Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Hastasıyım bu müziğin

Yoğun bakım servisinde yatan hastalara gitar çalarak yardımcı olan Adrew Schulman’nın anıları şunu gösteriyor: Bazı müzikler iyileştirirken, bazısı beter eder!

Yayıncılıkta kağıt ölüyor, kitap ölüyor derken yeni bir yayınevi çıktı ortaya: Kitap Kurdu... Kuran da tanıdık bir isim: Klasik müzik dergisi Andante'nin yayıncısı, Donizetti Paşa Ödülleri'nin organizatörü Serhan Bali.
Müzik aşığının ilk yayımladığı kitap da haliyle müzikle ilgili oldu: Gitarist Andrew Schulman'dan Ruhu Uyandırmak... Kitabın alt başlığı içeriğini özetliyor: Bir Müzisyenin Bedeni, Zihni ve Ruhu İyileştirme Yolculuğu.
Hani kitaplar vardır, herhangi bir sayfayı açıp okumaya başlarsınız. Elinizden bırakamazsınız. Sonra dönüp baştan başlarsınız.
İşte Ruhu Uyandırmak da onlardan. Amerikalı gitarist Andrew Schulman profesyonel bir yazar olmasa da gayet sıcak, son derece samimi ve bir o kadar da öğretici bir kitap yazmış.
Vizyon sahibi bir doktorun girişimiyle, geçmişte tedavi olduğu hastanenin yoğun bakım ünitesinde haftada üç gün, hastalara gitar çalmaya başlıyor Schulman...
Sonuç muazzam: Paniklemiş hastalar sakinleşiyor, konuşmayanlar konuşmaya, depresyondakiler gülmeye başlıyor.
Aslında müzikle tedavi yeni bir uygulama değil. Eski Mısır, eski Yunan, eski Hint ve eski Çin medeniyetlerinde kullanıldığını biliyoruz.
Osmanlılar da tanıyor müzikle tedaviyi. Hatta makamlarla, hastalıklar arasında ilişki kurmuşlar. Mesela "Buselik makamı baş ağrılarına ve göz hastalıklarına iyi gelir" demişler.
Kitabın farkı şurada: Schulman verdiği ters örneklerle konuya önemli bir katkıda bulunuyor. Özetle söylersek:
Müzik sadece tedavi etmez, hasta da eder! Doğru müziği bulmak gerekir.
Başarılı bir beyin ameliyatının ertesinde, 60 yaşındaki kadın ilaçlarla uyutulmuştur. Her şey yolundadır. Bir nokta hariç: Tansiyonu 165'in altına inmemektedir.
Gitaristimiz, Porto Rico kökenli hastaya, memleketinin gayet hoş parçalarını çalmaya başlar. Bir-iki dakika içinde olumlu bir sonuç alacağından emindir. Ama o da ne? Tansiyon 168'e çıkar!
Bunun üzerine başka bir tatlı parçaya başlar. Tansiyon 170 olur. Diğer bir parçada ise 172'ye vurur. Schulman panikler. Bildiği en güzel sakinleştirici parçayı çalarken, göstergenin 175 oluşunu dehşet içinde izler. 180 geçilirse acil müdahale gerekecektir.
Ne yapmalı? Tatlı melodilerden vazgeçip hızlı çaldığı bir Bach parçasına geçer. Sonuç: Bir dakika sonra hastanın tansiyonu düşmeye başlar. 135'e kadar geriler. Bach'ın dengeli ve akışkan müziği adeta mucize yaratmıştır.
Demek ki müzik de ilaç gibi: Hastasına göre, iyi de gelebilir, beter de edebilir.
Şimdi gelin şarkılara türkülere bir de bu açıdan kulak verin. Mesela trafikte kulak zarı patlatacak şekilde gıygıylayan bir horon, sürücüde nasıl bir etki yaratır? (Geçen gün gördüm, trafik polisi olsam, kenara çekerim. O ruh haliyle araç sürülmez!)

***

Suçun karşı konulmaz cazibesi

Britanya'da Dorling Kindersley (DK) adlı bir yayınevi var. Özelliği etkileyici grafik tasarımlar kullanarak, karmaşık bilgileri, şekere bulanmış haplar haline getiren kitaplar hazırlamak.
Alfa Yayınları son olarak DK'nin hazırladığı Suç Kitabı'nı Türkçeye kazandırdı. Kitap seri katillerden mafyaya, eşkıyalardan hırsızlara dünyanın en ünlü suçlularını bir araya getiriyor.
Konunun uzmanı, yazar, gazeteci, araştırmacılardan oluşan beş kişilik ekibin hazırladığı kitapta kimler yok ki:
16'ın yüzyılın sonunda altı yüz genç kadını işkenceyle öldüren, Kan Kontesi lakaplı Macar Elizabeth Bathory... Kim olduğu bugün bile tartışılan Londralı katil Karındeşen Jack (1890'lar)... Gelmiş geçmiş en karizmatik seri katillerden biri olan Amerikalı Ted Bundy...
1930'larda fırtına gibi esen, efsanevi Bonnie ve Clyde çetesi... Olacak iş değil ama 1963'te tren çalıp soyan Bruce Richards Reynolds ve arkadaşları... 1980'lerin başında Hindistan'ın dişi Robin Hood'u haline gelen, eşkıyalar kraliçesi Phoolan Devi...
1925'te Eyfel Kulesini hurda fiyatına iş adamlarına satan Victor Lustig... 1990'larda yüksek getiri vaadiyle heveslileri sövüşleyen Bernie Madoff...
Suç Kitabı sadece kimin, hangi suçu nasıl işlediğini anlatmıyor. Eğer böyle yapılsaydı ortaya basit bir suç ansiklopedisi çıkardı. Suçların işlendiği toplumsal, ekonomik şartları ve suçlunun psikolojik durumunu da öğreniyoruz.
Mesela tam bir psikopat olduğundan kendini asla suçlu hissetmeyen Ted Bundy, şematik fikirleri dağıtan bir laf etmiş: "Cinayet şehvetle ve şiddetle ilgili değil, sahiplenmeyle ilgili."
Hayat, romanlardan filmlerden daha ilginç ve daha kanlı! 100'den fazla vakayı bir araya getiren Suç Kitabı bunun açık ispatı. (Uyaralım: Bu kitabı okuyan, bir süre suç edebiyatı okuyamaz. Çünkü yavan gelir.)
NOT: Keşke kitabın sonuna Türkiye'den de birkaç suç örneği eklenseydi. Galata Köprüsü'nü satan Sülün Osman'ı veya 53 saat içinde beş kentte yedi kişiyi öldüren Mehmet Karahasan ile Yiğit Bekçe'yi unutmayalım. Onlar da bizim değerlerimiz(!)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA