Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

-Onca yola değer mi? -Hem de nasıl!

Ne kadar zengin ve bambaşka bir kültür, ne kadar renkli ve dinamik bir şehir... Yayla gibi caddeler, şahane parklar, göz kamaştıran binalar... Hayran bırakan müzeler, içimizdeki mazohisti çıkaran lezzetler, sıcacık insanlar... Meksika’nın nabzının attığı Mexico City’deydik...

Sadece seyahat değil hayata dair bir tavsiyeyle başlayayım. Naçizane. Etrafın ne dediğine bakmayın.
Kendi önyargılarını, korkularını, takıntılarını size de bulaştırmalarına izin vermeyin. Tek seferlik mini tecrübelerini genelleştirmelerine, iyiyi de kötüyü de büyütüp abartmalarına kanmayın.
Meksika'ya gitmenin daha lafını etmeye başlamamızla, etraf da endişe üretim çalışmalarını başlattı. En temel iki köpürtme başlığı 'güvenlik' ile 'yol'du.
Çantamızı, paramızı, ruhumuzu, hatta bedenimizi çalacaklardı kesin! Öylesine tehlikeliydi. Hele tursuz, kendi başımıza gitmek! Korkmuyor muyduk?
Dünyanın öteki ucuydu. Bir gün gidiş bir gün dönüş, o yol bitmeyecekti. Üşenmiyor muyduk?
Etrafa kulak versek, iki kadın başımıza Meksika'ya gidemezdik doğrusu. Kulaklarımızı tıkadık, gözlerimizi kararttık. Radarlarımızı sadece yüreklendiren, iştahlandıran, gaz verenlere açtık. Good vibes only!
Ben kâinata dağılmış çeşitli arkadaşları olan bir dünyalı değilim. New York'ta oturan iki arkadaş ve Dubai'de çalışan bir kuzenle sınırlıyım. Meksika'da ne ahbabım olacak? Hiç.
Fakat beni de hadileyen (iyi ki!) sevgili çocukluk arkadaşım Esra'nın gitme sebebi, Guadalajara Kitap Fuarı'ydı. Çocuk kitapları çıkaran butik bir yayınevi sahibi olan Esra, buradan bir davet almıştı. Dolayısıyla da yazıştığı birileri vardı.
Onca yol çekmişken sırf Guadalajara'ya gidip dönmek olmazdı. Orası nihayetinde bir sayfiye şehriydi. Meksika'nın nabzı esas Mexico City'de atıyordu. Beraber tutmalıydık!
Üstelik de şansımıza Jose faktörü olacaktı. Esra'nın yakın bir arkadaşının ahbabı olan Meksika kökenli Jose, ABD'de yaşıyordu. Ama tam da biz oradayken, iş için Mexico City'ye gelecek ve doğal olarak ek işi de bizi gezdirmek olacaktı!
Booking.com'dan tarihi merkezde makul bir otel ayarladık. Gündüz 30'a yakın olan ama akşam 9'a düşen geniş bir ısı yelpazesinde ne giyilir pek de bilemeden, bavulları hazırladık. Hadi bakalım...

İSTANBUL'DAN GELDİK OTELE GİDEMEDİK!
18 saatlik uçak yolculuğumuzu evvelki hafta yazmıştım. Amsterdam aktarmalı olarak, beklediğimizden çok daha zahmetsiz ve sıkıntısızdı. Hatta masrafsız bile denebilir neredeyse, budgetair.com'dan aldığımız biletlerle hiç de fahiş bir fiyata değil, gidiş dönüş 2 bin liranın üstüne az küsürat ekleyerek uçtuk onca yolu.
Meksika internetten dolduracağınız hiç de karmaşık olmayan bir form karşılığında kolaycacık e-vize veriyor. Pasaportunuzda geçerli ABD vizesi varsa, onu da istemiyor. Ve sonrasında da havalimanında zerre kafa ütülemiyor.
Kuyruk hızla aktı, bavullar da çıktı, kazasız belasız geldik mi şimdi? Oh!
İlk mini kazık, hem de tam bir dost kazığı, para bozdurma konusundaydı. Yanımızda ABD doları var ama bize Meksika 'doları' lazım. Bir arkadaş ısrarla havalimanında bozdurmamızı söylemiş. Sözünü dinliyoruz. Sonrasında şehir merkezinde, dinlemememiz lazım geldiğini anlıyoruz. Can sağlığı. Ama kulağa da küpe: Herkesin sözüne itibar etme!
Yine bir arkadaş, taksiye hiç dışarı çıkmadan, havalimanının içinden binmemizi tembihlemiş. Bu doğru işte, zaten de sistem böyle: Sıra numarası alıp kapıya çıkıyor, taksimize biniyoruz.
İlk birkaç dakika yolunda gidiyor. Ama sonra gitmiyor. Hiçbir şey gitmiyor. İlk acı Mexico City gerçeği: Trafik. İlerleyen günlerde de sık sık tecrübe edeceğiz. Trafik ciddi problem... İstanbul'u hiç aratmıyor. Zaten de artık dünyanın bütün büyük şehirlerinde, yerin altına metroya inmiyorsanız kaçış yok bundan.
İyi tarafından bakalım: Tıkalı trafik, durduğumuz yerleri alıcı gözle incelemek demek. Ayrıca da şoför alternatif yollardan medet umarak bizi pek çok sokakta dolaştırıyor (Parası baştan konuşulduğu için kazıklıyor mu korkusu yok). Ama gördüklerimiz hiç de içimizi açmıyor: Fakirlik. Pislik. Tekinsiz mahalleler. İzbe sokaklar. Ürkütücü yüzler. Tezgâhlarda imrendirici olmaktan çok uzak yiyecekler. Havadaki kesif kötü koku da cabası.
İlk izlenim: Eyvah, gelmese miydik! Ama şehre akşam karanlığında varmanın ve havalimanından merkeze ilerlerken en tehlikeli, en problemli semtlerden geçmenin sonucu bu. Ertesi sabahki ikinci izlenim tam tersi olacak: Ayyy, iyi ki geldik!

ŞEHRİN NASIL BİR RUHU VAR?
Meksika tarihini istediğiniz yerden okursunuz. Ben size ruhunu anlatayım. Mexico City güzel bir şehir evvela... Hiç ummadığım kadar yeşil. Kocaman parkları var; hafta içi-hafta sonu halkın doldurduğu, yaşayan, bakımlı parklar. Karşıdan karşıya geçerken trafik ışığı saniyelerinin yetmediği genişlikte caddeler... Bu açıdan Buenos Aires'e benzettim biraz.
'Resmi' rengi pembe ama genel olarak da çok renkli bir şehir. Çöpçülerin, temizlikçilerin rengârenk üniformalar/ önlükler giydiği, bazen müziği kökleyip dans ederek temizlik yaptığı bölgelere sahip.
İnsanları sıcak. Tek kelime İngilizce bilmeden anlaşabilme maharetlerine şapka çıkarılır. O açıdan mesela Brezilya'ya bin basar (Oradaki ekmek, su gibi en temel ihtiyaçları anlamama direnci, insanı canından bezdirir).
Yardım etmek için kendi yolunu değiştirenler, metrobüste bizim yerimize 'Akbil' basanlar oldu. Meksikalılarda doğal bir insan canlısı hal sezdik.
Sefalet yok mu? O en zengin ile en yoksul dünyalar arasındaki uçurum burada da var maalesef. En yüksek markaların beş dakika uzağındaki en düşük şartlar, sefahat ile sefaletin böylesine dip dibeliği, suç oranının yine de makul sayılabilecek seviyede olduğunu düşündürüyor. Ama Hindistan'daki gibi her köşede çiş dereleri akmıyor mesela. Gecekondular, Brezilya'da favela tabir edilen gecekondu mahallelerinden daha temiz pak ve medeni görünüyor. Böyle avunabiliriz belki...

TEMEL SORU: YETERİNCE GÜVENLİ Mİ?
En sık gelen soru bu. Evet, pekâlâ güvenli... Ya da şöyle diyelim: Korkulduğu, abartıldığı kadar güvensiz değil.
Kendi ülkenizde de, yabancı bir şehirde de belayı çağırmayacaksınız bir kere. Çantanızı kafe sandalyesinde bırakıp tuvalete gitmeyeceksiniz. Üstünüzde altınlı, taşlı, pahalı değilse bile öyleymiş gibi yapan Bülent Ersoy aksesuvarları olmayacak. Çantanızın fermuarı açık gezmeyeceksiniz. Mağazada bir şey denerken pılınızı pırtınızı kabinde unutmayacaksınız. Üstünüze başınıza, elinize kolunuza hâkim olacaksınız. Ve uyanık!
Esasında pek çok yer aynı ölçüde güvenli ve güvensiz. İş biraz da sizde bitiyor. Biz o netameli bölgelerde dolaşmadık. Çapraz çantalarımızla da en ufak bir işkillendirici niyetle bile karşılaşmadık. Taksi kurallarına yüzde yüz uymamamıza rağmen üstelik!
Nedir Mexico City'deki taksi kuralları? Genel prensip olarak hiç kimse yoldan geçen taksiyi durdurmanızı tavsiye etmiyor. Onlar en sakat olanlar. Büyük çoğunluk Uber kullanıyor. Olmadı, yollardaki taksi duraklarından, kime bağlı çalıştığı belli olan arabalara biniliyor. Yoldan çevirmek riskli... Ama birkaç kere besmele çekip risk de aldık mecburen. Ve şansımıza gayet nazik, efendi, güven veren tiplere rast geldik.

HAFTAYA... BULUŞALIM HAFTAYA...
Tarihi merkezde nerelere gitmeli... Roma'nın en tatlı kafeleri... Condeca'da salı pazarı... En kıskandırıcı müzeler... Kolonyal yapıların en güzelleri... Kötü ruhlar nasıl kovulur... Küçük şirin dükkânlar nerede... Rekor büyüklükte pastaneler... Frida Kahlo mu daha yetenekli, kocası Diego Rivera mı... Semt semt, adım adım Mexico City...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA