şimdi iyi dinleyin iblis güruhu: Öncelikle kocaman bir "Bravo" hepinize. Gayetle başarıyla becerdiniz haltınızı. Becerdiniz; koca bir ülkeyi, hatta bir koca dünyayı endişeye, paniğe, eleme, kedere boğmayı. Bakın bütün gazeteler, bütün haber bültenlerinden kan sızıyor; hicran, hüsran, kahır süzülüyor sanki. Kutsal günleri, kutsal mekanları zulüm zamanları, ölüm mekanlarına çevirdiniz. Şimdi sizi İstanbul'un bir köşesine, Taksim Hastanesi'nin 2'inci katına götüreceğim. Orada, koyduğunuz bombanın kurbanı olmuş, malum can pazarında, yaşama kıl payı tutunmuş insanlarımızı sokacağım kan bürümüş gözlerinize. Sonra tekrar edeceğim aynı sözü: Kör olasın demiyorum, kör olma da gör bunları...
SEKİZ YAŞINDAKİ KURBAN
Mertcan, henüz sekiz yaşında bir oğlan çocuğu. Kocaman pırıl pırıl gözleri, sevimli, aydınlık bir yüzü var Mertcan'ın. Ama konuşurken matlaşıyor, grileşiyor sanki bakışları. Neve Şalom'u yaralayan bombadan o da yaralanmış fena halda. Sinagogun tam karşısındaki evlerinde kağıttan uçurtma yaptığı bir sırada patlama olmuş ve tavan çöküvermiş bu minik yavrunun üzerine. Ağlayarak anlatırken diyor ki: "Deprem oluyor sandım. Sonra evimiz sallanıp benim üstüme çöktü sanki. Tavanmış parçalanıp düşen meğer. Bir kolum ve bacağım altında sıkıştı kaldı. Yüzüme de hep camlar, kıymık dikenler battı. Ben çok ağladım orada. Çok bağırdım. Annem piyango satmaya gitmişti, evde kimsecik yoktu. Allah'tan babam yakında bir yerdeymiş. Patlamayı duyup koşmuş eve. Beni öyle kanlar içinde görünce öldüm sanmış, gidip kafasını vurmuş duvarlara. O da kendini yaralamış. Ben ayıldığımda yanımda yatıyordu babam da. Sonra daha daha bağırdım. Komşularla polisler geldi. Bizi buraya getirdiler."
POLİS ABİLERE ÇOK ÜZÜLDÜM
Mertcan anlatmaya devam ediyor: "Ben en çok o kilisede (Sinagogu kastediyor) kapıda duran polis abilere üzüldüm. Dışarı çıktığımızda biri yerde yatıyordu. Bacağı kopmuş gibiydi. Diğerinin vücudu arabanın altına girmişti. Onlarla hep konuşurdum. Bana, 'N'aber yaklışıklı?' derlerdi. 'Polis olucan mı büyüyünce?' derlerdi. Ben de, 'Hayır maça gidicem, kavga çıkarıcam, beni kovalayıp yakalayamayacaksınız' diye kızdırırdım onları. Demin başbakan amca geldi. Okulumu sordu. Okçu Musa Okulu dedim. Bana oyuncak gönderecekmiş. Söz verdi. Gazeteye yazarsan de ki: "Mertcan oyuncak değil annesine iyi bir iş istiyor. Soğukta karda bile milli piyango satıyor annem. Üzülüyorum..."