Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HOP KÜLTÜR

SAMİ TOSUN

Papyonlu Tosun'un milyonluk hayalleri!

Dolar milyarderlerimizin sayısı 39'u bulmuş. Her biri en az 425 milyon dolar sahibi olanlarla birlikte bu sayı 105'e ulaşıyor. Ne mutlu bana! "Hayda! Sana ne oluyor?" demeyiniz efendim, rahmetli Turgut Özal'ın fikriyatını kendime düstur edinmiş vaziyetteyim, zenginleri seviyorum. Etrafta ne kadar zengin varsa, kendimi o kadar güvende hissediyorum. Bir çeşit ruhi rahatsızlık gibi görünse de, durum böyle... Tabii efendim, yukarıda zikrettiğim rakamlar, kişisel servetleri ifade ediyor. Yoksa milyon, hatta milyar dolarlık zenginlerimizin sayısı 105 kişiden çok daha fazladır kanaatimce. Hatta bu kanaat olmaktan ziyade, bilgim dahilinde. Pek çok kişinin kendi üzerine servet kaydı yok, paralar şirketlerin hesabında mesela. Ya da kimi zenginlerimiz yurtdışında açılmış hesaplarda tutuyor paralarını. Biz onları hiç bilemiyoruz. Mütevazı kimseler, kendilerini belli etmek istemiyorlar... Peki, sorun bakalım, niye seviyorum zenginleri? İzah edeyim. Düşünsenize! Biz her sene yılbaşında, yüreğimiz pırpır ederek, uzatılan deste içinden piyango biletimizi çekiyor, içimizi dolduran heyecan ve umutla o büyük geceyi bekliyoruz. Şahsen her yılbaşı bir tam, bir yarım, bir çeyrek bilet alıyorum. Hani tam bilete vursa daha çok sevineceğim. Hepsi benim olsun istiyorum. Neredeyse bir ay, kendimi milyonerler kulübünün bir mensubu gibi görüyorum. Tavırlarım, hallerim, duygularım değişiyor. Zengin olmam halinde başka insanların beni çekememe, hatta benden nefret etme ihtimalini düşünüp ürküyorum. Kimsenin beni anlayamadığını, zenginlerin de bir kalbi olduğunu, yani biz zenginlerin de iyi insanlar olabileceğini düşünüyorum. Yani olaya 'biz' diye bakıyorum. O piyango biletlerine bir amorti bile vurmadığı halde, bir sonraki yılbaşına kadar giderek artan ve yeni biletleri aldığım an doruk noktasına ulaşan bir umutla yaşamayı sürdürüyorum. Ve aslında, dolar milyarderlerimizin, milyonerlerimizin yanında, hele çeyrek bilete vursa iyice küçük olan o servet ihtimali beni canlı tutuyor. Servet sahibi olmak bir tutku aslında. Misal: Tunus'un devrik diktatörü Bin Ali'nin sadece bir malikanesindeki gizli bölmelerden çıkan milyonlarca dolar, avro, öyle deste deste sergilenirken, aynı tutkunun bedenimi sardığını hissettim. Yani, beni o deste deste banknotların arasına yatırsalar, huzur içinde son nefesimi verebilirim. Müthiş bir his olmalı... Sadece banknotlar mı? 'First Lady' Leyla Hanım'ın Tunus'tan kaçarken yanında 1.5 ton altın çıkardığı söyleniyor. Geride bırakılıp da malikanede ele geçenleri ve henüz bulunamayan diğer muhtemel altınları da sayarsanız, dünya altın piyasasını Leyla Hanım yönetiyormuş gibi hissedebilirsiniz. Düşünsenize! O kadar altınınız olsa, bir odaya doldursanız, balıklama dalsanız altınların içine... "Balıklama dalma da nereden çıktı?" diye soracaksınız, onu da izah edeyim. Efendim, daha evvelki yazılarımda da belirtmiş olduğum üzere, bendeniz Akhisarlıyım. Biz Ege'de pek kar görmeye alışkın olmadığımız için, ilk defa ciddi miktarda kar gördüğümde ne yapacağımı şaşırmış, karların arasına balıklama dalmıştım. Kimi art niyetli arkadaşlarım, kafayı o vakit itibarıyla üşüttüğümü söyler. Ne yapayım, 'fazlalık' bende hep balıklama dalma hissi uyandırıyor, tutamıyorum kendimi. Aslında, hani bir de büyük piyango vursa, şöyle cemiyet hayatına balıklama dalsam, papyonlarla falan... Nur Yerlitaş'ın çantasından çıkardığı telefon gibi telefon taşısam yanımda. Bengü gibi maaşlı Twitter'cı tutsam... Ali Ağaoğlu gibi beşinci Bentley'imin siparişini versem... Bakın, ne yapacağımı şaşırdım yine. Evet, itiraf ediyorum, ben o milyonları çarçur ederim. Zaten bu yüzden zengin olamıyorum. Papyonmuş!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.