Charlie Hebdo katliamı sonrasında tartışma sağlıklı bir mecraya doğru yol alma potansiyeli taşıyor. Papa'nın epeyce 'Latin' kokan yorumu da yapıcı yaklaşımı teşvik etti. Oysa ilk bakışta neredeyse bir sokak kabadayısı tavrı olarak algılanabilecek bir cümle kurmuş, "anneme küfrederseniz yumruğu yiyebilirsiniz" demişti. Aslında Papa son derece evrensel bir insani ilkeden söz ediyordu: Olmasını ya da olmamasını istediğiniz bir şeyi tekrarlayarak veya zorlayarak istediğiniz sonucu elde edemezsiniz.
Batı medeniyetinin insanlık adına geliştirdiği, felsefi altyapısını oluşturup kurumsallaştırdığı en önemli değerlerden biri muhakkak ki ifade özgürlüğü… Batı medeniyetinin önemli bir bölümünde bu ilkenin neredeyse kutsallık mertebesinde görülmesi de şaşırtıcı değil. Ne var ki kutsallar daima iç bütünlüğü ve tarihsel derinliği olan kültürlerde yaşanabilir. Dolayısıyla her kültürün kendine ait kutsalları olabilir ve bunlar düzen kurucu, nesilden nesle inşa edici bir özellik gösterirler. Diğer taraftan herhangi iki kültürün aynı ilkeyi kutsal atfetmesi veya belirli bir ilkeye aynı anlamı vermesi çok beklenen bir sonuç değildir. Her ne kadar küresel bir dünyada ve yüksek düzeyde bir karşılıklı etkilenme içinde yaşıyor olsak da, sonuçta kutsallarımız birbirinin aynı olmuyor ve bazılarını aynı terimle anlatsak da her kültür bundan aynı içeriği anlamıyor. Küresel dünyanın eşitlikçi olmamasının da bir getirisi yok. Diğer bir deyişle siyasi, ekonomik veya kültürel hegemonya sahibi ülkelerin kutsal anlayışı kendiliğinden veya kolayca diğer toplumlara sirayet etmiyor. Hatta aksine, hegemonya hiyerarşisinin alt katmanlarında yer alan kültürler içe kapanarak direnebiliyor ve kendi kutsallarına daha da fazla sahip çıkıyorlar. Nihayet çoğu zaman bu direnen toplumların kutsalları söz konusu direncin 'bayrağı' ve taşıyıcısı haline de gelebiliyor.
Bugünün Batı dünyasındaki İslami göçmen unsuru yukardaki ihtimalleri somutlaştırmış durumda. Artık modernliğin steril dünyasında değiliz. Sınırları kapatıp kendinizi korumak, hasbelkader vatandaşınız olmuş 'yabancıları' asimile etmek o kadar kolay değil. Bu tür çabaların tam aksi yönde sonuçlar üretmesi ve gelişmiş ülkelerin ortak yaşama zemini üzerinde tehdit oluşturması çok daha muhtemel. Post-modern dünya farklı kültürlerin aynı idari ve siyasi çerçeve içinde birlikte yaşatılması maharetini talep ediyor. Eğer modernliğe fazla alışmış ve kanıksamış iseniz, modernliğin bizatihi evrensel ve kalıcı bir varoluş hali olduğunu sanıyorsanız post-modern dönemde işiniz oldukça zor demektir. Çünkü modern dünyanın yöntemleriyle bugünün toplumlarını yönetmek mümkün değil. Kültürel heterojenliği dikkate alan ve bunun kalıcı olduğunu hazmeden bir yönetim anlayışına ihtiyaç var.
Papa'nın cümlesi tam da bu noktada anlamlı… Post-modern dünya birden fazla kültürü birlikte yaşatırken, birden fazla kutsalı da birlikte yaşamaya zorluyor. Böyle bir ortamda herhangi bir tarafın kendi kutsalını dokunulmaz kılarken, ötekinin kutsallık anlayışının değişmesini beklemesi yapıcı çözümler üretmeye müsait değil. Bunu yerleşik kültürün asıl sahibi olduğunuz için veya daha yüksek bir kültürü temsil ettiğinizi düşündüğünüz için yaptığınızda ise, ötekini aşağılamış oluyorsunuz ve Papa haklı çıkıyor… Yani yumruğu yiyebiliyorsunuz.
İfade özgürlüğünü övmek bu sonucu engellemiyor. Çünkü aslında kimse ifade özgürlüğüne karşı değil… Ama insanlar birlikte yaşamayı mümkün kılmayacak şekilde kutsallarına dil uzatılmasını hayati bir mesele olarak yaşıyorlar. Ve uzun süre de böyle olacak…