Zor bir süreçten geçiyor dünya. Jeopolitik dayatmalarla jeopolitik mühendisliklerin at başı gittiği kritik bir aşamada yer alıyor ülkeler. Kimse dokunulmaz değil. Bu süreç her devleti iç ve dış siyasetini yeniden formüle etmeye zorluyor. Çünkü yeni gerçekliği memnuniyetle karşılayanlar ile buna karşı çıkanlar arasında amansız bir mücadele var. Bu rekabet ya uzlaşı ile bitecek ya da çatışma daha da alevlenecek.
20. yüzyılda kurulan dünya düzeni işlevselliğini yitirdi. Yeni bir çağ ve sistem arayışı var. Geçen asrın paradigmasının da normlarının da miadını doldurduğu bir dönüm noktasındayız. Dünyaya dayatılan jakoben modernizm tarihe karışıyor.
Endüstriyel üretimi gerileyen Atlantik dünyası darboğazda. Tarifelerle ve yaptırımlarla ayakta durmaya çalışıyor. Artan endüstriyel ve ekonomik krizler neoliberal piyasa uygarlığı ile reel-kapitalizmi ıskartaya çıkarıyor.
Batılı uygarlığın bu cendereden tek kurtuluşu var. O da Türkiye, Rusya ve Çin gibi yeni yükselen güçlerin sisteme yönelik tehditlerini azaltarak entegrasyonlarını artırmasıdır.
Bu da Atlantik dünyasının sömürgeci ve ırkçı tavrını terk edip çok kutuplu dünyayı içselleştirmesine bağlı.
***
Nitekim ABD'nin tarife savaşlarını, zordaki finansal ve ticari sisteme yönelik jeopolitik mühendislik faaliyetlerinin göstergesi olarak okumak lazım. Bu hamleler sistemin yeniden tanımlanması ve dizayn edilmesi çabasıdır. Haliyle işlevsizleşen sistem yeni bir işlev arayışı içinde. Bütün veriler küresel gidişattaki köklü değişimi zaten açık biçimde gözler önüne seriyor. 2004 ila 2017 arasında ABD'nin dünya imalatındaki payı yüzde 15'ten yüzde 10'a düştü.***
Ekonomik marjinalleşme siyasi, kültürel ve sosyal ötekileşmeyi de körüklüyor. Umut ve gelecek kayboluyor. ABD bu ulusal ve küresel çıkmazı tarifelerin tetikleyeceğini umduğu endüstriyel rönesansla aşmaya çalışıyor. Amerikan halkı bu köleci sistemden kendilerini kurtarması için Donald Trump'a oy verdi.