Şarkıcı Aydilge, konser sırasında sevenlerinin yüreklerini ağızlarına getirdi.
Popüler müziğin en farklı seslerinden ve şarkı yazarlarından Aydilge, yeni single 'Umudum Var' ile sevenleriyle buluşmuştu. Şarkıcı Aydilge, önceki gün Kilyos'ta konser verdi.
Sahnede bir an olsun yerinde durmayan şarkıcı Aydilge, sıcağında etkisi ile baygınlık geçirince dinleyicilerini korkuttu. Bir anda yere yığılan Aydilge'nin yardımına ise "Beyaz atlı kemancım" dediği eşi Utku Barış Andaç koştu.
Utku Barış Andaç eşi Aydilge'yi kucakladığı gibi kulise götürdü.
İşte şarkıcı Aydilge'nin eşi Utku Barış Andaç'ın alkışları topladığı o anlar...
Popüler müziğin nevi şahsına münhasır isimlerinden ve şarkı yazarlarından Aydilge... Müziğinde rock'tan da, pop'tan da, alaturkadan da ve hatta Hint müziğinden de izler bulabileceğiniz kaç kişi var ki memlekette! Ve bir o kadar da kimseye benzemeyen! Ayrıca bir edebiyatçı, yazar... Bunu şarkı sözlerindeki lezzetten de anlıyoruz. Uzunca bir süredir A Para'da "Aydilge ile Bizdensin" programında da başka, başarılı bir yönüne şahit oluyoruz. Aydilge yeni single'i Umudum Var'ı yayınladı. Bu vesileyle kapısını çaldık, aşktan, umuttan, müzikten doyasıya konuştuk.
"Bazen dünyam zorluklarla, yalnızlıkla ağlar/Bazen dünyam yıkılsa da ben kalkarım bir daha/İçim yanar/Bir derdim var/Yine de yoldayım/ Umudum var" diyorsunuz yeni şarkınızda. Umut kavramı ve umut etmek sizin kişisel ve sözel (şarkı yazarı olarak) dünyanızda nasıl bir yer tutuyor?
- 12 yaşındayken, kendi söz ve bestelerimi yazıp müzik yapacağımı söylediğimde, arkadaşlarım beni hayalperest bulurdu. Daha sekiz yaşındayken TRT Ankara Radyosu sınavlarını kazanmış ve radyo sanatçısı olmuştum. Tabii ünlü olmak için başka kriterler gerekliydi. Hiç bir arkadaşımın aklına böyle kalabalıklara şarkı söyleyeceğim gelmezdi. Aşırı güzel ya da havalı bir kız değildim.
Üniversiteyi bitirdikten sonra da sesimi ve şarkılarımı çok beğenen arkadaşlarım bile hâlâ hayalperest olduğumu düşünüyordu. Çünkü piyasada hiçbir torpilim, tanıdığım yoktu. Sadece sesimin ve şarkılarımın güzel olmasının yetmeyeceğini, polemiğe, skandallara bulaşmam gerektiğini, gece hayatı ve çarpık ilişkilere girmeden naif bir şekilde böyle bir piyasada var olabilmenin mümkün olmadığını söylediler. Ve daha neler neler... Herkesin bir fikri vardı. Benim ise umudum... Kimin ne dediğine değil umuduma ve kendime tutundum. Ben kazandım.
ROCK'LA ÇOK ERKEN TANIŞTIM
- 2000'lerin ortalarından beri popüler müzik aleminde, hayatımızdasınız. Öyle bir tarzınız var ki, hem alternatife yakın, hem popa, hem rock'a. Ama hiçbiri değil. Bu müzikal kimyanın bileşenleri neler? Hangi okumalar, dinlemeler sizi bu noktaya getirdi?
-Benim TRT sınavlarında kazandığım temel eğitim Türk musikisi üzerine. 12 yaşında ise rock müziğe merak salıp bambaşka bir kültürle tanıştım. Hâlâ müziğimde hem rock, hem musiki öğeleri vardır. İkisi birbiriyle harmanlanınca böyle değişik bir Aydilge müziği ortaya çıktı sanırım. Bu benim ayırt edilmeme yardımcı olsa da bazen dezavantaj da oluyor çünkü insanlar herkesi bir kalıba sokmak ve rock'çı, popçu, şucu bucu diye hapsetmek istiyorlar. Tam bir yere ait olamıyorum. Olmak istemiyorum, ama işte bazı insanlar illa seni etiketlemek istiyor. Bir kalıba girdiğinizde veya taraf olduğunuzda, daha popüler oluyorsunuz. Ama popüler bir karakter olmanız, illa bir karakteriniz olduğu anlamına gelmez. Ben karakteri tercih ederim.
- Kendi şarkılarınızı yazıp söylüyorsunuz. Bir de yazar, edebiyatçı kimliğiniz var. Hatta müzik dergisi de çıkardınız bir aralar. Sizin için şarkı sözü yazmak ile edebiyat arasında nasıl bir bağ var. Farklılıkları ve benzerlikleri neler? Birbirini nasıl besliyorlar?
- Edebiyatı müzikle hep iç içe görüyorum. Çünkü her şarkının sözlü de olsa sözsüz de olsa insanın kalbinde yarattığı öznel bir hikaye var. Her edebiyat eserinin içinde de kelimelerin bir ritmi, müziği var. Shakespeare'in her eseri, aslında bir şarkı söyler...
- "Yanardağlar/Beni anlar/Düşürmem düşlerimi/ Umudum var" diyorsunuz şarkınızda. Yanardağ metaforu bence sizin enerjinizi çok isabetli bir şekilde anlatıyor. Müthiş bir enerjiniz var. Hem sahnede, hem üretimlerinizin hızında. Bütün bu yüksek doz enerji, bazen iç dünyanızda bir yorgunluğa neden oluyor mu? Yalnız kaldığınızda neler hissediyorsunuz, ruhunuzu ne, neler dinlendiriyor?
- Ne güzel anlamışsınız beni. Yanardağlar gerçekten de benim ruhumda. Sahnedeyken içimdeki lavlar dışarı da taşıyor, ama bazen o iç yangın beni eritiyor da. Bunu bir zayıflık olarak görürdüm eskiden... Kırılgan olmak, hassas olmaktan çok bıktığım oluyordu. Sonra fark ettim ki, aslında bu insan olmak demek. Artık kalbim acıyor diye üzülmüyorum, çünkü yanacak bir kalbim var Hâlâ demek oluyor bu. Pek çok insanımsının ise artık bir kalbi yok.
NASIL BU KADAR ACIMASIZLAR!
- Çok farklı bir gırtlak yapınız var. Dinleyeni dinlendiren, ruh okşayan... Hatta bazen de Hint müziği çağrışımlı. Hint müziği de özel olarak radarınızda olan bir alan mıdır?
- Tahmin ettiğiniz üzere ben de çok seviyorum klasik Hint müziğini. Ancak gırtlak yapım sanırım Çerkez olmam ile alakalı. Çoğu insan sesimi sizin de belirttiğiniz gibi ''dinlendiren, ruhu okşayan'' şekilde nitelendirse de, Ekşi Sözlük'te inanılmaz hakaretler yazılıyor sesime.
Kişi, merhametini ve insanlığını nerede yitirmeye başlar diye düşünmeden edemiyorsunuz. O yüzden umursuyorum. Asıl gücün de umursamak olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu dünya, insanlığını kaybedenleri bile umursayanlar sayesinde kurtulacak... Umudum var. (Gülüyor)
BEYAZ ATLI KEMANCIMI BULDUM!
- Eşiniz Utku Bey de müzisyen, keman sanatçısı. Müziğe farklı gözle bakan, kemanda açılımlar arayan bir isim. Nasıl tanıştınız?
- Bizim tanışma hikayemiz masal gibi. Ben çocukluğumdan beri hep kemancılara hayranımdır. Yani beyaz atlı prens değil de kemanlı prensti benim hayalim... Onu ilk sinema perdesinde bir reklam filminde keman çalarken gördüm ve ilk gördüğüm anda da güneşle el ele tutuşmuşum gibi çarpıldım ama açıkçası onun gerçek bir kemancı değil fotomodel olduğunu düşündüm. Sonra aradan üç dört ay geçti.
Orkestrama kemancı bakarken Utku Barış Andaç'ı tavsiye ettiler. "Çok üst seviye bir kemancıdır, biraz da ukaladır diye beni korkuttular" hatta. Sonra görüşmeye geldiklerinde kapıyı bir açtım ki, karşımda sinema perdesindeki çocuk! Küt diye bayılacaktım. O gün zaten ben ne konuştuk falan hatırlamıyorum. İki saat hayal gibi geçti, sonra bana dedi ki: ''Ben kendimi 16 yaşında, ilk defa aşık olmuşum gibi hissediyorum.''
O gün bugündür de altı sene geçti, hiç ayrılmadık. Dört senedir de evliyiz. - İki müzisyenin bir arada yaşaması, bir hayatı paylaşması nasıl bir his? Birbirinize müzikte destek oluyor musunuz? Yoksa karışmaz mısınız? Rekabet var mı mesela? - Utku çok üst seviyede bir müzisyen ve eğitimci. Dolayısıyla ben hep hayranlıkla dinliyorum onu. O da benim besteci yönümü, farklı ses rengimi ve özellikle kulağımı çok takdirle karşılıyor. Biz birbirimize hayranlık duyduğumuz için rekabet olmuyor. Birbirimizden üstün yönlerimiz olduğunun bilincindeyiz ve bunu avantajımıza kullanıyoruz.