Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAKİ LALEOĞLU

İstifalar ve CHP’de kimlik savaşları

Kendisine "29 Ekim Gücü" adını veren üç milletvekili, 10 Aralık'ta Kılıçdaroğlu yönetimine yazdığı mektubu yaklaşık iki hafta önce kamuoyuyla paylaştı ve Kılıçdaroğlu ile yaptıkları görüşme sonrası mektupta yazdıkları gerekçeleri tekrarlayarak partilerinden istifa etti. Öte yandan söz konusu mektup ve istifalarla birlikte CHP'deki Atatürk, ittifak ve dostlar tartışmaları tekrar başladı. Üç milletvekili yazdıkları mektupta parti yönetimini kurucu değerlerden uzaklaşmak, parti yerine ittifak odaklı siyaset yürütmek ve CHP'nin "öz evlatlarının dışlamakla" suçlamakta. Bu noktada özellikle parti içinde "10 Aralık Hareketi" ile özdeşleşmiş isimlerin parti içindeki konum ve gücünden duyulan rahatsızlığa da vurgu yapılmakta ve partinin "Marjinal 2. Cumhuriyetçi unsurların oyun alanı" haline geldiği belirtilmektedir.

Dolayısıyla mektup yazarları CHP'nin özü olarak gördükleri Atatürkçü kimlik ve değerlerin dışlandığını, bunu ise "10 Aralık Hareketi" ile bağlantılı sol-liberal görüşe sahip isimlerin yaptığını söylemekte. Buna ek olarak partinin acil bir şekilde ittifakları ve yeni dostlar kazanmayı önceleyen, HDP'yi de mümkün olduğu kadar "dost" haline getirmeyi amaçlayan mevcut politikalardan vazgeçerek kurucu değerleri ön plana çıkaran politikalara geri dönmesi gerektiğini savunmaktadır.

Aslında CHP'deki hizip ve grup çatışmaları yeni bir gelişme değil. Kılıçdaroğlu'nun 2010'da genel başkan seçilmesiyle birlikte CHP'nin kabuk değiştirerek ve katı Atatürkçülükten uzaklaşarak yeni bir parti kimliği oluşturma çabası da bilinen bir gerçek. Buna tepki olarak ise gerek parti içinden gerekse tabandan gelen Atatürk ve parti değerleri odaklı eleştiriler yıllardır devam etmekte. Muharrem İnce'nin yine benzer argümanlarla CHP yönetimini sert bir şekilde eleştirerek yeni bir hareket başlatması bu çatışmanın yakın geçmişteki en önemli örneğiydi. Söz konusu mektup ve istifalar da son 10 yıldır sürekli tekrarlanarak devam eden bu tepkilerin devamı niteliğindedir.

Ancak son gelişmeleri parti içi basit bir hizip çatışması olarak ele almak eksik kalmış bir değerlendirme olacaktır. Her ne kadar CHP, hizip çatışmaları ile meşhur bir parti olsa da söz konusu mektubun gösterdiği gerçek, partinin Atatürkçü değerleri geride bırakarak kendine daha liberal bir kimlik inşa etme çabaları ile partinin neredeyse yüz yıllık kodları arasındaki çatışmanın hala devam ettiğidir.

CHP'nin yüzyıllık kodları

CHP, cumhuriyetin kurucu partisi olarak Türkiye siyasetinin en kurumsal ve köklü partisidir. Her ne kadar ilk demokratik seçimlerin yapıldığı 1950 yılından beri tek başına iktidara gelmekte başarısız olsa da CHP, belli oranda kemikleşmiş tabanıyla ve tarihsel bir süreklilik içerisinde siyasetin ana aktörlerinden biri olmayı yaklaşık yüz yıldır başarmaktadır. Bu başarının sırrı ise Atatürk'ün neredeyse kutsallık atfedilmiş, dokunulmaz ve karizmatik bir figüre dönüştürülmesi ve cumhuriyetçi değerler olarak tanımlanan perspektifin siyasi bir kimlik olarak bu karizma ile özdeşleştirilmesidir. CHP'nin yıllar içinde değişiklik gösteren tüm siyasi pozisyonları da kendisini güçlendirmek için bu karizmanın varlığından yararlanmıştır.

Dolayısıyla CHP'nin Atatürk ile özdeşleşen kimliği, doğal olarak tabanda ve partide kurumsallaşmış bazı kod ve reflekslerin oluşumuyla sonuçlandı. Bu noktada Atatürk ve ortaya koyduğu ilkelerin dokunulmazlığı, CHP yöneticilerince yürütülen siyasetin o veya bu şekilde Atatürk'e bağlanarak taban ve partiye kabul ettirilmesini zorunlu hale getirdi. Bu da sınırları parti yöneticileri tarafından değil, yerleşik parti kod ve refleksleri tarafından belirlenen kısıtlı bir siyaset alanı sonucunu doğurdu.

Ancak bu kısıtlı siyaset, CHP'yi iktidara getirmek için yetersiz kalırken yine CHP'yi Türkiye'nin en uzun soluklu ve aktif partisi haline getirdi. Bu da fikir, kod ve refleksleri devlet içerisinde vesayet olarak muktedir olan CHP için yeterli oldu. Ancak AK Parti'nin vesayet odaklarıyla mücadelesinde yakaladığı başarı, CHP'yi yeni arayışlara itmek mecburiyetinde bıraktı. Deniz Baykal'dan boşalan genel başkanlık koltuğuna oturan Kemal Kılıçdaroğlu'nun en büyük misyonu da CHP'ye yeni bir kimlik inşa etmek oldu.

Yeni kimlik inşası ve 10 Aralık hareketi

CHP'nin arkasındaki vesayet desteğini ve gücünü kaybetmesinin ardından tek siyasi kimlik olarak Atatürkçülüğün AK Parti karşısında başarısızlığa mahkûmiyeti, Kılıçdaroğlu'nu CHP için yeni bir kimlik inşa etmek adına arayışlara itti. Bu noktada 10 Aralık 2005'te sosyal demokrat kimliğini kaybeden CHP'ye alternatif olarak "çağdaş, birleşmiş ve yeni bir sosyal demokrat parti" kurulması için toplanan ve ismini bu tarihten alan hareketteki bazı kişilerin CHP ile yakınlaşması sonucunu doğurdu. Kılıçdaroğlu yönetiminde CHP, katı laik ve Atatürkçü tutumunu yumuşatırken Burhan Şenatalar, Süleyman Çelebi, İbrahim Kaboğlu, Oğuz Kaan Salıcı ve son olarak da Canan Kaftancıoğlu gibi 10 Aralık Hareketi'ni başlatan veya harekete yakın olan isimler partide kritik görevlere geldi.

Bu bağlamda Kılıçdaroğlu'nun ilk hedefi CHP'nin toplumun geniş kesimlerine yerleşmiş olumsuz algıyı değiştirmekti. Bunu CHP'nin geleneksel kod ve reflekslerle başaramayacağını fark etmesiyle birlikte yeni kimlik inşasının bu amaca yönelik olarak başladığı söylenebilir. Katı Atatürkçülüğün aksine HDP ile ittifak kurabilecek ve vatandaşlık tanımını tartışmaya açacak kadar liberal, geçmişte düşman olarak görülen isim ve partilerle görüşme yapılabilecek ve hatta Cumhurbaşkanı adayı yapılabilecek kadar pragmatik, iktisadi anlamda Suriyeliler üzerinden yabancı düşmanlığı yapabilecek kadar popülist, CHP'nin oluşturulmak istenen yeni sosyal demokrat kimliğinin temel özellikleri oldu. Bu kimliğin inşasında ise söz konusu harekete mensup isimler, CHP yönetiminde sayısal olmasa da fikren iktidar olmuş kişiler haline geldi.

İşte tam bu noktada CHP, sürekli olarak kendi içerisinden kaynaklanan problem ve krizlerle savaşmak mecburiyetinde kalmaktadır. Son istifalarda da görüldüğü üzere CHP'de yüzyıllık kod ve refleksler hala canlılığını korumaktadır. Türkçe ezandan başörtü karşıtlığına, Atatürk dokunulmazlığından katı laik ve ulusalcılığa kadar yeni CHP kimliğinin kaçınmak istediği ne kadar konu varsa, parti içinden gelen çıkışlarla sürekli bir kriz hali CHP'yi esir almaktadır. Bu da esas itibariyle CHP'yi kendi geçmişiyle savaşmak mecburiyetinde bırakmaktadır.

Sonuç olarak son mektup krizi ve istifalar da CHP'ye yeni bir kimlik inşa etmek isteyen parti yönetimi ile yeni kimliği benimseyemeyen geleneksel kod ve reflekslerin birbirleriyle olan mücadelesinin bir sonucudur. Adı, parti amblemi ve tüm tarihi Atatürk ile özdeş yüzyıllık bir partide böylesi radikal bir değişimin yaşanması durumunda bu tarz tepkiler gelmesi de olağandır. Ancak bu krizler, CHP kendi geçmişiyle ve kodlarıyla açık bir şekilde yüzleşmeden ve sahici bir özeleştiri yapmadan sonlanmayacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA