ATV'nin yeni dizisi Safir 'Saklı Kalan Bir Aşk Hikayesi', pazartesi akşamları izleyiciyle buluşuyor. Dizi; Gülsoy Ailesi'nin bir gecede değişen hayatını, ihtiras, zorbalık, tutku ve intikamlarla dolu hikayesini anlatıyor. Ünlü oyuncu Nur Yazar ise kızı için her şeyi göze almış, etrafa kötü davranmaktan çekinmeyin 'Cemile' karakterini canlandırıyor.
Kapadokya'da yeniden bir projede yer almanın çok keyifli olduğunu, kendisini ikinci evine gelmiş gibi hissettiğini belirten Yazar ile bir araya geldik. Ünlü oyuncu, yeni projesini, kötü bir karakteri izleyiciye sevdirmenin keyfini, kamera arkasını ve özel hayatını anlattı.
Dizide zorlu bir aşk hikayesi anlatılıyor. Hırs, entrika, dram birçok konuyu barındırıyor. Sizce izleyici bunlardan neyi sevdi?
Herkesin içinde saklı kalmış bir şeyler, bazı hevesler vardır. Kiminde bu bir aşk, kiminde bir meslek, kimindeyse belki bir çocukluk hayali. Belki de onları dile getiriyor bu saklılık hali. İstiyorlar ki bu iki sevgili kavuşsun, kavuşunca onlarda hayaline kavuşacak sanki... Senaryonun güzelliği ise işte burada hikayenin içindeki bu sırlar merakımızı da diri tutuyor tabii. Yönetmenimizin vizyonu, kurduğu dünya, tüm oyuncuların rollerini yorumlayışı, samimiyetleri, yapımcımızın projeye inancı, bir de Kapadokya'nın coğrafyası eklenince gerçekten çok sevilesi bir iş çıkıyor...
'Cemile' kızı için her şeyi göze almış, etrafa kötü davranmaktan çekinmiyor. Bu kadar olmaz dedirtiyor mu sizce?
Annelik çok güçlü bir duygu. Anne olan her canlı yavrusunu korumak için elinden gelen her şeyi yapar. Bazen ne yazık ki içinde böyle kötülükler de barındırıyor. Cemile'de kızını korumak, ondan ayrılmamak, onu her daim mutlu görmek için her şeyi göze alarak eline geçen fırsatı değerlendiriyor ve geri dönüşü olmayan da bir yola giriyor. Yavrusu olan bir kediyi düşünün yavrusuna dokunmaya kalktığınızda sizi parçalayabilir. 'Cemile' de burada bu kedi gibi içgüdüsel davranıyor, mantığını bir kenara bırakıyor. Zaten her insan içinde iyi ve kötüyü barındırmaz mı? Bizi iyi ya da kötü yapan seçimlerimiz. Neyi olmayı seçiyorsak o olmuyor muyuz?
Kötü bir karakteri canlandırmak oyuncu için keyifli mi?
Kesinlikle çok keyifliymiş... Çok geniş bir oyun alanı, beslenebileceğin, üzerine düşünebileceği, hayal edebileceğin geniş bir alan sunuyor. Bu rolde de daha önce tatmadığım bir lezzet var. Onu tanımak, tanıtmak, keşfetmek, bu duyguları incelemek inanılmaz keyif veriyor.
Çevrede nasıl yorumlar alıyorsunuz?
Sokakta karşılaştığım insanlar, sosyal medyadan bana ulaşanlar ya da yakın çevrem kızıyorlar karaktere. Sinir bozucu buluyorlar. (Gülüyor) 'Ne yapacağı belli olmaz, buna bulaşılmaz, çıkarı için her şeyi yapar, gözü kara' diyorlar. Tabii bunun şöyle güzel bir yanı var benim adıma role inandırdığımı, doğru yolda olduğumu da gösteriyor... Bu içten 'güzel' yorumlar için teşekkür ederim.
Dişli rollerin oyuncusu olarak tanımlıyor izleyici sizi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Böyle düşünüldüğünü bilmiyordum. (Gülümsüyor) Dişli değil de belki oyun alanı daha geniş, renkli, dişi roller diyelim. Oyuncu olarak üretebileceğin zemin sağlayabilecek roller. Bir senaryoyu ya da rolü ilk okuduğumda ben de yarattığı hisse bakarım, önceden deneyimlemediğim bir duyguya, fiziksel görünüş olarak nasıl olabileceğine bakarım. Kendimi o rolün içinde hayal ederim sanırım o yüzden dediğiniz üzere dişli rollere yöneliyorum. Çünkü bir oyuncu için çok zevkli bunları düşünmek.
Dizide 'Feraye'nin bebeğini öldürmeye çalışıyor. 'Cemile'nin yaptıklarına seyirci gözüyle baktığınızda ne hissediyorsunuz?
'Cemile' kurduğu düzen, plan bozulacak diye o kadar korkuyor ki gözü dönüyor. Yaptığı korkunç bir şey! O sahne de kötülüğün sınırlarının olmadığını düşünürken; ebe kadın adeta bir iç ses gibi hislerimize tercüman oluyor ve insanın içindeki iyilik ve merhameti gösteriyor.