Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BERCAN TUTAR

Üç Anka

Milyarlarca insanın sadece yaşadığı siyasal rejimleri değil onların sosyoekonomik ve kültürel dünyasını da derinden şekillendiren Soğuk Savaş'ın üzerinden 32 yıl geçti. Berlin Duvarı'nın 9 Kasım 1989'da yıkılması aynı zamanda Soğuk Savaş'ın resmen bitişinin de tarihi...
Duvarın yıkılması dünyada ABD'nin yegâne egemen olduğu tek kutuplu dünya döneminin başlamasına yol açtı. Soğuk Savaş'ın galibi ABD, SSCB'nin çökmesiyle oluşan boşluğu değerlendirerek Doğu Avrupa, Balkanlar, Orta Asya ve Kafkasya'yı yeniden şekillendirdi.
Fakat bununla yetinmeyen ABD kendini 'Yeni Roma' ilan ederek yeryüzü hâkimiyetini hedefleyen fantastik 'Imperium Americana' projesini devreye soktu.
Bu yeni küresel hâkimiyet stratejisinin işaret fişeği ise 11 Eylül 2001 saldırıları oldu. 'Teröre karşı savaş' stratejisiyle sıra İslam dünyasını dizayn etmeye gelmişti.
Ancak Afganistan ve Irak işgalleriyle başlayan kaos projesi hezimetle sonuçlandı. Bu hezimet, küresel ve bölgesel dengelerde sarsıntılara yol açtı. Böylece ABD, Soğuk Savaş sonrası dönemde Doğu Avrupa, Balkanlar, Orta Asya ve Kafkasya'da elde ettiği avantajlarını kaybetmeye başladı.

***


Artık ABD sonrası çok kutuplu yeni bir dünyanın inşası sürecindeyiz. Bu yeni dünyanın en önemli üç kurucu aktörü ise Müslüman Türkiye, Budist Çin ve Ortodoks Rusya'dan oluşuyor. Özellikle küresel dengelerdeki ağırlığı giderek artan Türkiye bugün uluslararası yeni düzenin en etkili oyuncularından biri olarak görülüyor.
Batılı elitler, Başkan Erdoğan'ın 2002- 2012 arasındaki ilk on yıllık icraatlarını 'Batı dışı yükselişin ve alternatif modernleşmenin modeli' diye alkışladı.
Türkiye, 2013'ten sonra izlediği bağımsız kalkınma politikaları ve yeni savunma konseptiyle ise hem Batı dışındaki ülkelerin referansı hem de İslam dünyasının gurur ve ilham kaynağı hâline geldi. Geldiğimiz noktada ezberleri bozarak 'siyah kuğu' işlevi gören Türkiye'nin sosyolojik, kültürel, tarihi ve dinî kimliğini demokratik çağdaş değerlerle sentezlemede gösterdiği beceri, Batı'nın kadim oryantalist önyargılarını da tuzla buz etti.
Bu pencereden bakınca, Konfüçyüs düşüncesini 'devlet kapitalizmi' ile bütünleştiren sosyalist Çin ile Ortodoks köklerine sarılarak küllerinden yeniden doğan Rusya dışında dünyanın şu sıralar en çok muhafazakâr ve demokratik modernleşmenin yıldızı olan Müslüman Türkiye'yi dikkatle izleyip yorumladığını görüyoruz.

***


Çünkü Yeni Türkiye, Müslüman bir ülkenin kendi dinamikleriyle demokratikleşip kalkınabileceğini dünyaya ispatladı.
Bu bağlamda Müslüman Türkiye, Budist Çin ve Ortodoks Rusya'nın şu an uluslararası sistemde stratejik ve jeopolitik değerleri en yüksek aktörler olması bir tesadüften ziyade tarihsel bir zorunluluktur.
Zira yeni dünyanın kurucu aktörleri olan bu üç Anka, küllerinden doğduktan sonra şimdi köklerine dönerek daha da büyüyor. Neo-Konfüçyüs Çin, Neo-Osmanlı Türkiye ve Neo-Sovyet Rusya bugün Batı'ya değil daha çok birbirlerine bakıyor.
Bu bağlamda Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu, Orta Asya, Kuzey Afrika, Hazar ve Akdeniz gibi hammadde kaynakları ve enerji yataklarının ya merkezinde ya da geçiş yolu üzerinde yer alan Türkiye, sadece mevcut uluslararası sistemin değil yeni dünyanın da en kilit ülkesi konumunda. ABD eski başkanlarından Bill Clinton, 1999'da TBMM'de yaptığı konuşmada boşuna "Türkiye'nin geleceği 21'inci yüzyılı şekillendirecek" dememişti.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA