
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Yani öyle çok takıntıları olan bir insan değilim. Sadece böyle işte simetriye falan çok takılırım. O da o kadar büyük bir takıntı değil. Bir tane fobim var, ona takıntı denemez herhalde. Öyle çok takıntılı biri değilim.
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
Ben her şeyi seviyorum galiba. Sarımsak seviyorum. Soğan seviyorum. Kırmızı et tüketmiyorum bir süredir. Şu anda yiyemezmişim gibi geliyor.
-Cimri biri misiniz?
Yok, değilim.
-En çok neye para harcarsınız?
Keyfime. Yemeye, içmeye. Gezmeye.
-Son olarak; filmi izlemeyi düşünenlere ne söylemek istersiniz?
Gelin izleyin. Çünkü gerçekten kendinizden, çocukluğunuzdan ya da yaşadığınız bir sürü dönemden çok şey bulacaksınız filmde. Ve filmden çıktığınızda dönüp kendi hayatınıza bakacaksınız. Filmi izleyin.