Aysun Kayacı bundan bir-iki yıl evvel tarihimize geçecek o lafı etmiş ve, "Benim oyumla dağdaki çobanın oyu niye eşit?" diye sormuştu. O günden beridir şu 'genel oy' meselesine olan inancım kaybolmuş vaziyette dolanıyorum ortalıkta. Hayır, çobanlarla bir derdim yok, Aysun Hanım'la oyumun eşit olmasından dolayı sıkıntım var. Aynı referandumda birer oy kullanacağız neticede ve bu durum benim zihnimi kemirip duruyor... Acaba 'evet' mi diyecek, 'hayır' mı? Yazı-tura mı atacak? Ne yapacak? Peki, bu 'genel oy' meselesi başımıza nasıl musallat edildi? Büyük burjuva devrimleri monarşileri devirdiğinde, öyle her önüne gelene oy hakkı falan da otomatik olarak gelmemişti. Sadece mülk sahipleri oy kullanıyor, milleti yönetecek olanları seçiyordu. Mal-mülk sahibi olmayanlar, "İlle biz de oy vereceğiz," diye hadise çıkardılar ve nihayetinde başımıza bu işi aldık.
STALIN'E GÖSTERİLEN MİNNETTARLIK!
Hayır, 'mülk sahibi olmayan oy vermesin' gibi bir fikrim yok. Misal, Rus İhtilali'nin ardından da burjuvaları deviren işçilerin iktidarda ağırlığı oldu. Yani, teorik olarak, üretimde çalışanların oyu, diğerlerinden daha değerli sayılacaktı. 'Teorik olarak' diyorum, bu iş pratiğe fazla geçemeden Stalin meseleye noktayı koydu. Sovyetler Birliği'nde yeniden 'genel oy' sistemine dönüldüğünde ise işler yine karıştı. Mesela, bir seçimde Stalin, 'aday gösterildiği' bölgedeki seçmen sayısından daha fazla oy almış, resmi makamlar, "Komşu seçim bölgelerinden yurttaşlar liderlerine duyduğu minnettarlığı göstermek için gelip oy kullandı," diye acayip bir açıklama yapmıştı... Neyse efendim, netice itibarıyla, herkesin cümbür cemaat ve eşit oy hakkının olduğu 'genel oy'a dayalı sistemlerde abuk subuk sonuçlar çıkma ihtimali hiç de yabana atılır bir ihtimal değildir. Ve bu iş nasıl çözülür, tam olarak bilemiyorum... Peki, bütün bunları niye mi anlattım? Tabii ki yine acayip bir oylama sebebiyle... Milliyet'in internet sitesinde düzenlenen 'tüm zamanların en yakışıklı jönü' oylaması, internet kullanabilen nüfus içinde de izan sorunu olduğunu bir kez daha gösterdi. Yani insanların belli bir eğitim düzeyi olması, otomatik olarak aklı başında oy kullanmasına yol açmıyor. Necati Şaşmaz 'en yakışıklı jön' sıralamasında yedinci sırada yer alırken, Göksel Arsoy'un 16. olması kadar acayip bir sonuç olabilir mi? Türk sinemasının bu büyük jönünü 'yakışıklılık' sıralamasında geride bırakanlar arasında Burak Özçivit, Engin Düzyatan, Mehmet Aslantuğ ve Murat Yıldırım falan da var! Bu isimler aynı zamanda 19. sıradaki Tamer Yiğit'in de, doğal olarak, üzerinde yer alıyor. Allah için, Necati Şaşmaz nereee, Göksel Arsoy'la Tamer Yiğit nere! Böyle oylama, böyle milli irade, böyle toplumsal şuur mu olur? Bari bir de İbrahim Tatlıses'i koysalardı oylamaya -Oktay Kaynarca da var nasıl olsa... Ya da bir referandum yapılsa, "İbrahim Tatlıses ekranlarda ağlamaya devam etsin mi?" diye... Çünkü İbrahim Bey, Arım Balım Peteğim programında canlı yayınında yine gözyaşlarını tutamamış! Yine! Çalışanlarının kendisiyle ilgili açıklamaları ekrana gelince çok duygulanmış! Yine! Gerçi daha evvel kimi defalar çalışanlarına küfür salladığını, maaşsız bıraktığını falan yazmıştı medya ama olsun... O bir his insanı... O yüzden, hakikaten bitsin artık bu çile ve ille de bir şey oylanacaksa, toplumsal mutabakat adına, İbrahim Bey'in artık ekranlara çıkıp ağlamaması oylansın... Yahu, bir de neye takılıyorum, biliyor musunuz? Aradan 30 sene geçmiş, biz hâlâ 12 Eylül'le oyalanıyoruz, oyluyoruz, boyluyoruz... Ortalık mitingden, yürüyüşten geçilmiyor bu sıcakta: 'Evet!', 'Oh hayır!', 'Yetmez ama boyu değil işlevi!'... Neticede 146 milyon elimizle bir 'anayasa'yı doğrultamıyoruz. Halbuki bakın, ABD'de anayasa meseleleri çoktan aşılmış, Los Angeles kentinde kadınlar halka açık yerlerde erkekler gibi üstsüz dolaşabilmek için eylem yapıyor. 'Ulusal Üstsüz Gün' diye gün ilan etmişler, hanımlar üstlerini çıkarmış, erkekler de sutyen takarak dolaşıyor. El alemin başka derdi yok tabii, 'kamusal alan' deyince akıllarına meme geliyor... Biz ise öyle tuhaf bir memleketiz ki, en fazla Çakıcı ile Nuriş'in erotik mektuplaşmalarıyla eğlenebiliyoruz. Hakikaten, mafyası bile bu kadar trajikomik bir başka memleket daha var mıdır? Kapışmayı bırakıp beraberce 'sitcom' yazsalar köşe olacaklar, haberleri yok. Hâlâ 'ağır abi' olmaya uğraşıyorlar... Vallahi hazır havalar da sıcak, şeytan diyor ki, anadan üryan soyun, vur kendini sokaklara, git postaneye, bir mektup Nuriş'e, bir mektup Çakıcı'ya... Belki gündem değişir, Akdeniz olur, vatandaş gülümser...