Günümüzde yalan da bir ürün...
O nedenle tek vasfı tüketicilik olanların yalanlara kanmaması imkânsızdır.
Hele hayallerle yaşayanlar için yalan bazen bir hediye, bir bağışa dönüşüverir.
Nereye kadar?
Eski zamanlarda yaşıyor olsak...
Yalancının mumu yatsıya kadar derdim...
Sonrası karanlıktı.
Şimdi çağ değişti...
Bir yalan ötekine bağlanıyor; uzun bir yalanlar zinciriyle yıllar geçiyor.
Yalan söyleyen ile yalan dinleyen birbirine ayrılmaz bağlarla bağlanıyor.
"Bir daha söyle, bir daha" tezahüratları yalancıyı cesaretlendiriyor.
Olmaz öyle şey demeyin! Bütün varlığını seri yalanlara bağlamış siyasetçilere ve kitlelerine bakın, anlarsınız.
Ya da çevrenizdeki mitomanlara bakıp neden onları hayatınızdan çıkartamadığınızı sorgulayın, ne dediğimi anlayacaksınız...
***
"Siyasette Yalan" başlıklı çalışmasında Hannah Arendt, "yalan söyleme becerisi" ile "iş yapma yetisi ve iradesi"nin aynı kaynaktan; "hayal gücü"nden çıktığını söylüyordu, haklıydı.***
Dönelim gündelik hayata...
İtiraf edin, "Bana bir yalan söyle, yeter ki güzel olsun" tavrıyla gele gele berbat bir yere geldik...
Eskiden yalan söyleyen yalanından utanır, belli olmasın diye çırpınırdı ve çarçabuk belli olurdu.
Şimdi yalanlar 32 kısım tekmili birden renkli, heyecanlı...
Bayağı iş görüyor; seriye bağlıyor; yeni sezonda yeniliklerle geliyor.
O yüzden de artık yalancı kişi, hem kendine hem yalanlarına âşık...
En sıradan mitoman bile bir tür "halkla ilişkiler" uzmanı gibi görüyor kendini...
Kahredici bir çarpıklık, doğru!
Lakin şunu bilelim: "Yalan" ciddi bir tüketim değerine sahip olduğu sürece düzelemeyiz.
***
NOT DEFTERİ
Gözü daha yükseklerde bir yerde olan herkes günün birinde gözünün kararabileceğini hesaba katmalıdır. (MILAN KUNDERA / Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği)