Alışılagelmiş yaz dizilerinin aksine dramatik bir projeyle ekranlara geri dönen Kutsi, diziye dair samimi açıklamalarda bulundu. "Hikaye çok güzel. Kısa süre içerisinde de fark edildi. İzlenme oranlarından biz bunu gördük" diyen Kutsi, ilk bölümdeki ölüm sahnesi hakkında da konuştu. Ünlü oyuncu, "Benim için de zor ve acıklıydı. İzlediğimde ben de gözyaşlarımı tutamadım" itirafında bulundu. Hayatının dönüm noktasını da anlatan Kutsi, ilginç hikayesiyle oldukça ses getirdi. İşte röportajın tüm detayları…
-Öncelikle nasılsınız, keyifler nasıl?
Keyifler iyi çok şükür. "Üvey Anne" çekimlerindeyiz. Şu anda da set ortamında. Güzel gidiyor. Enerjisi yüksek bir proje. Set içerisinde de o enerjimiz baya yüksek. Seyircimizle de çabuk kaynaştık sağ olsunlar bizi yalnız bırakmadılar.
-Uzun süredir ekranlarda yoktunuz, seyirci sizi özlemişti. Siz setleri özlemiş misiniz?
Bundan önce bir projemiz daha vardı, tabii dizi projeleri için de birazcık zamana ihtiyaç oluyor. Hem çalışma süresi için hem senaryo açılımı için. Bunun dışında tabii ben müzisyenlik yaptığım için onun da stüdyo çalışmaları, yoğunluğu devam ediyor. O doğrultuda bir şekilde toparlıyoruz. Ben de mutluyum yani bu projeyle tekrar ATV ekranlarında olmaktan.
-Alışılagelmiş yaz dizilerinin aksine dramatik bir projeyle pazartesi gününe damga vurdunuz. Gerçekten büyük bir başarı. Her şey çok yeni belki ama nedir sizce bunun sırrı?
Senaryosundan dolayı tabii ki. Dizinin starı senaryodur. Benim için Faruk karakterinin açılımı da çok keyifliydi. Çok tutkulu bir yapıya sahip bir adam. Hem işinde, hem eşinde, hem çocuklarında, hem özel hayatında, hem iş hayatında otorite sahibi. Attığı adımların farkında olan ve her yaptığı işi tutkuyla yapan, sevdiğinde tutkuyla seven bir adam.
Hikaye çok güzel. Çok güzel yere gidiyor. Başlangıcı çok iyiydi. Kısa süre içerisinde de fark edildi. İzlenme oranlarından biz bunu gördük. İyi bir drama. Yaz içerisinde drama olur tabii ki ve sezonda da devam edecek bir proje inşallah.
O SAHNEDE GÖZYAŞLARIMI TUTAMADIM
-Ölüm sahnesi izleyiciyi çok etkiledi, herkes epey gözyaşı döktü. Sizin için çekmesi zor bir sahne miydi?
Benim için de zor ve acıklıydı. Onu yaşamadan seyirciye o samimiyeti geçiremezsin. Birçok kişi benimle birlikte ağlamış. Herkes telefon açtı, herkes yazdı söyledi. Orada o anda kendini, eşine, çocuklarına adamış ve yıllardır o aşkı en zirvede yaşayan bir adamın eş ruhunu kaybetmesi doğrultusunda o acıyı ben de orada hissettim. Yani orada öyle çıktı zaten, devamı da geldi. O duyguya girdiğin zaman gerisi geliyor evet. Burada izlediğimizde ben de gözyaşlarımı tutamadım, üzüldüm.
MONİTÖR HİÇBİR ZAMAN YALAN SÖYLEMİYOR
-"Kutsi her dizisinde rolü oynamak yerine resmen yaşıyor" yorumları gördüm. Ne düşünüyorsunuz, öyle mi gerçekten?
Evet, öyle yorumlar geldi. Gerçekten yaşamazsan zaten o ekrandaki samimiyet çıkmaz. Çünkü monitör hiçbir zaman yalan söylemiyor.
-Beslendiğiniz bir şey oldu mu orada?
Hiçbir şey olmadı. İçselleştirmemeye de çalıştım ama tabii ağladığım için kendime 3-5 dakikada anca geldim.
'ÜVEY ANNE KÖTÜDÜR' DİYE BİR ŞEY SÖZ KONUSU DEĞİL
-Dizinin adı "Üvey anne" ya, üzerine biraz konuşalım isterim. Üvey anne deyince aklımıza hep olumsuzluklar gelir sanki. Sizin kız babası olarak bu konuya bakış açınız denir?
Kötüye yormamak lazım. Her üvey anne öyle değildir. Bizim dizideki hikayemiz öyle. Eğitici öğretici bir duruma sahip; saygıyı, sevgiyi ve sağlığı ön planda tutup ebeveynlik yapılırsa, öyle bir şey söz konusu olmaz. Aynı şey babalar için de geçerli. Sonuçta ebeveynsin. Çocuklarla birlikte aynı kalp atışı, onların isteklerine karşılık verebilmek. Aynı dili konuşabilmek. Onlarla birlikte gülüp, onların derdine derman olmaya çalışabilmek, bunlar çok önemli. Ben öyle bir açılım olarak görmüyorum. Üvey anne kötüdür diye bir şey söz konusu değil.
-Eşini kaybetmiş bir erkeğin yeniden evlenme sebebi çocuğu/çocukları için mi yoksa kendi için midir?
Faruk karakterinde çok sonra da olsa çocuklarına destek olabilecek, onları kollayıp isteklerini yerine getirebilecek birisini seçmesi çok sonra olabiliyor. Ama eşinin ölümünden sonra bu biraz zaman alıyor Faruk için. Çok çabuk bir kabulleniş değil hala aşık. Bunu zaman gösterecek. Ama tabii ki onun yerini alabileceği bir kişi hem kendiyle doğru orantılı hem çocuklarıyla doğru orantılı. Tabii ki annelerinin yerini kimse doldurmaz annelerinin ama şu aralar da yaşayıp göreceğimiz bir konu içerisinde.
TOZLU RAFLARDAN HİKAYELERİMİ İNDİRİP ŞARKI YAPTIĞIM OLUYOR
-Aşk hayatınızda önemli bir yere sahip mi? "Artık mantığımla hareket etmeliyim" dediğiniz oluyor mu yoksa "aşk olmadan bir ilişki asla olmaz" diyenlerden misiniz?
İlişki açısından buna cevap vermeyeyim ama evet, iş açısından işine aşık bir adamım. Gerek müziğe, gerek gitar kompozisyonlarına, gerek set içerisindeki duruşuma. Müziği aşkla yapan bir adamım. Bazen tozlu raflardan hikayelerimi indirip şarkı yaptıklarım oluyor. Bu benim için yıllarca söylediğim bir şey. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru şarkı çıkarmaya çalışıyorum. Doğru projelerde elimden geldiğince yer almaya çalışıyorum. "Doktorlar" projesiyle bu başlamıştı.
-"Doktorlar", unutulmaz proje…
Hayret, bugün bana "Ela'yı neden terk ettin?" diye sormadın?
-Aslında sormam için çok baskı yedim. Madem öyle soralım, neden?
Şu anda "Üvey Anne" dizisinde Faruk karakterini canlandırdığım gibi yıllar öncesinde, 18 yıl öncesinde de "Doktorlar" dizisinde 'Levent Atahanlı' karakterini canlandırmıştım. Her projede konuyu ince eleyip sık dokuduğum gibi o karakterin de gidişatına çok önem gösteriyordum. O fenomen bir bölümdü. "Ela'yı niye terk ettin Levent Atahanlı?" Konserlerde başıma geliyor ama burada da mesela o fenomenlik Faruk ile Serap arasında da olabilir. Belli olmaz. Çünkü seyirciyi aldıktan sonra seyirci kendini diziye verip o hikayeye dahil olduktan sonra her cümlemiz bir slogan olabiliyor.
-Umarız öyle bir karaktere dönüşür, zaten olma yolunda da ilerliyor…
Ben de onu söyleyecektim, olma yolunda da ilerliyor. Güzel gidiyor şu an, gidişatımız çok güzel.
KENDİ HAYAL DÜNYAMDA YAŞARIM
-Dışarıdan çok ağır başlı, ciddi ve ketum biri gibi duruyorsunuz. Hatta şimdiye kadar hayat verdiğiniz karakterleriniz de genel olarak böyle desen yanlış olmaz sanırım. Gerçekten böyle misiniz, biraz sizi tanısak?
Çok fazla sosyal olduğum söylenemez. Biraz asosyalliğim vardır. Ama bu da kendi burcumdan kaynaklı olabilir. Ben balık burcuyum. Kendi hayal dünyamda, kendi içimde yaşarım. Duygularımla hareket ederim. Daha çok hayal ederim. Bu hayallerim doğrultusunda onlar gerçekleşsin diye de mücadele ederim. Paylaşımcı bir adamım da aynı zamanda. Bir arkadaşımın bir derdi olduğu zaman, yardım elimi uzatabileceğim zaman hiç çekinmem. Anında yaparım ne olursa olsun, elimden geldiğince. Ağırbaşlılık konusu her yerde karşıma çıkıyor; belki mizaç, belki duruş… Ama neşeliyimdir de.
MÜZİK OLMASAYDI DİZİLER DE OLMAZDI
-Oyunculuğa tam gaz devam ediyorken, müzik çalışmalarına ara mı verildi diye de hemen sorayım kısaca.
Bir kere oyunculuğa çok büyük saygım var. Bir akademik eğitimim ya da tiyatral geçmişim yok. Tabii bunu yapanlara sonsuz saygım var. Mütevazilik olarak değerlendirmesinler, birçok projede yer aldım ettim falan ama hala öğreneceğim çok şey var. Elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyorum proje içerisinde. Öyle de olmak zorunda çünkü öğrenmenin hiçbir zaman yaşı olmadığı gibi zamanla da sınırlı değildir. Burada Faruk karakterine hayat vermeye çalışıyorum. Sonuçta biz de görev insanıyız.
Müzik çalışmalarım da elbette devam edecek. Yüzde 50/50 bölünse de ben müzisyen bir adamım. Zaten müzik olmasaydı diziler de olmazdı. Müzik oldu, kliplerimizi çektik, ekranda göründük, ekrandan sonra yapımcılarla görüştük ettik, bir projeye dahil olduk. Ama oyunculuk içimde olmasaymış zaten öyle bir şey söz konusu bile değilmiş yani. Ama müziği de her zaman ön planda tutuyorum. Gitar benim için başka bir şey, o kompozisyon başka bir şey. Bir şarkı yapıp o şarkıyı müzikseverlerle paylaşabilmek bambaşka bir şey. Yıllar önce hayalini kurmuştuk, müzisyen kardeşlerim var çok da sevdiğim; Ersay Üner, Berkay, Berksan, Erhan Bayrak, Kubilay Kasap, Tülay İbak… Müzik olmasa olmazdı. Bu yerlere gelmezdik. Ama müziği de doğru zamanda, doğru şekilde ve samimi bir şekilde, geniş bir sound ile insanlara sunmaya çalıştık. Bir şarkı yaptığımda milyonlara hitap edebildim, bir şarkım 50-60 milyon, 100 milyon dinlenebildi.
KAZI KAZANDAN 500 BİN LİRA KAZANDIM, HAYATIM DEĞİŞTİ
-Kısa Sorular'a geçeceğim, geçmeden önce son sorum olsun… Herkesin hayatında bir dönüm noktası olduğunu düşünürüm. Sizin için var mı bir kırılma noktası?
Var. 1991 yılı kazı-kazan kazımıştım. 500 bin lira para çıkmıştı. Gidip en sevdiğim gitarı aldım. 2 lira param vardı 1 lirasıyla kazı-kazan oynadım, karşıma çıktı. Hiç de yapmadığım bir şey daha önce. Çok seviyordum bir gitarı, yıllarca gidip geliyordum gitarı çalıyordum, o zamana nasip oldu. Dönüm noktalarından bir tanesi bu.
-Sadece gitar mı aldınız?
Gitarı aldım paranın üstünü anneme verdim, ne yapayım o kadar parayı?
-Sonra nasıl değişti hayatınız?
Doktorlar'da ilk ameliyattan sonra adımız sanımız duyuldu (gülüyor). Ama ilk çok çok öncesine gidecek olursak 7 yaşında çöpte gördüğüm bir enstrüman vardı, çöpe atılmış tek telli bir mandolin, onu çöpten çıkararak başladım müzik hayatına. Çay kaşığının tersiyle tek bir şarkı çalıyordum, tek teli olduğu için galiba bilmiyorum.
-Daha önce bir hevesiniz var mıydı, görüp aldıktan sonra mı heveslendiniz?
Vardı tabii olmaz olur mu? Yan komşumuz atmış, oradan ben çıkardım mandolini sildim, çalmaya devam ettim. Gitar da öyle ikinci bir enteresanlıktı yani.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Müzik olabilir, enstrümanım, gitarım olabilir. Çünkü ben gitarsız güne başlamıyorum. O antrenmanları hep yapıyorum.
"SENİN GÖZÜNÜN İÇİ GÜLÜYOR" DİYORLAR
-Çevrenizden kendiniz hakkınızda en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
Set içerisinde çekim esnasında "senin gözünün içi gülüyor" diyorlar. Alakası yok ciddi bakmaya çalışıyorum. Biraz da geç kalıyorum bazen. Evde biraz gitara, kompozisyonlara ayırdığım için ikiye bölünüyorum.
-"Asla tahammül edemem" dediğiniz insan tipi?
Yalancı. Arkadan konuşanlar. Dürüst olmayanlar. İçimizden geçenleri sesli söylemeye cesaretimiz yoksa kaderimiz değişmez.
-Sizi bu hayatta en çok ne sinirlendirir?
Gitara akort yapamamak ya da tam çalarken telin kopması (gülüyor).
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Var. Heyecanlandığımda saçlarımı düzeltiyorum. Bir de terliyorum. Bana kısaca sette 'ter alın' derler.
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
Rızkımızda varsa her türlü yemeği yeriz, öyle bir şey yok, biz öyle büyütüldük. Hiçbir yemeğe hayır diyemezsin öyle bir lüksün yok. Bir kere bir bamya yemeğine, "bu ne ya?" dedim, kafama çorba kaşığını öyle bir yedim ki babam tarafından. O gün bu gündür en sevdiğim şey bamya oldu ya.
-Kıskanç biri misiniz?
Evet, ama çok değil.
-Cimri biri misiniz?
Asla değilim.
-En çok neye para harcarsınız?
Sağlık başta olmak üzere mutluluk verici ve hani içimizi rahatlatıcı şeyler. Müzik aletlerim var zaten.
-Böyle size dair kocaman bir oda düşünüyorum müzik aletleriyle dolu olan…
Var. Gitarlarım filan var ve hepsi canlı benim için. Hepsiyle konuşur ederim.
-Bize programın adına yakışır bir itirafta bulunur musun?
Bayramlarda misafire çikolata çıkaramamalarının sebebi benim. Baklavanın yarısı tarafımdan yenip, "A bitmiş" falan, çok azar işittim. Bir de Cüneyt Arkın filmlerini izledikten sonra koltuk düğmelerini koparırdım, onları bir yaratık zannedip. Bir de işte çocukken balkondan yumurta fırlatıyordum bomba diye, savaşıyordum kendi kendime öyle şeyler yapıyordum. Ama bunu yapmayın çocuklar, o zaman yaptık biz azar işittik (gülüyor).