İspanyol edebiyatının son yıllarda dikkat çeken isimlerinden Elvira Navarro, Sahi Kitap etiketiyle okuyucuyla buluşan öykü kitabı Tavşan Adası ile gündelik hayatın sıradanlığına, şehrin görmezden gelinen köşelerine ve bireyin içsel sapmalarına odaklanıyor. Navarro'nun öykülerinde sık sık karşılaşılan tema, modern bireyin hem fiziksel hem de zihinsel sınırlarını keşfederken yaşadığı tuhaflık ve tekinsizlik. Kitaba adını veren Tavşan Adası öyküsü, bu yönelimlerin en çarpıcı örneklerinden biri. Öykünün merkezinde, kendini "mucit" olarak tanımlayan ama aslında halihazırda var olan şeyleri bozup yeniden kuran bir karakter var. Bu "sahte mucit", icatlarını biricik sanmaz; tersine, zaten başka bir yerde görülmüş fikirlerin yeniden üretimi olduklarının farkındadır. Burada Navarro, yaratım eylemini yenilik değil tekrar, icat değil bozma üzerinden kurgular. Modern toplumda özgünlüğün neredeyse imkânsızlığını, sanatın ve icadın köksüzleşmesini irdeleyen bir bakış bu. Guadalquivir Nehri'nin adacıkları, öykünün mekânı olarak bir çeşit anti-ütopyaya dönüşür. Mucit, şehrin boğuculuğundan kaçarak adacıklara sığınır; fakat buradaki doğa, steril bir kaçış değil, çamur, böcek, kuş pisliği ve çürüme ile doludur. Navarro, pastoral kaçış fantezisini ters yüz ederek okura "şehirden kaçışın aslında şehrin kokuşmuş bir yansıması" olabileceğini gösterir. Öykünün en sarsıcı bölümlerinde, sahte mucitin adaya yerleştirdiği tavşanların vahşi dönüşümüne tanık oluruz. Beyaz tavşanların kuş yumurtalarını yemeye, ardından kendi yavrularını tüketmeye başlaması, doğanın insani müdahaleyle nasıl deforme olmuş bir şiddet sahnesine dönüştüğünü gösterir. Bu grotesk ekoloji, aynı zamanda mucitin kendi ruhsal bozulmasının yansımasıdır. Navarro'nun dili, bu süreçte soğukkanlı bir gözlemci gibi davranır; okuru şok eden, metnin kendisi değil, anlatının sıradanlaştırdığı vahşettir. Elvira Navarro'nun öyküleri genellikle "kent gerçekçiliği" ile "tekinsizlik" arasında salınır. Yazar, gündelik hayatta gözden kaçan detayları abartarak, yerinden ederek ya da grotesk biçimde yeniden üreterek ortaya koyar.
NAVARRO'NUN TEKİNSİZ EVRENİ
Tavşan Adası bu açıdan, onun edebiyatında sık sık beliren "şehir çeperleri" temasının doğaya kaydığı ama aynı tekinsizliği sürdürdüğü bir örnektir. Navarro'nun kitabı, çağdaş İspanyol edebiyatında Clara Usón, Marta Sanz veya Andrés Barba gibi isimlerle yan yana anılabilecek bir özgünlük taşıyor. Öykülerindeki tuhaf karakterler ve tuzaklı mekânlar, okuru hem rahatsız ediyor hem de merak duygusunu canlı tutuyor. Kitap, yalnızca bir adamın adada tavşanlarla kurduğu ilişkiyi anlatmaz; aynı zamanda yaratıcılığın sınırları, deliliğin cazibesi ve medeniyetin çürümesi üzerine bir alegori sunar. Navarro, Tavşan Adası ile bize şunu hatırlatıyor: Bazen insanın kendini gerçekleştirme arzusu, doğayı ve hayvanları bile dönüştürerek grotesk bir deney alanına çevrilebilir. Modern bireyin yalnızlığını, icat saplantısını ve doğayla kurduğu çarpık ilişkiyi eleştiren bu öykü, kitaptaki diğer on öyküyle birlikte, Navarro'yu çağdaş öykücülüğün karanlık ama parlak isimlerinden biri yapıyor.