Handan Acar Yıldız imzalı İpek ve Pusula daha ilk cümlelerinden alabildiğince derin bir okyanusa dalmaya davet ediyor okuru. Yazar hazzı hızla tükettiğimiz çağımıza sert bir reddiye sunuyor da diyebiliriz. Romanın ilk cümleleri aynen şöyle: "Devranın da kervanın da yavaş döndüğü çağlardı. Felek de kervan gibi yavaşça dönüyor, ecel hiçbir yere yetişmek için acele etmiyordu."
Kurulduğu ilk günden bu yana evrene kült eserler armağan eden Muhit Kitap tarafından Türkçemize kazandırılan İpek ve Pusula için 158 sayfaya sığmış masalsı bir aşk romanı demek yanlış olmaz. Yazar ilk sayfanın ilk cümlelerinde başlattığı alabildiğince derin yolculuğu son sayfaya dek ustaca sürdürüyor. Romanın dili son derece akıcı. Dahası neredeyse her bir sayfa, unutulmaz bir ya da bazen daha fazla aforizmayı içinde barındırıyor. Yani bu yönüyle de bir başucu kitabı denebilir.
"Asasının içinde gizlice Çin'den getirdiği tohumları Bizans İmparatoru Justinianus ve eşi Teodora'ya teslim eden bir keşiş; Semerkant'a yolu düşen bir akademisyen ve arayışlar içinde bir genç kadın…"
Kitabın arka kapağında yer alan bu cümleden de anlaşılacağı gibi biz okurlar romanın sayfaları boyunca Çin'den İstanbul'a ve hatta Semerkant'a dek uzanan bir yolu kat ediyoruz. Eskiler yola refik gerek derler. İşte tam da bu misal, binlerce kilometreye ulaşan bu yolculuğumuzda bize bazen ipek böcekleri yarenlik ediyor, bazen de çift hörgüçlü bir deve. Yolumuz bazen sarı bozkıra düşüyor, bazen çöle… Yazar kimi zaman "çölde yalnız kalanın yanılarak öldüğünü" öğretiyor biz okurlara, kimi zaman da "ipek böceğinin bulunduğu her yerde dut ağacının da bulunmak zorunda olduğunu".
Ez cümle İpek ve Pusula tam da bir romandan bekleneni veriyor. Hatta fazlasını da… Roman, satır araları meraklıları için derin birer dehlizken, "Ya sonra ne olacak?" aceleciliğindekiler için de hazmetmesi kolay enfes bir yemek gibi. Kadim günler, İstanbul'un İstanbul olmadan çok önceki zamanları ve bugünü, sonra rüyalarla iç içe geçmiş gerçekler, aşklar ve insanın kendini yitirip sonra yeniden bulması roman boyu bizi bekleyen sürprizler.
Bugüne dek Cam Koridor (2011), Ağır Boşluk (2014), İnatçı Leke (2015), Açık Unutulmuş Mikrofon (2019) isimli öyküleri Türkçemize armağan eden, Kaybolmuş Kaderler Müzesi (2017) ve Rölyefteki Aslan (2022) isimli romanlarıyla yazım dünyamızı zenginleştiren Handan Acar Yıldız, ilk baskısı Mayıs 2025'te yayımlanan bu yeni romanıyla da adından çokça söz ettirecek gibi duruyor. Bu zannın temelinde yazarın yukarıda da tarihlerini vererek altını çizmeye gayret ettiğim üretkenliği yatıyor. Nitekim yazarın kendi cümleleri de bu zannı destekliyor.
İpek ve Pusula'yı okumaya başlamadan hemen önce biz okuru karşılayan "Hareket halindeki hiçbir şey işgal edilemez. Zihin ve kalp bile…" cümlesinden benim anladığım bu oldu.
İpek ve Pusula tam da "iyi bir roman okusam da kendimi yitirip yeniden bulsam" diyenler için biçilmiş bir kaftan. Üstelik saf ipekten...
MURAT GENER