Dönem 12 Eylül dönemiydi.
"Başsavcı" aylarca çalışmış, on binlerce belge incelemiş ve "iddianamesini" yazmıştı.
Alparslan Türkeş'in "kellesini" istiyordu.
Saatlerce Türkeş'in suçlarını saydı ve ekledi:
- Falanca adreste, kirasını kendi cebinden ödediği gizli örgüt evi...
Türkeş elini kaldırdı:
- Öyle bir ev var.
- Kirasını maaşımdan ödüyorum... Gözaltındayken bile ödemeye devam ettim.
- O evde Balkanlar'dan Türkiye'ye göçmüş iki soydaşımız yaşıyor.
- Yaşlı ve muhtaç karı koca... Allah rızası için onlara ben bakıyorum.
- Yaptığım iyiliği burada söylediğim için Allah beni affetsin.
***
İddianamesi "delinen" başsavcı bozuldu ama...
Yine de "okumaya" devam etti. Sıra geldi Türkeş'in "suç ortaklarını" saymaya.
Saydıkları hep "MHP'lilerdi." Türkeş yine elini kaldırdı:
- Sayın başsavcının okuduğu filanca isim ile hukukum yoktur.
- O kişi MHP'li değil, CHP'lidir.
- Bizim milletvekilimiz değil, CHP'nin senatörüdür.
- Bırakın birlikte gizli örgüt kurmayı, el bile sıkışmadık.
***
"İşte bu hikâyeyi" TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı'na anlatınca...
Prof. Kuzu dedi ki:
- Allah Allaaaah...
"Yaaa" dedik:
- Allah Allah ya... Boşuna söylemedik "olur böyle vakalar" diye.