Terazi burcu, tam bir denge insanı. "Hiçbir şey fazla olmasın, az da olmasın. Her şey dengede olsun" diyor. Konu aşk olunca ise "İlişki anlamında çok daha sadık, çok daha olduğu yerden giden bir insanım" diyen Özge Yağız, mantığıyla duyguları arasında kalınca zorlandığını dile getiriyor: Benim mantık error veriyor genelde. Tam bir alık balığa dönüşüyorum! İşte Safir'in Feraye'si Özge Yağız'ın diziye dair düşünceleri, özel hayatındaki merak edilenleri ve tüm bilinmeyenleri…
BÜYÜDÜĞÜM YERDEN KOŞARAK BURAYA DÖNMEK İSTİYORUM
-Nasılsın, nasıl geçiyor Kapadokya'da set günleri, biraz genel başlayalım…
Harika gidiyor. Çalışıyoruz. Ailemi çok özlediğim zamanlarda iki günlük repomuz varsa hemen onların yanına gidiyorum İstanbul'a. Ama burayı ne kadar çok benimsediysek hemen "Geri döneyim." diyorsun. "Tamam, özlemimi bitirdim öptüm kokladım, geri döneyim." Sanırım havasına, enerjisine, bize verdiği motivasyona o kadar alıştık ki; yaşadığım, büyüdüğüm yerden koşarak buraya geri dönmek istiyorum. Tabii ki bunda dizinin bize verdiği hazın da çok büyük etkisi var. Çünkü her hafta daha çok çalışmak istiyoruz. "Devamını görelim, ilerisini görelim, çalışalım, ne olacak acaba?" diye o merakla devam ediyoruz.
-Bir de Kapadokya masalsı ve büyülü bir şehirmiş gibi geliyor bana…
Huzur doluyorsun değil mi? Burası hep huzurlu. Mesela ben sette belki 13-14 saat ağlıyorum ama hep huzurluyum ya. Bana şey diyorlar, "Kızım nasıl ağladıktan iki saniye sonra çıkıp da nasıl 'Aytaç ağabey bana bir kahve verir misin?'" yapabiliyorsun? Ama gerçekten o duygu durumuyla hareket ediyorum.
-Profesyonellik de var ki o duygu durumundan çıkıp hemen normal hayatına dönebiliyorsun biraz da…
Tamam, çoğu zaman profesyoneliz. Evet, onun da küçük bir etkisi vardır ama inan bana yüzde 70'ini 80'ini burada olmaya bağlıyorum.
SENARYO İLK GELDİĞİNDE FERAYE'YE AŞIK OLDUM
-Masalsı bir şehirde masalsı bir aşk hikayesi… Senaryo ilk geldiğinde neler hissettiniz?
Senaryo bana ilk geldiğinde Feraye'ye aşık oldum. Gerçekten aşık oldum. Bu şöyle bir süreçti; bu senaryo bana geldikten ve biz tanışıp görüştükten 3,5-4 ay sonra yeniden geldi. Aslında orada araya başka işler girdi, başka şeyler konuşuldu, başka kapılardan geçildi ama aklımın bir köşesinde hep kaldı. Ve ben ne kadar gönülden istediysem; bir şekilde döndü, döndü, döndü ve Feraye bana geri geldi. Çünkü çok etkilenmiştim. Dili çok güzeldi. Burada klişeler var ama biz hayatın klişelerini o kadar gerçekçi bir yerden ele alıyoruz ki… Görüyorum çünkü yani herkes gerçekten gönlünü ortaya koyarak işini yapıyor. İşte ben o gerçekçiliğin hastasıyım zaten. Bazen çok fazla ütopik şeylerin olmasına gerek yok. Tabii ki ütopik hikayeler içeren senaryoları da çok beğeniyorum, izlemeyi de çok seviyorum. Burada yok, ama burada her şeyin gerçek olması beni çok etkiliyor.
-Burada tutkulu bir aşk var. İnsanı böyle içine çeken bir aşk var. O kadar güzel yansıyor ki…
Sen de tam bir aşk kadınısın. Öyle bir anlatıyorsun ki, dolgun dolgun (gülüyor).
KONU AŞK OLUNCA MANTIĞIM ERROR VERİYOR
-Madem konu açıldı şimdi sorayım; sen duygularınla mı daha çok hareket edersin, yoksa mantığın devreye girebilir mi konu aşk olunca?
Benim mantık error veriyor genelde. Tam bir alık balığa dönüşüyorum. Ya tabii ki de hayalperestlikle mantığı devre dışı bırakmak arasında biraz fark görüyorum. Evet, hayal kuruyorum ve o hayaller gerçekleşsin istiyorum ama onu da bir noktada yine duygularım yönetiyor. Mantığın devre dışı kaldığı zamanlar gerçekten oluyor, olmuyor diyemem ama realist bir insanım. Olacakla olmayacağı ayırt edebilen bir insanım. Öyle söyleyeyim ama duygularımla hareket ediyorum.
-Anladığım kadarıyla ikisini de dengede tutabiliyorsun, bu güzel bir şey…
Ben terazi burcuyum, tam bir denge insanıyım. Hiçbir şey fazla olmasın, az da olmasın. Her şey dengede olsun. Bunu sürdürmeye çalışmak da bazen zorluyor insanı. Çünkü hayatta her zaman her şey dengede değil. Olamaz da zaten ne kadar şeye müdahale edebiliriz ki? Bizim dışımızda da bir sürü olay gelişiyor. Ama denge insanıyım ya, temiz olsun bizim olsun.
-'Feraye' karakterini senden dinlesek…
Şu zamana kadar izlediğimiz her evre birer dönüşümdü. Çünkü hayatta gözü gözüne, eli eline sadece Yaman'ın değmiş olduğu bir kadın izliyorsunuz. Aşk ne demek onda öğrenmiş, gözünü ilk ona açmış. Ve ben gözünü kapattığını görüyorum artık Feraye'nin. Öyle bir evrim. Ama bu bir kadını daha başka nerelere taşıyabilir, onu ben de öngöremiyorum. Bir kere hamile zaten şu an. Bebek duygu durumunu çok sarsıyor, çok etkiliyor. Fiziksel olarak da etkileniyor, o acıyı o sancıyı gerçekten hissediyorsunuz yani bedeninizde. Bunun için çoğu zaman annemle de konuşurdum, çünkü bu senaryosal anlamda ilk hamile kaldığım işim değil. O yüzden annemden hep akıl alırdım. Annem beni o kadar çok istemiş ki… Halbuki kan anlamında çok büyük sıkıntılar yaşayan bir kadınmış. Hatta doktor ona demiş ki, "Bir daha doğurursanız masada kalırsınız." Ama o kadar çok istemiş ki beni, her şey yolunda ilerlemiş. Annenin bebeğiyle arasında kurduğu bağ gerçekten böyle bir şey. Ben şu an çok acı çeken bir kadınım. Sırf bebek acıyı hissetmesin diye çok büyük savaşlar da veriyorum kendi içimde. Feraye'nin susması da seyircinin en çok kızdığı şeylerden biri bu, "Bazen de susma" diyorlar. Hayır ya, bazen gerçekten susman gerekiyor. Konuşsan kime ne faydası var çünkü diyorsun. Bağırsam bebeğim üzülecek, susayım ben, hiç konuşmayayım.
-Feraye'nin yaptığı şeyleri mantıklı görüyorsun o zaman Özge olarak…
Bazen görmüyorum yok. Bazen çok kızıyorum ben de Feraye'ye, kızmıyorum diyemem. Ama bence hamile bir kadın her anlamda haklıdır ya. Hata yapsa bile kızamadığım dediğim şey o yani. Evet, sinirleniyorum bazen, sonra hemen aklı bebeğine gidiyor, ben de orada iptalim zaten.
TAM BİR AŞK KADINIYIM
-Peki, benzer yönleriniz var mı?
Var, evet. Ben de tam bir aşk kadınıyım. Feraye tam bir aşk kadını, o da duygularıyla hareket ediyor. Sadece dediğim gibi, ben ondan daha realist bir insanım ve daha güçlüyüm. Feraye'nin ayakları daha zor yere bastı, yaşadıkları çerçevesinde. Ben ayakları daha sağlam basan bir kadınım. Feraye ile en çok benzeyen yönüm, sevgi dolu bir insan olması. İlk okuduğumda da zaten bunu hissetmiştim.
İKİ PARTNERLE ÇALIŞMAK ÇOK DEĞİŞİK BİR DÖNGÜ
-Partneriniz Burak Berkay Akgül ile de çok yakıştırıldınız, ilerleyen bölümlerde de İlhan Şen ile daha fazla göreceğiz sanırım sahnelerinizi. İkisi için de sorayım, uyumu yakalayabildiniz mi sahne arkasında?
Çok. Senaryo bazında iki partnerle çalışmak çok değişik bir döngü. Çünkü Feraye'nin aynı anda hissetmesi gereken bazen 6 bazen 7 hikaye var ya resmen. Her birine ayrı ayrı ayak uydurmaya çalışıyorsunuz ve bu çok zor. Tabii ki ama en yoğunu aşk. Ateş çok daha mantık çerçevesinde, onu korumak adına hareketler sergileyen bir adam. Eğer bu kadar iyi anlaşamasaydık hepimiz bence 'FerYam' ya da 'AtFer' adı altında toplanan o kitle bu kadar gerçekçiliği hissetmeyecekti. Çünkü çok iyi anlaşıyoruz ve birbirimizle çok iyi paslaşıyoruz. Bunu sadece ikili partnerlerim anlamında demiyorum, mesela Hazal ile 'HasFer' diye takma ismimiz var. Hazal da benim partnerim. Çünkü bir süre sonra duygu durumu sizi oraya sürüklüyor. Bu kadar iyi anlaşmak işin gerçekçiliğini yansıtan en büyük temel aslında. Ona inanıyorum canıgönülden. Tabii ki de bazen birimiz gergin oluyor, birimiz üzgün oluyor, birimiz daha motivasyonsuz oluyor. Ama bunu karşılıklı o kadar iyi halledebiliyoruz ki ben burada en çok onu seviyorum. Kimse kimsenin özel alanından sahneye bir şey yansıtmıyor. Bu çok iyi bir şey.
İLİŞKİLERİMDE ÇOK SADIK BİR İNSANIM
-Dizinin girişinde yazıyor ya, 'Safir: Saklı kalan bir aşk hikayesi'… Özge'nin de saklı kalan, yarım kalan bir aşk hikayesi var mı?
Hayır. İlişki anlamında çok daha sadık, çok daha olduğu yerden giden bir insanım. Bir şey yaşanacaksa yaşanır, yaşanmayacaksa yaşanmaz. Zaten geçmişe yönelik bütün ilişkilerimde de hep böyle oldu. Başlaması gereken zamanda başladı, bitmesi gereken zamanda bitti. İlla bir ömür biçildiği için değil ona, benim için her şeyin doğru ve iyi zamanda olanı makbul. Olacaksa olur.
AYNI KİŞİYLE BELKİ 70 BELKİ 80 TANE HİKAYE YAZABİLİRSİNİZ
-Her hikayenin bir sonu var mıdır sence?
Safir'in var (gülüyor). Her hikayenin yeniden yazıldığı dönemler var bence. Biriyle tek bir hikaye paylaşamazsın mesela buna inanmıyorum. Çünkü büyüyorsun, yenileniyorsun, düşüyorsun, kalkıyorsun. İlk yazdığınız hikayeye belki nokta koyuyorsun. Sonra hop, yeni bir hikaye başlıyor önünüzde. Aynı kişiyle belki 70, belki 80 tane hikaye yazabilirsiniz yani bence. Çok mümkün.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Motivasyon. Kendimce bana özgü bulduğum ve beni her alanda daha iyiye götüren bana özgü bir motivasyonum var. Ve onu hiç kaybedemem.
-Karşı cinste ilk dikkat ettiğiniz şey genellikle ne olur?
El ve diş arasında çok gidip geldim şu an. Sanırım onlar biraz kapışırlar.
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
Neden şimdi beni yeriyorsun ki? (gülüyor). Çok iyimser olduğumu duyuyorum bazen, bazen de doğruları çok fazla söylüyorum. Bazen hemen gördüğün doğruyu söylememen lazım. Benim ağzımdan lönk diye çıkıyor, akacak kan damarda durmuyor. Öğrenmeye çalışıyorum. Bildiğin her doğru da belki doğru değildir. "İçimde kalmasın" dediğin nokta var ya, o bağlamda sanırım duyduğum şikayetlerden biridir herhalde.
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Ben temizlik konusunda hassasım. Hayat döngüsü bazen dağılabiliyorum gerçekten. Ama ben temizlik konusunda çok daha hassasım evet.
-Günlük yaşantınızda totemleriniz var mıdır?
Çok. Kahve içmek. Sahneye göre kahve bile seçiyorum. Ya da bir şey alacağım, beyazla siyah arasında mı kaldım? "Hayır" diyorum. Şu an doğru olan şey ikisini de beğendiysen ikisini de alman. Demek ki ikisi de farklı zamanda vuku bulacak seninle yani. Böyle şeyler yani. Hislerimle totem yapıyorum.
-"Asla tahammül edemem" dediğiniz o şey?
Gösteriş. Gösteriş meraklılığı. Hiç o ortamlarda yokum. Aşırı iğreti oluyorum. Gereğinden fazla yorum yapılması. Burnu büyüklüğün had safhada gösterilmesi. Hiç mi yapmıyoruzdur? Biz sütten çıkma ak kaşık mıyız? Onu demiyorum ama her şeyin bir dozu var. Ben o dozsuzluğa gelemiyorum hiç yani gerçekten.
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
Hiç yok ya. Çok boğazına düşkün bir insanım. Mutfak anlamında söylersem sana, Hint restoranlarına hiç gitmedim. Onun dışında her yiyeceği seviyorum.
-Kıskanç biri misiniz?
Yerine göre. Onun da hiç fazlası yok.
10 üzerinden kaç?
6.