Modern safsatalar, İslam dünyasının bilim ve teknolojide geri kaldığını iddia etse de, insanlık tarihi bunun tersini söyler. Bugün uzayda üsler kuran insanlığın bilimsel altyapısı, hiç şüphesiz Müslüman alimlerin omuzlarında yükselmiştir. İddialı bir söylem gibi görünse de gerçek budur. Elbette ki insanlığın bugün geldiği teknolojik seviye, beşeriyetin ortak mirasının bir sonucudur. Ancak bu mirasa en büyük katkıyı sunanlar arasında Müslüman bilim insanları başı çeker.
Tarihte eğer İbni Haldun gibi bir isim olmasaydı, bugün sosyoloji diye bir ilimden de hakiki anlamda söz edemezdik. Bu yüzden Doğu ve Batı dünyası, İbni Haldun'u sosyal bilimlerin kurucusu olarak ortak bir şekilde kabul eder. Bugün yakından inceleyeceğimiz kitap da, hem Doğu hem Batı'nın bu alandaki ortak kanaatini şekillendiren büyük düşünür İbni Haldun'a odaklanıyor. Ahmet Arslan tarafından kaleme alınan bu eser, Alfa Yayınları aracılığıyla Türk kültür dünyasına kazandırılmış. Kitabın kapağında, Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman'ın şu sözü yer alıyor: "Bugün sosyal bilimler dediğimiz şeyin temeldeki mucidi, 14. yüzyılda yaşamış İslam filozofu İbni Haldun'dur." Bu ifade, yukarıdaki görüşleri destekler nitelikte.
Eser, İbni Haldun'u ve onun düşünce sistemini yakından tanımak isteyenler için kapsamlı bir kaynak niteliğinde. Akademik çalışmalara da temel teşkil edebilecek bu çalışma, toplamda beş ana bölümden oluşuyor. Her bölüm, alt başlıklarla detaylandırılmış ve konular titizlikle işlenmiş.

İbni Haldun denildiğinde akla ilk gelen eser elbette Mukaddime'dir. Bu kitapta da Mukaddime üzerine oldukça çarpıcı ve ufuk açıcı bilgiler yer almakta. Ayrıca İbni Haldun'un insanlığın ortak kültür hazinesine kazandırdığı "ümran" kavramı da detaylıca ele alınıyor. Kavramlar, son derece sade ve anlaşılır bir dille açıklanmış. Örneğin "ümran", İbni Haldun'un "İnsanın toplumsal hayatını, toplumsal örgütlenmesini ve bunlardan doğan olay, faaliyet ve başarıları" tanımlamak için kullandığı bir terim olarak tanıtılıyor.
Kitapta, insanlık tarihinin en büyük keşiflerinden biri olan "devlet" bilincine dair de derinlikli analizler bulunuyor. Şu satırlar dikkat çekici:
"İbni Haldun, toplumsal hayatın sadece üretim amacıyla insanların bir araya gelmeleriyle kurulamayacağını söyler. Ona göre, toplumu bir arada tutacak, bireylerin birbirine zarar vermesini önleyecek bir güç gereklidir. Bu güç egemenliktir.
Egemenliğin niteliği, toplumsal yapının sağlamlığını veya çürüklüğünü belirler. Devlet, sadece bir kurum değil, ümranın temel yapıtaşlarından biridir."
GÜNÜMÜZLE BAĞLANTILI KAVRAMLAR
Kitapta, İbni Haldun'un "asabiye" kavramını analiz ederken medeniyetin nasıl şekillendiğine dair düşünceleri de yer alıyor.
Dikkatli bir okuyucu, bu analizlerde günümüz dünyasına dair izler bulacaktır.
"İbni Haldun, asabiyeyi esasen bir kabile ya da aşiret düzeyinde değerlendirir. Fakat her bir ailenin de kendi asabiyesi olduğunu kabul eder. Devletin doğuş sürecinde, bu aileler arasında en güçlü olan, diğerlerini etkisi altına alır. Yenilen aileler, galip olanın asabiyesini benimser ve zamanla daha büyük bir birim - yani kabile - oluşur." Kitap, sadece İbni Haldun'un fikirlerini değil, onun etkilendiği ya da fikirsel çatışmalar yaşadığı düşünürleri de mercek altına alıyor.
Özellikle dördüncü bölümde, "İbni Haldun öncesi İslam'da din ve felsefe ilişkileri" başlığı altında ele alınan konular, okura geniş bir fikir evreni sunuyor.
Meşhur Rus yazar Dostoyevski, "Hepimiz Gogol'ün paltosundan çıktık" derken bir düşünsel mirasa vurgu yapmıştı. Aynı şekilde şunu da söylemek gerekir: Sosyal bilimler, İbni Haldun'un paltosundan çıkmıştır. Bu eser de, sosyolojinin babasına dair kaleme alınmış en kapsamlı ve derinlikli çalışmalardan biri olarak öne çıkıyor.