Apaçık olanı görmekten korkup kör olmak... Hayal kurup gerçek sanmak...
Sloganlara büyük fikirler muamelesi yapmak...
Durmadan toplum bilimlerini yüceltip toplumdan hiç çakmamak...
Üç beş arkadaşını mahalle, mahalleyi memleket saymak...
Günümüz solculuğunu işte bu hastalıklar perişan edip zemininden kopardı ve her türden alçak tezgahın oyuncağı haline getirdi.
Bundan sonra da toparlanması zor.
***
Anlattığım şeyin en net ifadesini
Gezi olaylarını yeniden değerlendirmeye kalkışan solcularda bir kez daha gördük...
Kendilerini emek ve sınıf dinamikleri üzerinden temellendiremediklerini; "
beyaz burjuva" taleplerini süslemekten öteye gidemediklerini, zihinlerinin
Batı'nın neo-kolonyalistlerine çoktan teslim olduğunu bir kez daha anladık.
Bağırıp çağırmaları ve şiddetli sloganları onları "
uyuşturmak"tan öteye gitmiyor.
Düşünün...
Göklere çıkardıkları
Gezi hareketi
Türkiye'nin en güçlü patronları tarafından kucaklanmış...
Burjuvazi onlara otel, hastane açmış, bedava internet servisi sağlamış, ideolojik açıdan destek çıkmış, eylemcilerin şerefine her gece kadeh kaldırılmış...
Bunları bilmeyen var mı? Yok!
Ama üzerinden 6 yıl geçtikten sonra solcularımız eski teranelerine geri döndüler tabii.
Şimdi kalkmış, "
Gezi ile sermaye arasındaki çatışma"dan bahsediyorlar.
Yetmiyor, Gezi'nin "
devasa bir halk hareketi" olduğunu iddia etmekten
utanıp sıkılmıyorlar.
İflah olmaz bir yalancılık ve aymazlık!
***
Mesela şimdi onlara 2013 yazında iyice havaya girip
kendini kral sanmaya başlayan Cihangir tayfasının yaptığı patırtının sonunda yakın mahallelerdeki halkın tepesini attırınca neler olduğunu; halk gelince nasıl çil yavrusu gibi dağılıp
ardından tatile çıktıklarını hatırlatsam bir işe yarar mı?
Ama insan üzülüyor; çünkü bu yalanlarla hâlâ genç insanlar devşirilebiliyor.
Gençlere yazık oluyor.
Peki bu yalan rüzgarı neden bitmiyor?
Türkiye solu neden yeni bir başlangıç yapamıyor?
Çünkü Batı'nın içerdeki elleri, sermaye oligarşisi ve
FETÖ hâlâ bu sol yapıları kullanıyor.
Onların bu
"sersemliğe" ihtiyaçları var.