Kıymetli okur, Allah sizi inandırsın, sırf işimi iyi yapmak için kendimi tehlikeden tehlikeye atıyorum. Tabii bizde kamera, ekip falan yok, bizzat tebdili kıyafet yapıyor, vatandaşın arasına dalıyor, nabız ölçüyorum. Geçtiğimiz günlerde İstanbul'un abuk sabuk bir kıraathanesine girdim. Oturup çayımı söyledim. Vatandaş iskambil, okey gibi çuha sporlarını icra ederken ben de çaktırmadan onları izledim. Efendim, Allah sizi inandırsın, o esnada masalardan birinden bir ses yükseldi: "Ali Kaptan haklı beylerrrr!" Ben şaşkınlıkla sesin nereden yükseldiğini keşfetmeye çalışırken, tüm masalardan hep beraber, sakin bir ses tonuyla, gözler iskambil kağıtlarından ya da okey taşlarından ayrılmaksızın, son derece rutin bir toplu karşılık geldi: "Haklıııı..."
AH ULAN KAROLİN
Vallahi ne yalan söyleyeyim, fevkalade meraklandım. Aradan beş dakika geçmiş geçmemişti ki, bu kez hemen benim yanımdaki masada 'yanık' tabir edilen oyundan oynayan, 60 yaşlarında, gözlüğü burnunun ucuna doğru düşmüş beyaz saçlı bir abimiz kıraathaneye doğru, gözünü iskambil kağıtlarından ayırmadan seslendi: "Ali Kaptan haklı beylerrrr!" Bütün kıraathane az evvelki ritüelin aynını tekrar etti: "Haklıııı..." Yalnız bu kez, içlerinden biri, "Ah ulan Karolin, ah!" diye inledi de... İşte o zaman, sınırlı dizi bilgime rağmen, konunun Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisiyle ilgili olduğunu anladım. Efendim, sahi söylüyorum, dizilerle sadece iş icabı ilgilenirim. Söz konusu diziyi de daimi surette takip etmiyorum. Lakin mesele dikkatimi çektiği için, dizinin yayınlandığı saatte, televizyonda söz konusu dizinin açık olduğu bir kıraathane bulmaya ve gözleme devam etmeye karar verdim. Hiç yalanım yok, geçen salı Beşiktaş'ta ufak bir kıraathanede gözlem yaptım... Durum yine aynıydı. Ekranda bahis konusu dizi, kimse dönüp yüzünü izlemiyor, herkes iskambil kağıtlarına, okey taşlarına bakıyor, arada birisi, "Ali Kaptan haklı beylerrrr!" diye bağırıyor, herkes başıyla, "Haklı, haklı..." diye onaylıyor. Çıldıracağım! Böyle bir sosyolojik vaka olabilir mi? Apayrı bir kıraathanede, bir önceki kıraathanedekilerle tanışma imkanı olmayan apayrı insanlar, birebir aynı tepkiyi veriyor! Dayanamadım, yakınımda, "Haklı!" diye tepki veren bir arkadaşa sardım, "Niye haklı arkadaşım?! Ayıp değil mi?! Çoluğu çocuğu sokağa atıyor, böyle adilik mi olur?!" diye... Vatandaş, "Salak mı bu tosun?" gibisinden suratıma baktı, "Tamam, evi çocuklara bırakacaktı tabii. Orası kusurlu da, Karolin Yenge varken..." Adam lafını bile bitirmeden bir taş çekip ıskartasını attı...
ALİ KAPTAN ERKEKLERİ UYANDIRDI
Zamanında dizilerle ilgili konuştuğum bir yapımcı, "Ortada mutlaka bir aşk hikayesi olması lazım. Yoksa kadın izleyiciyi tutamazsın. Kadınları tutamazsan da dizi reyting almaz," demişti. Oysa bunun genel bir kaide olmadığı ortada. Tüm bir erkek camiası, diziyi izlemeden 'takip ediyor'. Mevzu da gayet anti-kadın: Bu dizi sayesinde, "Bir Karolin gelse, Apollo 11 misali kapsül olur, ortamlardan kopar, evi-barkı falan dağıtırım," ana fikrinde buluşan emekli zamparalar kulübü kurulmuştur! Emekli-Sen, emeklileri örgütlemeye boşuna uğraşıyor. Ali Kaptan orta yaş üstü bütün erkekleri örgütlemiş, lideri olmuş, yol gösteriyor! Minik Osman falan hikaye! Evet efendim. Koskoca dizinin tüm hikayesi, Mete'nin oyunculuğu, fondaki öğrenci olayları... Dizinin maliyetini artıran 'dönem dizisi' uygulamaları, eski Chevrolet'lerin ayarlanması falan... Hepsi boş... Hepsi önemsiz... Dizinin tek sırrı, onca çocuk sahibi orta yaşlı bir Ali Kaptan'a, Hollandalı bir Karolin piyangosu vurmasıdır!.. Şimdi, efendim, yazının başında sizin için kendimi tehlikeden tehlikeye attığımı belirtmiştim ya. Bu sosyolojik gözlem sırasında, tüm emekli camiasının ve kıraathane müdavimlerinin libidosunun yükseldiğine bizzat şahit oldum. O esnada reklam aralarında ekrana çıkan hanımlarla ilgili bile Karolin üzerinden yorumlara denk geldiğimi, hanım olmadığım halde kendi adıma kaygı duyduğumu belirtmek isterim. Ali Kaptan kıraathanelerde uyuyan erkeği uyandırmıştır, haberiniz olsun... Bu arada, adam haklı beyler!..