ŞİMDİ kıymetli okur, lütfen beni tahrik etmeyiniz, yazmayacağım. Bu kadar mesaj bir insanoğluna atılmaz. Tosun olabilirim ama neticede ben de bir insanoğluyum. Dünya kadar eposta aldım, nevrim döndü. Evet, malum konu üzerine fikrim var ama söylemem. Rahatım bozulur. Dolayısıyla ben Sakarya'nın Hendek ilçesindeki Selman Dede Mesire alanında oluşturulan mini hayvanat bahçesindeki midilli cinsi iki atın, kimliği meçhul kişiler tarafından çalınarak mesire alanı yakınında kesilmesinden söz etmeyi istiyorum. Hırsızların, atları kesip derilerini yüzdükten sonra etlerini aldıkları anlaşılmış. Bu tür işlerin olduğu bir memlekette, her şey olur. Köşe yazarı dediğiniz de bir insan neticede, o da, köşesini boşuna kazanmamış, yazar... Allah bilir, at kuyruk sallamıştır, kim ne diyebilir ki? Sonra, efendim, bizim memleketimiz 'kerata'lar memleketidir. Keratalar çok acayip işler yapmaktadır. Neden? Çünkü memleketimiz, etin dünyada en pahalı olduğu memlekettir. Deniz canlıları ise başka türlü bir muamele görmektedir. 'Kerata' dedim ya, şimdi sizin kafanızda ya karetta keretta ya da ayakkabı çekeceği canlanmış olabilir ama durum öyle bir 'kerata' durumu değildir. Biz 'kerata' deyince, aramızda afacan çocukları kastediyoruz. Evet, lafı o kadar dolandırdım, bu kadar dolandırdım, Kıbrıs meselesine geldim. İki tür keratadan söz edeceğim... Kıbrıs'ın Karpaz tarafında, yani o sivri burnunun güney kısmında keratalar dolanıp durmaktadır. Denizde yüzüyorlar, yumurtalarını bakir kumsallara bırakıyorlar. Gayet mutlular. Bu 'kerata'ların bir de pankart açanları var, huzurumuzu kaçırdılar. Allah sizi inandırsın, bu kardeşlerimizi niye tartışıp durmaya başladık, anlayamıyorum. Cidden! Sanki birileri memlekete gündem satıyor. Yahu, senelerdir Kıbrıs'ta Türkiye'nin varlığından rahatsız olanlar vardır. Kimisi gayet haklı bir biçimde, eleştiriler yapmaktadır. Lakin, Abbas Güçlü'nün program yapmasını gerektirecek kadar mühim bir durum olarak görmemişizdir bu işi hiç. Şimdi ne oldu da, Abbas Bey bu işlere girdi? Abbas Bey bir program yapıyorsa, ben korkuyorum, o maksatla söyledim...
TAHRİK Mİ VAR!
Neyse, politika hakikaten bana göre değil, yine konudan uzaklaşıyorum... Bakınız, Adana'da bir eczacı kalfası arkadaşımız, bir hanımı uyutarak tecavüz etmiş. Hanım hem duymuyor, hem konuşamıyor. 'Sağır-dilsiz' tarif edilen kesimden... Tecavüzcü arkadaşımız demiş ki, "Kaşını gözünü oynatarak beni tahrik etti, aslında o da istedi..." Aslında, tecavüzcülük kadar eski bir kalıp da, "O da istedi," kalıbıdır. Nedir kıymetli okur, kaşını gözünü oynatarak tahrik etme durumu? Yani birden Süheyl Batum aklıma geliyor, kaşını kaldırıyor, 'kağıt', gözünü oynatıyor, 'kaplan'... Ağır tahrik hakikaten... Abbas Bey niye Süheyl Bey'in kaşını, gözünü oynatma halini tartışmadı, onu merak ediyorum. Hakikaten, Süheyl Bey ne demek istedi?

BU NASIL BİR ÜÇLÜ?
Neyse efendim, politika meselelerini ben hakikaten anlayamıyorum. Cemil İpekçi'nin, yani bildiğiniz muhafazakar üstadımızın, geçenlerde erkek arkadaşı ruhsatsız silahla yakalanmış. Daha sonra serbest bırakılan erkek arkadaşının hanımı ve Cemil Bey, hep beraber Erol Evgin'i dinlemeye gitmişler... Yani Kıbrıs meselesini çözemedik, Süheyl Bey'i hiç anlayamadık, magazine döndük, konuyu hiç çözemedik!.. Efendim, bütün bunları nasıl bir atmosferde yaşadığımızı çözme çabanızın beyhude olduğunu anlatmak için yazdım. Rahat olunuz. Bizim siyasetimiz de, sosyalliğimiz de, haleti ruhiyemiz de budur. O benden yazmamı istediğiniz işi de aynı çerçevede değerlendiriniz lütfen. Yazamam, kağıttan tosun bir kaplanım ben!..