Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SONAT BAHAR

Apartmanda yaşasam böyle komşularım olamazdı

Dizi ve sinema filmlerinin ödüllü kostüm tasarımcısı Tuba Ataç, şehirdeki yaşamdan bunaldı, fazla uzaklaşmadan kendine izole bir hayat kurdu. Önce evini kapattı, yaşamak için bir tekne kiraladı, kaptanlık eğitimi aldı, artık bir teknesi var. Şimdilik Kalamış Marina’da yaşayan tek kadın kaptan o. Üstelik onun gibi marinada yaşayanlarla komşuluk ilişkileri örnek alınacak türden

Tuba Ataç, Kelebekler, Sarmaşık, Gişe Memuru, Kardeşim Benim, Deliha gibi 40'ın üzerinde filmin kostüm tasarımcısı bir kadın. Pandemi döneminde, her şeyin ve herkesin üzerine geldiğini hissettiği bir anda, tüm hayatını değiştirecek bir karar aldı. Emirgan'da yaşadığı evini kapattı, eşyalarını depoya koydu ve Kalamış Marina'da bir tekne kiraladı. Kiraladığı sırada tekne kullanmayı bilmiyordu, öğrendi. Teknede yaşama fikriyle yola çıkmıştı ve kiraladığı teknedeki hayatı o kadar cazip geldi ki, bir ay sonra depodaki eşyalarını bağışlayarak iki bavullu bir hayata başladı. Bu arada kendi gibi pandemiyi teknede geçirenlerle, eşi benzeri görülmemiş sıcaklıkta bir komşuluk ilişkisi kurdu. Ve kirada geçen sekiz ayın ardından geçtiğimiz yaz, bir daire alayacağı rakama bir tekne aldı. O artık Kalamış Marina'da yaşayan tek kadın kaptan. Tuba Ataç'la bu farklı yaşam tarzını, İstanbul'da bir apartmanda yaşayamayacağı komşuluk ilişkilerini konuştuk
- Teknede yaşama fikri nereden çıktı?
- Çocukluğumdan beri denizi çok seviyorum. Sinema sektörüne geçmeden önce spor akademisinde eğitim aldım. Orada yelken eğitimi almıştım. Deniz sevdası hep vardı ama yaşama fikri çok sonra geldi. Pandemi benim açımdan çok zor geçti görevimden dolayı. O zamanlar Sinema Televizyon Sendikası'nın başkanlığını yapıyordum. Pandemi geldi, setler duruyor, ödemeler nasıl olacak, hayat nasıl devam edecek? Sendika geçmişim yokken, kostüm tasarımcısı olarak herkesin benim ağzıma bakması beni çok yordu. Tatile güneye gittim. Görüntü yönetmeni Mehmet Aksın ve oyuncu eşi Yeşim Büber'in teknesine bindim. Onlar teknede yaşıyor. Hatta ikizleri doğdu, onları hastaneden alıp teknelerine götürdüler. Şimdi kocaman çocuklar... Onlarla sohbetimiz esnasında sanırım motive oldum teknede yaşama konusuna. Bir anda tekne almaya karar verdim, teknemin ismini bile koymuştum. Yelken eğitimim vardı ama ehliyetimi almamıştım. Tamamen amatördüm. Üniversiteden arkadaşım Oğuz Ayan, Kalamış Marina'daki önemli eğitmenlerden biri, hemen onu aradım.



- Bir anda gelen bir karar ve harekete
geçme, epey hızlısınız.
- Eğitim, ehliyet, tekneyi bulma... Hepsini iki ayda hallettik. Bundan bir buçuk sene önce pandemide oluyor bunlar. O sırada Emirgan'da yaşıyordum. Orada hep denizin üstünde olacağım hayali kurdum. İlk başta teknede yaşayıp yaşamamayacağımı görmek için tekne kiraladım.
- Ev kiralar gibi tekne mi kiraladınız?
- Evet. Aslında böyle bir sistem yok. Çünkü bir haftalığına değil, günlük değil, tatil için değil, yaşamak için tekne kiralamak istiyordum. Böyle bir tekne yok. Ama arkadaşım Oğuz dedi ki, "Çok fazla boş tekne var, çoğunun sahibi yurt dışında, onlarla bir görüşelim." Üç günde o tekneyi bulduk. Sekiz aylık bir anlaşma yaptık. Ve ben ev kiralar gibi tekne kiraladım. Bu sırada bir ay sonra evi kapattım. Çünkü o ev orada durursa, bu iş olmaz diye geçti içimden. Eşyalarımı önce depoya kaldırdım. Sonra bağışladım çünkü, eşyalar orada durursa bu iş olmaz diye düşündüm. Kafamda her şey silinmeliydi. Bu arada denizde yaşama amacım, minimalist bir hayat sürmekti. İki bavula inmekti hedefim. Diyordum ki, iki bavula ineceğim, çok da mutlu olacağım... İnsandan yorulmuştum pandemide. Yani biraz sorunlardan kaçıp, kendimle olmak istedim. Bunun için de denizden daha iyi bir yer düşünemiyorum.
- Teknedeki ilk akşamınızı nasıl geçirdiniz, anlatır mısınız?
- Etrafımdaki kimse inanmıyordu bana, "Bizim Tuba yine bir çılgınlık peşinde" diyorlardı. İlk gece heyecandan uyuyamadım. Gözlerim doldu, bu yeni hayat bana büyük heyecan verdi.
- Var mıdır böyle etrafındaki insanların dediği gibi çılgınlıklarınız?
- Var. Fotoğraf çekmeye merak saldım, bir sinema yapıp ara verip, bir aylığına Tayland'a, Hindistan'a ve Küba'ya gidip kaldım. Geziyordum anlık kararlarla... Bunlar hep işim sayesinde aslında. Kendime zaman ayırabiliyorum. Dizi yapmıyorum, çünkü o tüm hayatını ele geçiriyor ve tüm hayatın set oluyor. Sektörümüz çalışma şartları açısından zor bir sektör. Gece geç saatler, uzun çalışma günleri... Senaryo geliyor, Artvin'de, Kars'ta çalışıyorsun. Sinema daha kolay, o proje bittikten sonra sana vakit kalıyor.



EV ALACAĞIMA TEKNE ALDIM

- Kiralamanın ardından tekne satın alıp tamamen hayatınızı bunun üzerine kurma fikri nasıl gelişti?
- Kiralama kısmı provaydı. Şuursuzca bu fikrin peşindeydim. Ne annem, ne abim, ne arkadaşlarım inandı. O sırada kiraladığım teknenin süresi bitmişti. Bir ay kadar annemde ve abimde kaldım ama karada nefes alamadım. Kendimle olamamak zor geldi. Kendi bütçeme göre bir tekne buldum. Ve ücreti İstanbul'da derli toplu bir ev alamayacağım kadar uygun bir rakamdı. Benim evim teknem. Dışardan lüks gibi görünen şey aslında değil. Burası benim uygun fiyatlı kendime göre bulduğum evim. Marina kiraları elbette lokasyona göre değişiyor.
- Gününüz nasıl geçiyor?
- Spora gidiyorum bir otelde. Bunun öncelikli amaçlarından biri de uzun uzun banyo yapmak (gülüyor). Bir saat spor yapıyorsam, bir saat de banyo yapıyorum. Her gün denize yarım saatliğine de olsa çıkmaya çalışıyorum. Mesela bugün güzel rüzgar var yelken dolar... Kahve yapıp, kitabımı alıp okuyorum. Zaten diğer teknedeki insanlarla adeta bir komün hayatı var. Kim buradaysa, onunla bir arada oluyorum. Bir WhatsApp grubumuz var, hep haberleşiyoruz. Tekneden çalışanlar, ofise gidenler var burada. Devamlı yaşayan da var, haftada üç gün kalan da evini çamaşır yıkamak için kullanan da... Komşularımla birlikte yemek yiyoruz. Bazen teknelerine gitsinler ve tek kalayım diye bekliyorum. Teksem, televizyon seyrediyorum, kitap okuyorum. Bu kadar...



- Sıkıldığınız zamanlar olmuyor mu?

- Hiç olmadı. Kalamış'ta olmanın avantajı var, sıkıldığında çık hemen dışarı sosyalleş. 15 dakikada Bağdat Caddesi'ndeyim... En başta hedefim Marmaris'e gidip, sosyal hayatı da minimuma indirmekti. Sonra buradaki arkadaşlığı ve komşuluğu gördüm, bu beni çok cezbetti. Güvenliği geçtiğiniz andan itibaren başka bir yerde buluyorsunuz kendinizi, kaostan kopuyorsunuz. Denize çıktığınızda da ha Göcek'tesiniz, ha Marmaris'te... Göcek'te olsak belki denize girerdik ama burada da Büyükada'nın arka taraflarında denize girecek yerler hâlâ var.
- Hep İstanbul'da değilsiniz ama...
- Tabii, yazın gidiyorum güneye. Ama tek çıkmak istemiyorum, her şey olabilir. Ama artık öyle bir hal aldı ki, yazın da buradan komşularla birlikte çıkıp güneye iniyoruz.



KARADAKİ KOMŞULUKTAN KAT KAT DAHA İYİ

- Komşuluktan söz edelim artık... Bir apartmanda otursanız bu kadar iyi ilişkileriniz olmazdı sanırım...
- Kesinlikle. Sudan çıkmış balık gibiydim buraya geldiğimde. Hiç kimseyi tanımıyordum ama denizcilikte bir gelenek var, herkes birbirine çok yardım ediyor. Hemen bana bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sordular. Tekneyi bağlarken mutlaka birileri yardım etti. Kadın olunca daha da yardım gördüm. Burada yaşayan kadın yok çünkü. Herkes yardım etti, yanımda oldu. 10 sürdü kaynaşma süresi, sonra aile gibi olduk. Artık kimin teknesinin anahtarı nerede biliyorum. İstediğim tekneye girebilirim, onlar da benimkine girebilir. Kapımı kilitlemiyorum bile... Karadaki komşuluktan kat kat daha iyi. Herkes denizci ve sıfır hiyerarşi var aramızda. Kimin ne iş yaptığının önemi yok, biri profesör, biri kalp cerrahı, biri işsiz, biri avukat... Bunlar hiç konuluşmuyor. Hep tekne, nereye seyir yapacağız, yaz planı ne, kaç tekne gidiyoruz... Hep bunlar konuşuluyor. Ben birçok teknik şeyi, bu bir aradalık sayesinde öğrendim. Herkes birbirine "Kaptan" diyor... Asla Tuba yok! Daha sıcak bir ilişki, duvarlar yok.
- Zorlukların üstesinden gelmek kolay oluyordur bu komşuluk ilişkileriyle...
- Bir ay önce uçakların kalkamadığı bir rüzgar vardı. Biz o gece nöbet tuttuk. Sadece kendi teknemiz için değil ama tüm pontonları gezdik, yapılması gereken bir şey var mı diye...
- Hayatınızın sadeleşmesi iyi geldi mi?
- Çok iyi geldi. Önceden internetten ayakkabı alırdım, şimdi termos, halat bakıyorum. İki bavula indi hayatım. Üç dört pantolon, dört beş sweatshirt'üm var. 30 ayakkabım varmış dörde indi. 30 ayakkabım varmış derken bile utanıyorum şu an.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA